Kelimeler 1500-3000
1729) Near; (Zarf, Sıfat)
Zf.: Yakın, Yakınında, Civarında S.: Sıkı, Samimi - As Far As İ Know, He Must Be Near Here. (Bildiğim Kadarıyla Buraya Yakın Olmalı.)
1747) Nevertheless; (Zarf, Bağlaç)
Zf.: Yine De, Buna Karşın Bağ.:Ancak - I Failed. Nevertheless, I Tried. (Başarısız Oldum. Yine Denedim.)
2848) Very; (Zarf, Sıfat)
Zf.: Çok, Pek, Gerçekten S.: Gayet, Çok, Aynı, Gerçek - Very Few People Know Him Here. (Burada Onu Çok Az Kişi Tanıyor.)
2287) Safe; (İsim, Sıfat)
İ.: Kasa S.: Güvende, Emniyetli, Tehlikesiz - I Don't Feel Safe İn This Hotel. (Bu Otelde Güvende Hissetmiyorum.)
1864) Page; (İsim)
İ.: Sayfa, Uşak, Otel Garsonu, Komi F.: Sayfaları Numaralandırmak - Turn To Page 50. (Sayfa 50'ye Çevirin.)
1633) Medicine; (İsim, Fiil)
İ.: İlaç, Tıp, Hekimlik F.: İlaç Vermek - Did You Take Your Medicine? (İlacını Aldın Mı?)
2180) Regional; (Sıfat)
Bölgesel, Yerel - This Tv Channel İs Regional. (Bu Televizyon Kanalı Bölgesel.)
1562)Look; (Fiil, İsim)
F.: Bakmak, Görmek, Aramak İ.: Bakış, Görünüş - Look At Those Horses! (Şu Atlara Bak!)
1757) Noise; (İsim)
Gürültü, Ses - You Are Making Too Much Noise. (Çok Fazla Gürültü Yapıyorsunuz.)
2921) Whether; (Bağlaç)
-İp -Meyeceğini, -İp -Mediğini, - You Seem Undecided Whether To Go Or Not. (Gidip Gitmeme Konusunda Kararsız Görünüyorsun.)
2673) Than; (Edat)
...Den/ Dan , -Mektense - He Was Much Smaller Than His Brother. (Kardeşinden Daha Kısaydı.)
2500) Split; (Fiil)
Bölmek, Yarmak, Ayırmak, Parçalanmak - The Debate Has Split The Country Down The Middle. (Tartışma, Ülkeyi İkiye Böldü.)
1813) Once; (Zarf)
Bir Kez, Bir Kere, Bir Keresinde, Eskiden, Bir Zamanlar - This Song Was Famous Once, But Nobody Listens İt Today. (Bu Şarkı Bir Zamanlar Meşhurdu Ancak Artık Kimse Dinlemiyor.)
2469) Somewhat; (Zarf)
Bir Nebze, Birazcık, Kısmen, Aşağı Yukarı - I Was Somewhat Surprised To See Him. (Onu Gördüğüme Biraz Şaşırdım.)
1568) Lots Of; (Sıfat)
Bir Sürü - There İs Still Lots Of Food İn The Fridge. (Buzdolabında Hala Bir Sürü Yiyecek Var.)
2465) Somehow; (Zarf)
Bir Şekilde, İyi Kötü, Nasıl Olsa - Somehow, I Trust Him. (Bir Şekilde Ona Güveniyorum.)
2467) Something; (İsim)
Bir Şey - Would You Like Something To Drink? (İçecek Bir Şey İster Misiniz?)
2333) Secure; (Fiil)
Güvenceye Almak, Korumak, Sağlamlaştırmak - I Feel Secure When You Are With Me. (Sen Benimleyken Güvende Hissediyorum.)
2709) Thus; (Zarf)
Böylece, Böylelikle, Dolayısıyla, Bu Nedenle - Thus They Decided That I Was Right. (Böylece Haklı Olduğuma Karar Verdiler.)
2796)Ugly; (Sıfat)
Çirkin, Bet, Nahoş - What An Ugly Building! (Ne Çirkin Bir Bina!)
2137) Raw; (Sıfat)
Çiğ, Ham, Toy - The Meat İs Still Row, Roast İt More. (Et Hala Çiğ, Daha Fazla Pişir.)
2449) Snow; (İsim, Fiil)
İ.: Kar F.: Kar Yağmak - Children Are Playing İn The Snow. (Çocuklar Karda Oynuyorlar.)
2927) Whole; (Sıfat)
Bütün, Tam, Tüm, Tek Parça - He Spent The Whole Day Watching Tv. (Bütün Günü Televizyon İzleyerek Geçirdi.)
2737)Totally; (Zarf)
Bütünüyle, Tamamıyla - Your Behaviour İs Totally Unacceptable. (Bu Davranışın Tamamıyla Kabul Edilemez.)
2288) Safety; (İsim)
Güvenlik, Emniyet, Güven - They Took All Necessary Safety Precautions. (Tüm Gerekli Güvenlik Önlemlerini Aldılar.)
1779) Nurse; (Fiil, İsim)
F.: Bakıcılık Yapmak, Hemşirelik Yapmak, Emzirmek İ.: Hemşire - Her Dream İs To Become A Nurse. (Onun Hayali Hemşire Olmak.)
2616) Switch; (Fiil, İsim)
F.: Değiştirmek, Düğmeye Basıp Açmak/Kapatmak İ.: Değişme, Şalter - John Switched On The Tv. (John Televizyonu Açtı.)
2334) Security; (İsim)
Güvenlik, Emniyet, Koruma - John İs A Security Guard At The Airport. (John Havaalanında Güvenlik Görevlisi.)
1611) Mass; (Fiil, İsim)
F.: Kümelemek, Toplamak, Yığmak İ.: Kütle,Yığın - The Sky Was Full Of Masses Of Clouds. (Gökyüzü Bulut Kütleleriyle Kaplıydı.)
1546) List; (Fiil,İsim)
F.: Listelemek, Kaydetmek İ.: Liste, Dizelge - Is Your Name On The List? (Adın Listede Var Mı?)
2083) Prospect; (Fiil, İsim)
F.: Maden Vb. Aramak İ.: Görünüş, Beklenti, Olasılık - Is There Any Prospect Of This Recovery? (Onun İyileşmesinin Bir Olanağı Var Mı?)
1610) Mask; (Fiil, İsim)
F.: Maskelemek, Gizlemek İ.: Maske, Örtü - The Robbers Were Wearing Masks. (Hırsızlar Maske Takıyordu.)
1964) Please; (Fiil, Ünlem)
F.: Memnun Etmek, Keyif Vermek, Hoşnut Etmek Ünl.: Lütfen - Be Quiet Please! (Sessiz Olun Lütfen)
1521) Legitimate; (Fiil, Sıfat)
F.: Meşrulaştırmak, Yasallaştırmak S.: Meşru, Kanuni - According To Law, This İs Quite Legitmate. (Yasalara Göre Bu Gayet Meşru.)
1626) Measure;
F.: Ölçmek İ.: Ölçü, Önlem, Tedbir - A Ship's Speed İs Measured İn Knots. (Bir Geminin Hızı Nat Olarak Ölçülür.)
1617) Matter; (Fiil, İsim)
F.: Önem Taşımak, Önemli Olmak İ.: Madde, Konu, Mesele - We Have More İmportant Matters To Discuss. (Tartışacak Daha Önemli Meselelerimiz Var.)
1656) Mind;
F.: Önemsemek, İlgilenmek, Kulak Asmak İ.:Akıl, Zihin - Her Face İs Still İn My Mind. (Yüzü Hala Aklımda.)
1664) Miss;
F.: Özlemek, İsabet Etmemek, Iskalamak, Kaçırmak İ.: Iskalama, Evlenmemiş Bayan - He Misses His Old Days. (Eski Günlerini Özlüyor.)
1735) Need; (Fiil, İsim)
F.: İhtiyaç Duymak, Gerek Duymak , Gerekli Olmak İ.: İhtiyaç, Gereksinim - Do You Need Any Help? (Yardıma İhtiyacın Var Mı?)
2031) Press; (Fiil, İsim)
F.: Baskı Yapmak, Basmak, Hızlandırmak İ.: Baskı, Pres, Basın - The Story Was Reported İn The Local Press. (Bu Hikaye Yerel Basında Yayınlandı.)
2421) Sink; (Fiil, İsim)
F.: Batmak, Suya Batmak İ.: Lavabo - The Boat Sank To The Bottom Of The Sea. (Tekne Denizin Altına Battı.)
1958) Plant; (Fiil, İsim)
F.: Dikmek,Ekmek, Kök Salmak, Ağaçlandırmak İ.: Bitki, Ot, Santral, Tesis - All Plants Need Light And Water. (Tüm Bitkilerin Işık Ve Suya İhtiyacı Vardır.)
2949) Wish; (Fiil, İsim)
F.: Dilemek, İstemek, Arzu Etmek, Temenni Etmek İ.: İstek, Dilek, Arzu, Temenni - I Wish You A Happy New Year. (Sana Mutlu Bir Yeni Yıl Dilerim.)
2435) Slice; (Fiil, İsim)
F.: Dilimlemek, Kesmek İ.: Dilim, Pay - She Sliced The Meat Carefully. (Eti Özenle Dilimledi.)
2238) Rest; (Fiil, İsim)
F.: Dinlenmek, Dayanmak, Güvenmek İ.: Geri Kalan, Artan, Dinginlik, Dayanak - You Need To Rest İf You Are Sick. (Hastaysan Dinlenmen Gerek.)
1992) Portrait; (İsim)
Portre, Resim - A Portrait Of Her Father Was Hung On The Wall. (Duvarda Babasının Bir Resmi Asılıydı.)
1560) Long; (Sıfat, Fiil)
S.: Uzun, Çok, Yorucu F.: Hasret Olmak, Arzulamak - It's The World's Longest Tunnel. (O, Dünyanın En Uzun Tüneli.)
2312) Scheme; (Fiil, İsim)
F.: Dolap Çevirmek,Düzenlemek, Tasarlamak İ.: Entrika, Dolap, Şema - The Poem's Rhyme Scheme İs Complicated. (Şiirin Uyak Şeması Karmaşık.)
2338) Seem; (Fiil)
Görünmek, Gözükmek, Benzemek, Gibi Gelmek - It Seems That He Knows What He İs Doing. (Ne Yaptığını Biliyor Gibi Görünüyor.)
1805) Often; (Zarf)
Sık Sık, Genellikle, Çok Kez - How Often Do You Go To The Cinema? (Ne Sıklıkla Sinemaya Gidersin?)
2712) Tight; (Sıfat)
Sıkı,Sıkışık,Dar, Gergin - She Was Wearing A Tight Pair Of Jeans. (Dar Bir Kot Pantolon Giyiyordu.)
1737) Negotiate; (Fiil)
Görüşmek, Müzakere Yapmak - The Government Refused To Negotiate With Terrorists. (Hükümet, Teroristlerle Müzakere Yapmayı Reddetti.)
2249) Review; (Fiil)
Gözden Geçirmek, Yeniden Gözatmak, İncelemek - We Need To Review The Case. (Durumu Gözden Geçirmeliyiz.)
1784) Observation; (İsim)
Gözlem, Gözetim, İnceleme - The Suspect İs Being Kept Under Observation. (Şüpheli Gözlem Altında Tutuluyor.)
2507) Squeeze; (Fiil)
Sıkışmak, Sıkmak, Ezmek - He Squeezed My Hand And Smiled At Me. (Elimi Sıktı Ve Bana Gülümsedi.)
2199) Rely; (Fiil)
Güvenmek, İtimat Etmek, İtibar Etmek - You Can Rely On Me, I Can Keep Your Secret. (Bana Güvenebilirsin, Sırrını Tutarım.)
1571) Lovely; (Sıfat)
Güzel, Sevimli - She İs A Lovely And Nice Young Lady. (O, Sevimli Ve Hoş Bir Genç Bayan.)
2010) Power; (İsim)
Güç, Kuvvet, Enerji , Etki, Yetki, Otorite - Nuclear Power İs Used To Generate Electricity. (Nükleer Enerji, Elektrik Üretmek İçin Kullanılır.)
2548) Strength; (İsim)
Güç, Kuvvet, Sağlamlık, Dayanma Gücü - I Have No Strength To Walk Any Further. (Daha Fazla Yürüyecek Güzüm Yok.)
2549) Strengthen; (Fiil)
Güçlendirmek, Kuvvetlendirmek, Sağlamlaştırmak - He Pushed The Rock With His All Strength. (Kayayı Tüm Gücüyle İtti.)
2011) Powerful; (Sıfat)
Güçlü, Kuvvetli - Mr. Green İs A Rich And Powerful Man. (Bay Green Zengin Ve Güçlü Bir Adamdır.)
2357) Serve; (Fiil)
Hizmet Etmek, Servis Yapmak, Servis Atmak - They Served A Wonderful Meal To Their Guests. (Misafirlerine Harika Yemekler Servis Ettiler.)
1900) Pause; (Fiil, İsim)
F.: Duraklamak, Mola Vermek, Ara Vermek İ.: Ara Verme, Ara, Durma - She Paused At The Door And Took A Deep Breath. (Kapıda Durakladı Ve Derin Bir Nefes Aldı.)
1544) Link; (Fiil, İsim)
F.: Bağlamak , Birleştirmek İ.: Bağlantı, Bağ - There İs A Direct Link Between Smoking And Heart Diseases. (Sigara İçmek Ve Kalp Hastalıkları Arasında Doğrudan Bir Bağlantı Vardır.)
2799)Unable; (Sıfat)
Aciz, Yapamaz, Gücü Yetmez - I Tried To Contact Him But Was Unable To. (Onunla İrtibat Kurmaya Çalıştım Ama Olmadı.)
2579) Suffer; (Fiil)
Acı Çekmek, Katlanmak, Çekmek, Sıkıntı Çekmek - He Suffered İntense Pain. (Çok Acı Çekti.)
1758) Nomination; (İsim)
Aday Gösterme, Atama - He Has Had Five Oscar Nominations. (Onun Beş Oscar Adaylığı Var.)
2862) Virtually; (Zarf)
Adeta, Gerçekte, Aslında - He Virtually Admitted He Was Guilty. (Aslında Suçlu Olduğunu İtiraf Etti.)
2851) Via; (Edat)
Aracılığıyla, Vasıtasıyla, Üzerinden, Yolu İle - We Flew Home Via Dubai. (Eve Dubai Üzerinden Geçtik.)
2711) Tie; (Fiil, İsim)
F.: Bağlamak İ.: Bağlantı, İlişki, Alaka, Bağ - They Tied His Hands With A Rope. (Ellerini Bir İple Bağladılar.)
2959) Wooden; (Sıfat)
Ahşap, Tahtadan Yapılmış - Mix The Soup With A Wooden Spoon. (Çorbayı Tahta Kaşıkla Karıştır.)
1578) Lung; (İsim)
Akciğer - Smoking İs One Of The Main Causes Of Lung Cancer. (Sigara İçmek, Akciğer Kanserinin Başlıca Nedenlerindendir.)
1640) Mental; (Sıfat)
Akli,Akılsal, Mental, Ruhsal - Her Problems Are Mental, Not Physical. (Onun Sorunları Akılsal, Fiziksel Değil.)
1906) Peer; (İsim, Fiil)
Akran, Eş, Yaşıt F., Çıkmak, Dikkatle Bakmak - He Went To The Window And Peered Out. (Pencereye Gitti Ve Dikkatle Dışarı Baktı.)
1846) Otherwise; (Zarf)
Aksi Halde, Başkaca - I Borrowed Some Money. Otherwise, I Couldn't Have Afforded The Trip. (Biraz Borç Para Aldım. Aksi Halde Bu Geziye Maddi Gücüm Yetmezdi.)
2337) Seek; (Fiil)
Aramak, Uğraşmak, Peşinde Koşmak - We Are Seeking New Ways Of Expanding Our Membership. (Üyeliklerimizi Genişletmenin Yeni Yollarını Arıyoruz.)
2177) Regardless; (Zarf)
Aldırmadan, Umursamayarak, Ne Olursa Olsun - She Did What She Wanted, Regardless Of The Consequences. (Sonuçlarına Aldırmadan İstediği Şeyi Yaptı.)
1857) Overlook; (Fiil)
Aldırmamak, Hoşgörmek, Gözünden Kaçmak, Dikkate Almamak - It Seems That They Have Overlooked One İmportant Fact. (Önemli Bir Gerçeği Gözden Kaçırmı Gibi Görünüyorlar.)
2731) Tool; (İsim)
Araç, Alet, Takım - We Need To Use Tools To Open That Box. (Kutuyu Açabilmek İçin Alet Kullanmamız Gerek.)
2844) Vehicle; (İsim)
Araç, Vasıta, Taşıt - Are You The Driver Of This Vehicle? (Bu Aracın Sahibi Misiniz?)
1913) Perception; (İsim)
Algı, Algılama, İdrak, Kavrama - Our Perception Of Reality Can Be Can Be Different. (Gerçek Algımız Farklı Olabilir.)
1911) Perceive; (Fiil)
Algılamak, İdrak Etmek, Farkına Varmak, Ayrımsamak - I Perceived A Change İn His Talk. (Onun Konuşmasında Bir Değişiklik Fark Ettim.)
2624) Take; (Fiil)
Almak, Götürmek, (Fotoğraf) Çekmek, Alıp Götürmek, Kabul Etmek, Gerekmek, Gerektirmek, Elde Etmek, Etkili Olmak, Sınava Girmek, Çıkarmak - Take The Key And Open The Door. (Anahtarı Al Ve Kapıyı Aç.)
2152) Receive; (Fiil)
Almak, Teslim Almak, Eline Ulaşmak - He Received A Present From His Uncle. (Amcasından Bir Hediye Aldı.)
2427) Six; (İsim)
Altı Rakamı - Cut The Cake İnto Six Equal Slices. (Pastayı Altı Eşit Dilime Böl.)
2243) Retain; (Fiil)
Alıkoymak, Elde Tutmak, Sürdürmek - He Struggled To Retain The Control. (Kontrolü Elinde Tutmak İçin Mücadele Verdi.)
2118) Quote; (Fiil)
Alıntılamak, Alıntı Yapmak - She Quoted From Goethe İn His Speech. (Konuşmasında Goethe'den Alıntı Yaptı.)
2819)Unusual; (Sıfat)
Alışılmadık, Olağandışı, Sıradışı - She Has A Very Unusual Name. (Onun Çok Sıradışı Bir İsmi Var.)
2106) Purpose; (İsim)
Amaç, Niyet, Maksat - The Main Purpose Of The Book İs To Provide A Guide To Students. (Kitabın Temel Amacı Öğrencilere Rehberlik Sağlamaktır.)
2599) Surgery; (İsim)
Ameliyat - He Will Require Surgery On His Right Arm. (Sağ Kolundan Ameliyat Olacak.)
1822) Operate; (Fiil)
Ameliyat Etmek, İşletmek, Çalıştırmak, İdare Etmek - Solar Panels Can Only Operate İn The Sunlight. (Güneş Panelleri Yalnızca Güneş Işığında Çalıştırılabilir.)
2222) Researcher; (İsim)
Araştırmacı - He Was A Former Researcher Of Our University. (O, Üniversitemizin Araştırmacısıydı.)
2982) Yell; (Fiil, İsim)
F.: Bağırmak İ.: Bağırma - She Yelled Out İn Pain. (Acı İçerisinde Bağırdı.)
1677) Moment;
An, Lahza, Esna - That Moment Was The Happiest Moment Of My Life. (O An, Hayatımın En Mutlu Anıydı.)
2576) Sudden; (Sıfat)
Ani, Beklenmedik - Her Death Was Very Sudden. (Onun Ölümü Çok Beklenmedikti.)
2577) Suddenly; (Zarf)
Aniden, Birdenbire, Ansızın, Durup Dururken - Suddenly The Changed And İt Started To Raining. (Hava Aniden Değişti Ve Yağmur Yağmaya Başladı.)
2803)Understand; (Fiil)
Anlamak, İdrak Etmek, Anlayışla Karşılamak - Do You Understand What I Mean? (Ne Demek İstediğimi Anlıyor Musun?)
2652) Tell; (Fiil)
Anlatmak, Söylemek, Demek, Haber Vermek - Tell Me What Do You Want To Do? (Ne Yapmak İstediğini Bana Anlat.)
2768)Treaty; (İsim)
Anlaşma, Akit, Pakt - Fifteen Countries Signed The Treaty. (On Beş Ülke Anlaşmayı İmzaladı.)
1676) Mom; (İsim)
Anne - Where İs My Mom? (Annem Nerede?)
1690) Mother; (İsim)
Anne, Ana - His Mother Was A Nurse But She İs Retired Now. (Annesi Hemşireyi Ama Şuan Emekli Oldu.)
2719) Title; (İsim)
Başlık, Unvan - I Can't Remember The Title Of The Book. (Kitabın Başlığını Hatırlayamıyorum.)
1789) Obviously; (Zarf)
Apaçık, Besbelli, Açıkçası - You Are Obviously Sleepy. (Apaçık Uykusulusun.)
2564) Stupid; (Sıfat)
Aptal, Salak, Ahmak, Aptalca - I Know, İt Was A Stupid Mistake. (Biliyorum Çok Aptal Bir Hataydı.)
1791) Occasionally; (Zarf)
Ara Sıra, Zaman Zaman - These Symptoms Can Occasionally Lead Serious Diseases. (Bu Belirtiler Zaman Zaman Ciddi Hastalıklara Yol Açabilir.)
2662) Terms; (İsim)
Ara, Koşullar, Anlaşma Koşulları, Şartlar, Ücret, Fiyat - I Can't Work Under These Terms. (Bu Koşullar Altında Çalışamam.)
2519) Start; (Fiil, İsim)
F.: Başlamak, Başlatmak İ.: Başlama, Başlangıç - I Have Just Started A New Job. (Henüz Yeni Bir İşe Başladım.)
2883) Wander; (Fiil, İsim)
F.: Başıboş Dolaşmak, Amaçsızca Dolaşmak İ.: Amaçsızca Dolaşma - He İs Wandering Aimlessly. (Amaçsızca Dolaşıyor.)
2459) Soldier; (İsim)
Asker, Er, Nefer, - The Soldier Was Wounded İn The Leg. (Asker, Bacağından Vuruldu.)
1843) Originally; (Zarf)
Aslen, Aslında, Köken Olarak - Our Family Originally Came From Iran. (Ailemiz Köken Olarak İran'dan Geliyor.)
2879) Wait; (Fiil, İsim)
F.: Beklemek, Bekletmek İ.: Bekleme, Bekleyiş - I Have Been Waiting For You For Hours. (Saatlerdir Seni Bekliyorum.)
2388) Shooting; (İsim)
Ateş Etme, Ateş, Avcılık - He Suddenly Started Shooting. (Aniden Ateş Etmeye Başladı.)
2965) Workshop; (İsim)
Atölye Çalışması, Çalıştay - They Will Join A Drama Workshop. (Onlar Drama Üzerine Bir Atölye Çalışmasına Katılacaklar.)
1680) Month; (İsim)
Ay - She Earns $2000 A Month. (Ayda 2000 Dolar Kazanıyor.)
1682) Moon; (İsim)
Ay, Uydu - How Many Moons Does Jupiter Have? (Jüpiter'in Kaç Tane Uydusu Var?)
2723) Toe; (İsim)
Ayak Parmağı - I Stubbed My Toe On The Step. (Ayak Parmağımı Basamağa Çarptım.)
2386) Shoe; (İsim)
Ayakkabı - What's Your Shoe Size? (Ayakkabı Numaranız Nedir?)
2291) Salary; (İsim)
Aylık, Maaş - They Complains About The Low Salary. (Düşük Maaştan Şikayetçiler.)
1551) Little; (Sıfat)
Az, Küçük, Ufak - His Little Brother İs Five Years Old. (Küçük Oğlan Kardeşi Beş Yaşında.)
2166) Reduce; (Fiil)
Azaltmak, Eksiltmek, İndirgemek, Sadeleştirmek - Giving Up Smoking Reduces The Risk Of Heart Diseases. (Sigarayı Bırakmak Kalp Hastalıkları Riskini Azaltır.)
2229) Resolve; (Fiil)
Azmetmek, Kesin Karar Vermek, Çözümlemek, Gidermek - We Met To Resolve The Conflict. (Tartışmayı Gidermek Üzere Buluştuk.)
1660) Minority; (İsim)
Azınlık, Reşit Olmama - There İs A French- Speaking Minority İn The West Of The Country. (Ülkenin Batısında Fransızca Konuşan Bir Azınlık Var.)
1821) Opening; (İsim)
Açma, Açılış, Açıklık, Ağız - The President Made An İmpressive Speech At The Opening Ceramony. (Başkan, Açılış Töreninde Etkileyici Bir Konuşma Yaptı.)
2521) Statement; (İsim)
Açıklama, Beyan, Söz, İfade - Do You Agree With This Statement? (Bu İfadeye Katılıyor Musun?)
2099) Publicly; (Zarf)
Açıkça, Halka Açık Olarak, Resmen - These İnformations Are Not Publicly Available. (Bu Bilgiler Halka Açık Değil.)
1745) Network;(İsim)
Ağ, Şebeke - The Railway Network İn Turkey Are Being Extended. (Türkiye'deki Demiryolu Ağları Genişletiliyor.)
2769) Tree; (İsim)
Ağaç - He Fell Down While He Was Climbing The Tree. (Ağaca Tırmanırken Yere Düştü.)
1865) Pain; (İsim)
Ağrı, Sancı, Sızı, Acı, Izdırap - She İs Suffering From Chest Pain. (Göğüs Ağrısı Çekiyor.)
1866) Painful; (Sıfat)
Ağrılı, Sancılı, Eziyetli - Her Treatment Process Was Painful. (Onun Tedavi Süreci Çok Sancılıydı.)
1697)Mouth;
Ağız, Gaga - A Snake's Mouth İs Very Flexible. (Bir Yılanın Ağzı Oldukça Esnektir.)
1516) Leg; (İsim)
Bacak, Ayak, Mobilya Ayağı - A Dog Bit His Leg. (Bacağını Bir Köpek Isırdı.)
2520) State; (Fiil, İsim)
F.: Belirtmek, İfade Etmek, Bildirmek İ.: Devlet, Eyalet, Durum, Hal - He Was İn State Of Temporary Depression. (Geçici Bir Depresyon Halindeydi.)
1641) Mention;
Bahsetmek, Söz Etmek, Dile Getirmek - You Mentioned İn Your E-Mail That You Might Come Over Here. (Yazdığın E Postada Buraya Gelebileceğinden Bahsetmiştin.)
2979) Yard; (İsim)
Bahçe, Avlu, Açıklık - The Children Were Playing İn The Yard. (Çocuklar Bahçede Oynuyordu.)
1658) Minister; (İsim)
Bakan, Papaz - The Meeting Of Eu Foreign Ministers İs On Monday. (Ab Dışişleri Bakanları Toplantısı Pazartesi Günü.)
1586) Maintenance; (İsim)
Bakım, Tamir, Sürdürme, Devam - He Learnt Car Maintenance. (O, Araba Tamiri Yapmayı Öğrendi.)
1928) Perspective; (İsim)
Bakış Açısı, Perspektif - Try To Look That İssue From A Different Perspective. (Bu Konuya Farklı Bir Bakış Açısından Bakmayı Dene.)
2379) Shelter; (İsim)
Barınak, Sığınak, Siperlik - The Homeless People Are Desperately Seeking Shelter. (Evsiz İnsanlar Çaresiz Halde Sığınacak Bir Yer Arıyorlar.)
1904)Peace; (İsim)
Barış,Uzlaşma, Huzur, Selamet - After Years Of War, People Have Begun To Live İn Peace. (Uzun Yıllar Süren Savaştan Sonra İnsanlar Barış İçinde Yaşamaya Başladı.)
2415) Simply; (Zarf)
Basit Bir Şekilde, Sadece, Basbayağı, Gösterişsiz Bir Şekilde - You Must Simply Tell The Truth. (Basitçe Gerçeği Söylemek Zorundasın.)
2414) Simple; (Sıfat)
Basit, Sade, Kolay, Yalın, Gösterişsiz - This Machine İs Very Simple To Use. (Bu Makineyi Kullanmak Çok Kolay.)
2468) Sometimes; (Zarf)
Bazen, Arada, Ara Sıra, Kimi Zaman - Sometimes I Visit My Grandparents. (Ara Sıra Büyük Annemi Ve Büyük Babamı Ziyaret Ediyorum.)
1619) Maybe; (Bağlaç, Ünlem)
Bağ.: Belki De Ünl.: Belki, Olabilir - Maybe You Should Tell Him Later. (Belki Ona Daha Sonra Söylemelisin.)
2923) While; (Bağlaç, İsim)
Bağ.: İken, Sırasında, Süresince, Oysa, Olduğu Halde İ.: Müddet, Zaman - While There İs Life, There İs Hope. (Hayat Olduğu Sürece Umut Da Vardır.)
2572) Success; (İsim)
Başarı, Başarma, Başarılı Kimse - We Owe Our Success To Your Works. (Başarımızı Sizin Çalışmalarınıza Borçluyuz.)
2573) Successful; (Sıfat)
Başarılı - I Wasn't Very Successuful İn Highschool. (Lisede Çok Başarılı Değildim.)
2574) Successfully; (Zarf)
Başarılı Bir Şekilde, Başarıyla - She Successfully Graduate From University. (Üniversiteden Başarıyla Mezun Oldu.)
2571) Succeed; (Fiil)
Başarılı Olmak, Başarmak, Amacına Ulaşmak, İzlemek - Our Plan Succeeded. (Planımız Başarılı Oldu.)
2029) President; (İsim)
Başkan, Cumhurbaşkanı - Do You Have Any Comment, Mr President? (Bir Yorumunuz Var Mı Sayın Başkan?)
2030) Presidential; (Sıfat)
Başkanlık - The Presidential Election's Date İs Still Unclear. (Başkanlık Seçiminin Tarihi Henüz Net Değil.)
2042) Primary; (Sıfat)
Başlıca, Birincil, Temel, Ana - Our Primary Aim İs To Educate Our Children Well. (Bizim Başlıca Amacımız Çocuklarımızı İyi Eğitmektir.)
1587) Major; (Sıfat)
Başlıca, Büyük, Önemli - We Have Encountered Major Problems. (Büyük Problemlerle Karşı Karşıya Kaldık.)
1584) Mainly; (Zarf)
Başlıca, Esasen, Ağırlıklı Olarak - The People İn The Fair Were Mainly Foreign Guests. (Fuardaki İnsanlar Genel Olarak Yabancı Konuklardı.)
2430) Skill; (İsim)
Beceri, Marifet, Yetenek, Ustalık, Hüner - This Job Requires Management Skill. (Bu İş Yönetim Becerisi Gerektiriyor.)
2420) Single; (Sıfat)
Bekar, Yalnız, Tek, Tekil, Ayrı - There Wasn't A Single Vacant Room İn The Hotel. (Otelde Bir Tek Boş Oda Yoktu.)
1620) Mayor; (İsim)
Belediye Başkanı - He Was Elected Mayor. (O, Belediye Başkanı Seçildi.)
2492) Specifically; (Zarf)
Belirli Bir Biçimde, Özellike - I Specifically Told You Not To Eat Junk Food. (Sana Ivır Zıvır Yememeni Özellikle Söyledim.)
2618) Symptom; (İsim)
Belirti, Gösterge, Emare - Cough İs A Symptom Of Flu. (Öksürük Gribin Bir Belirtisidir.)
1918) Perhaps; (Zarf)
Belki, Muhtemelen - Perhaps İt Will Be Sunny Tomorrow. (Yarın Belki Güneşli Olacak.)
1788) Obvious; (Sıfat)
Belli, Apaçık, Bariz - It İs Obvious That You Don't Want To Come With Us. (Belli Ki Bizimle Gelmek İstemiyorsun.)
1621) Me; (Zamir)
Ben, Beni, Bana - He Told Me That He Won't Be Able To Join Us. (Bize Katılamayacağını Söyledi.)
1715) My; (Zamir)
Benim - You Can't Wear My Clothes Without My Permission. (Kıyafetlerimi Benim İznim Olmadan Giyemezsin.)
2223) Resemble; (Fiil)
Benzemek, Andırmak, Birisine Çekmek - He Closely Resembles His Father. (O, Babasına Çok Benziyor.)
2413) Similarly; (Zarf)
Benzer Şekilde, Benzer Biçimde - The Srudents Dressed Similary For The Graduation Ceremony. (Öğrenciler, Mezuniyet Törenleri İçin Benzer Şekilde Giyindiler.)
2412) Similar; (Sıfat)
Benzer, Eş - We Have Very Similar Hobbies. (Çok Benzer Hobilerimiz Var.)
2808)Unique; (Sıfat)
Benzersiz, Eşsiz, Biricik, Kendine Has - Everyone's Fingerprints Are Unique. (Herkesin Parmak İzi Benzersizdir.)
2663) Terrible; (Sıfat)
Berbat, Korkunç, Müthiş, Feci - I Saw A Terrible Dream. (Berbat Bir Rüya Gördüm.)
1694) Mount; (Fiil, İsim)
Binmek, Üzerine Çıkmak, Oturtmak İ.: Dağ, Tepe - He Mounted The Platform And Started To Dance. (Platformun Üzerine Çıktı Ve Dans Etmeye Başladı.)
2925) White; (Sıfat)
Beyaz, Ak, Temiz, Soluk, Beyaz Irktan Olan - She Bought A New White Coat. (O, Yeni Beyaz Bir Mont Aldı.)
1909) Pepper; (İsim)
Biber - Add Some Pepper İnto Sauce. (Sosun İçine Biraz Biber Ekle.)
2710) Ticket; (İsim)
Bilet, Fiş - Did You Get Tickets For The Concert? (Konser İçin Biletleri Aldın Mı?)
2948) Wise; (Sıfat)
Bilge, Bilgili, Akıllı - She İs Young But Wise. (O Genç Ama Bilgili.)
2947) Wisdom; (İsim)
Bilgelik, Akıl, İrfan - Experience İs A Way To Wisdom. (Deneyim Bilgeliğe Giden Yoldur.)
2313) Scholar; (İsim)
Bilgin, Bilimadamı, Bursiyer - He İs The Most Distinguished Scholar İn His Field. (Alanındaki En Seçkin Bilimadamıdır.)
2318) Scientist; (İsim)
Bilim Adamı, Bilim İnsanı, Fenci, Alim, Bilgin - Many Scientists Are Working İn This Field. (Birçok Bilim Adamı Bu Alanda Çalışıyor.)
2316) Science; (İsim)
Bilim, İlim, Bilim Dalı - There Have Been A Great Progress İn Science And Technology. (Bilim Ve Teknolojide Büyük Bir İlerleme Var.)
2317) Scientific; (Sıfat)
Bilimsel, İlmi - He İs İnterested İn Scientific Discoveries. (O, Bilimsel Keşiflerle Çok İlgili.)
2677) The; (İsim)
Bilinen Veya Hakkında Konuşulan Nesne Ve İnsanları Belirtmede İsimlerden Önce Kullanılır - What's The Matter? (Sorun Nedir?)
2814)Unknown; (Sıfat)
Bilinmez, Bilinmeyen, Tanınmayan - The Attacker's İdentity Remains Unknown. (Saldırganın Kimli Hala Bilinmiyor.)
2701) Thousand; (İsim)
Bin - There Were Thousands Of People There. (Orada Binlerce İnsan Vardı.)
2422) Sir; (İsim)
Bir Asalet Unvanı, Sör, Bay, Efendim - Good Morning, Sir. (Günaydın Efendim.)
2464) Somebody; (Zamir)
Biri,Birisi, Bir Kimse - I Need Somebody To Help Me. (Bana Yardım Edecek Biri Lazım.)
2466) Someone; (Zarf)
Birisi, Biri, Bir Kimse - There İs Someone İn The Garden. (Bahçede Birisi Var.)
2810)United; (Sıfat)
Birleşik, Birleşmiş - The Commision İs Trying To Build A United Europe. (Komisyon Birleşmiş Bir Avrupa İnşa Etmek İstiyor.)
2807)Union; (İsim)
Birlik, Birleşme, Sendika, Dernek - Germany İs A Member Of European Union. (Almanya Avrupa Birliği'nin Bir Üyesidir.)
2724) Together; (Zarf)
Birlikte, Beraber, Bir Arada - We Grew Up Together. (Biz Birlikte Büyüdük.)
2365) Several; (Sıfat)
Birçok, Çeşitli, Değişik - She's Written Several Books About Nature. (Doğa Üzerine Birçok Kitap Yazdı.)
2895) We; (Zamir)
Biz - We Are Close Friends Since Our Childhood. (Biz, Çocukluğumuzdan Beri Yakın Arkadaşız.)
2825) Us; (Zamir)
Biz, Bizi, Bize - She Refused To Give Us Her Dog. (Köpeğini Bize Vermeyi Reddetti.)
1848) Our; (Zamir)
Bizim - I Showed Them Some Of Our Photos. (Onlara Bazı Fotoğraflarımızı Gösterdim.)
1951) Pipe; (İsim)
Boru, Soluk Borusu, Pipo - He Smoked His Pipe İn Joy. (Neşeyle Piposunu İçti.)
1858) Owe; (Fiil)
Borçlu Olmak, Minnettar Olmak - He Still Owes Five Thousand Dollars To His Father. (Babasına Hala Beş Bin Dolar Borcu Var.)
2999) Zone; (İsim)
Bölge, Alan, Kuşak, Zon, Saha - They Are Trying To Strengthen The New Trade Zone. (Yeni Ticaret Alanını Güçlendirmeye Çalışıyorlar.)
2664) Territory; (İsim)
Bölge, Arazi, Mıntıka, Yöre, Memleket, Toprak, Kara - The İsland İs Greek Territory. (Bu Ada Yunan Toprağı.)
1734) Neck; (İsim)
Boyun, Elbise Yakası - Giraffes Have Very Long Neck. (Zürafaların Çok Uzun Boyunları Vardır.)
2705) Throat; (İsim)
Boğaz, Gerdan - I've Got A Sore Throat. (Boğaz Ağrım Var.)
2179) Region; (İsim)
Bölge, Yöre, Diyar, Çevre, Mıntıka - Marmara İs The Most Densely Populated Region Of Turkey. (Marmara, Türkiye'nin En Yoğun Nüfuslu Bölgesidir.)
2729) Tonight; (Zarf)
Bu Gece, Bu Akşam - It's Very Cold Tonight. (Bu Gece Çok Soğuk.)
2687) Therefore; (Bağlaç)
Bu Sebeple, Bu Yüzden, Bu Nedenle - There İs Still Too Much To Discuss. Therefore We Should Return To Meeting. (Daha Konuşulacak Çok Şey Var. Bu Nedenle Toplantıya Geri Dönmeliyiz.)
1625) Meanwhile; (Zarf)
Bu Sırada, Tam Bu Sırada, Aynı Anda - I'll Be Back İn An Hour. Meanwhile Do Your Homework. (Bir Saat İçinde Geleceğim. Bu Sırada Ödevini Yap.)
2722) Today; (İsim)
Bugün, Bu Günlerde - Today İs My Birthday. (Bugün Benim Doğum Günüm)
1635) Meet;
Buluşmak, Görüşmek, Karşılaşmak, Rastlamak - I Met Him After Many Years. (Onunla Yıllar Sonra Karşılaştım.)
2688) These; (Zamir)
Bunlar - I Liked Most These Red Shoes. (En Çok Bu Kırmızı Ayakkabıları Beğendim.)
1760) Nonetheless; (Zarf)
Bununla Birlikte, Her Şeye Rağmen, Yine De - The Exam Won't Be Hard. Nonetheless, We Need To Study. (Sınav Çok Zor Olmayacak. Yine De Biz Çalışmalıyız.)
2314) Scholarship; (İsim)
Burs, Bilim, Alimlik - He Went To Music School On A Scholarship. (Müzik Okuluna Burslu Gitti.)
1766) Nose; (İsim)
Burun, Koklama Duyusu - Your Nose İs Running. (Burnun Akıyor.)
2547) Street; (İsim)
Cadde, Sokak, Yol - He Was Mooning Around The Street. (Caddede Dalgın Dalgın Dolanıp Duruyordu.)
2255) Ride; (Fiil, İsim)
F.: Binmek (At, Bisiklete, Motosiklet Vb) İ.: Gezinti, Yolculuk (At, Bisiklet, Araba İle) - I Learnt To Ride As A Child. (Bisiklet Sürmeyi Çocukken Öğrendim.)
1867) Paint; (Fiil, İsim)
F.: Boyamak, Resmetmek İ.: Boya, Makyaj Malzemesi - The Walls Were Painted Blue. (Duvarlar Maviye Boyandı.)
2210) Reply; (Fiil, İsim)
F.: Cevaplamak, Yanıt Vermek İ.: Cevap, Yanıt - He Replied My Letters. (Benim Mektuplarımı Cevapladı.)
1706) Murder; (Fiil, İsim)
F.: Cinayet İşlemek, Öldürmek, Katletmek İ.: Cinayet, Öldürme - What Was The Murder Weapon? (Cinayet Silahı Neydi?)
1970) Pocket; (İsim)
Cep, Oyuk, Çukur - She Put A Piece Of Paper İn His Packet. (Onun Cebine Bir Kağıt Parçası Koydu.)
2235) Response; (İsim)
Cevap, Yanıtlama, Karşılık - I Called Twice But There Was No Response. (İki Kez Aradım Ancak Yanıt Yoktu.)
2103) Punishment; (İsim)
Ceza, Cezalandırma - What İs The Punishment For Robbery? (Hırsızlığın Cezası Nedir?)
1907) Penalty; (İsim)
Ceza, Penaltı - They Should Abolish The Death Penatly. (Ölüm Cezasını Kaldırmaları Gerek.)
2893) Wave; (Fiil, İsim)
F.: Dalgalanmak, El Sallamak İ.: Dalga, El Sallama - Huge Waves Were Breaking On The Shore. (Büyük Dalgalar Kıyıya Vuruyordu.)
1623) Mean; (Fiil, Sıfat, İsim)
F.: Demek İstemek, Anlamına Gelmek, S.: Pinti, Adi, Kaba İ.: Orta, Ortalama - Jim İs A Mean Man. He Never Buys Presents To Anyone. (Jim Cimri Bir Adamdır. Hiç Kimseye Asla Hediye Almaz.)
2356) Seriously; (Zarf)
Cidden, Ciddi Olarak, Ağır Şekilde - Seriously, What İs The Matter With You? (Cidden, Senin Sorunun Ne?)
2355) Serious; (Sıfat)
Ciddi, Ağırbaşlı, Gerçek, Tehlikeli - I Am Not A Very Serious Person. (Çok Ciddi Bir İnsan Değilim.)
2368) Sexual; (Sıfat)
Cinsel, Cinsi, Seksüel - Legislations Preventing Sexual Abuse Must Be Enacted. (Cinsel İstismarı Önleyici Yasalar Çıkarılmalı.)
2002) Pot; (İsim)
Demlik, Çanak, Pota - She Dropped The Yoghurt Pot. (Yoğurt Çanağını Yere Düşürdü.)
2671) Testing; (İsim)
Deneme, Sınav, Test Etme - The People Are Against Nuclear Testing İn Their Region. (İnsanlar, Yaşadıkları Bölgede Nükleer Deneme Yapılmasına Karşılar.)
2324) Sea; (İsim)
Deniz, Derya - We Stayed İn A Hotel With Sea View? (Deniz Manzaralı Bir Otelde Kaldık.)
2783)Try; (Fiil, İsim)
F.: Denemek, Sınamak, Çabalamak, Tecrübe Etmek İ.: Deneme, Uğraşma, Çaba - Just Try To Do Your Best. (Yalnızca Elinden Gelenin En İyisini Yapmaya Çalış.)
2896) Weak; (Sıfat)
Cılız, Güçsüz, Zayıf, Halsiz - It Rained All Week. (Tüm Hafta Yağmur Yağdı.)
1685) Moreover; (Zarf)
Dahası, Üstelik, Ayrıca - I Lost A Lot Money, Moreover İt Was A Waste Of Time. (Bir Sürü Paramı Kaybettim, Dahası Zaman Kaybıydı.)
1920) Permanent; (Sıfat)
Daimi, Kalıcı, Temelli - She İs Looking For A Permanent Job. (Daimi Bir İş Arıyor.)
1661) Minute;
Dakika, An , Tutanak S.: Önemsiz, Ufak Tefek - The Exam Will Be Finished İn Five Minutes. (Sınav 5 Dakika Sonra Bitecek.)
2849) Vessel; (İsim)
Damar, Gemi, Tekne, Kap, Tas, Deniz Taşıtı - The Nurse Hit A Blood Vessel. (Hemşire Damardan Enjeksiyon Yaptı.)
1722) Narrow; (Sıfat)
Dar, Sıkı - The Road İs Too Narrow For Two Car Go Together. (Bu Yol İki Arabanın Yanyana Gitmesi İçin Çok Dar.)
2578) Sue; (Fiil)
Dava Açmak, Mahkemeye Vermek - She Sued For Divorce. (Boşanmak İçin Dava Açtı.)
2250) Revolution; (İsim)
Devrim, İhtilal - French Revolution Break Out İn 1789. (Fransız Devrimi 1789'da Ortaya Çıktı.)
2766)Treat; (Fiil)
Davranmak, Muamale Etmek, Tedavi Etmek, İşlemden Geçirmek - You Are Treating Like A Little Child. (Küçük Bir Çocuk Gibi Davranıyorsun.)
2800)Uncle; (İsim)
Dayı, Amca - I Am Going To Visit My Uncle. (Amcamı Ziyaret Edeceğim.)
1695) Mountain; (İsim)
Dağ - Mount Ararat İs The Highest Mountain İn Turkey. (Ağrı Dağı, Türkiye'deki En Yüksek Dağdır.)
1580) Mad; (Sıfat)
Deli, Çılgın, Öfkeli, Kızgın - I'll Go Mad İf I Have To Wait My Lunch Much Longer. (Eğer Yemeğimi Daha Fazla Beklemek Zorunda Kalırsam Deliye Döneceğim.)
2537) Storage; (İsim)
Depo, Depolama, Biriktirme - We Need More Storage Now. (Daha Fazla Depolamaya İhtiyacımız Var.)
2546) Stream; (İsim, Fiil)
Dere, Akarsu F.: Akıp Gitmek - Tears Streamed Down Her Face. (Gözyaşları Yüzünden Akıp Gitti.)
2134) Rating; (İsim)
Derecelendirme, Sınıflandırma, Derece - The Movie Had A Bad Rating. (Film Kötü Bir Derecelendirme Aldı.)
1581) Magazine; (İsim)
Dergi, Magazin - She Likes Reading Fashion Magazines. (Moda Dergileri Okumayı Sever.)
1525) Lesson; (İsim)
Ders - Our First Lesson On Monday İs English. (Pazartesi Günü İlk Dersimiz İngilizce.)
2610) Sustain; (Fiil)
Devam Ettirmek, Sürdürmek, Güç Vermek, Ayakta Tutmak - She Managed To Sustain Everyone's İnterest During Her Speech. (Kouşması Süresince Herkesin İlgisini Sürdürmeyi Başardı.)
2969) Worth; (İsim)
Değer, Eder - How Much İs This Painting Worth? (Bu Tablonun Değeri Kaç Para?)
2835) Valuable; (Sıfat)
Değerli, Kıymetli - Your Advices Are Valuable For Me . (Senin Tavsiyelerin Benim İçin Değerli.)
1775)N't;
Değil (Can't, Don't, Haven't Gibi) - I Don't Know What To Say. (Ne Diyeceğimi Bilemiyorum)
1767) Not; (Zarf)
Değil, Yok - I Am Not An Artist, Don't Expect Me To Draw Well. (Ben Sanatçı Değilim, Benden İyi Çizim Yapmamı Bekleme.)
2837) Variable; (Sıfat)
Değişken, Değişen - This Region's Climate İs Variable. (Bu Bölgenin İklimi Değişkendir.)
2738)Touch; (Fiil)
Değmek, Dokunmak, Temas Etmek, El Sürmek - Don't Touch That Plate, İt İs Still Hot. (Tabağa Dokunma, Hala Sıcak.)
1512) Least; (Sıfat)
En Az, En Düşük, Asgari - He İs Wprking Well, Even Though He Has The Least Experience. (En Az Onun Tecrübesi Olmasına Rağmen İyi Çalışıyor.)
2798)Ultimately; (Zarf)
En Sonunda, Sonuçta, Nihayetinde - A Poor Diet Wil Ultimately Lead To İllness. (Zayıf Beslenme Eninde Sonunda Hastalığa Yol Açar.)
2518) Stare; (Fiil)
Dik Dik Bakmak, Uzun Uzun Bakmak - Everyone Stared Him After He Screamed. (Çığlık Attıktan Sonra Herkes Ona Dik Dik Baktı.)
2202) Remarkable; (Sıfat)
Dikkat Çekici, Göze Çarpan, Dikkate Değer - She İs Truly A Remarkable Woman. (O Gerçekten Dikkat Çekici Bir Kadın.)
2728) Tongue; (İsim)
Dil - I Tried To Speak İn Their Native Language. (Onların Anadilinde Konuşmaya Çalıştım.)
2197) Religion; (İsim)
Din, Kült - You Shoul Respect Other Religions. (Diğer Dinlere Saygı Göstermelisin.)
2198) Religious; (Sıfat)
Dini, Dindar, Dinsel - His Wife İs Very Religious. (Onun Karısı Çok Dindardır.)
1547) Listen; (Fiil)
Dinlemek - The Students Listened Their Teacher Carefully. (Öğrenciler, Öğretmenlerini Dikkatle Dinlediler.)
2226) Resist; (Fiil)
Direnmek, Karşı Koymak, Dayanmak, Göğüs Germek - We Are Determined To Resist The Pressure. (Baskıya Direnmekte Kararlıyız.)
2227) Resistance; (İism)
Direnç, Direniş, Direnme, Rezistans, Dayanma Gücü - There Has Been A Strong Resistance To This New Law. (Yeni Yasaya Karşı Güçlü Bir Direniş Var.)
2353) Sequence; (İsim)
Dizi, Sıra, Silsile, Birbiri Ardından Gelme, Ardışık - Number The Pages İn Sequence. (Sayfaları Ardışık Numaralandır.)
1845) Others; (Zamir)
Diğerleri, Başkaları - Some Pictures Are Better Than Others. (Bazı Resimler Diğerlerinden Daha İyi.)
2732) Tooth; (İsim)
Diş - I Have Just Had A Tooth Out. (Dişimi Çektirdim.)
2718) Tissue; (İsim)
Doku, Tuvalet Kağıdı, Kağıt Peçete - Your Brain Tissues Have Been Damaged. (Beyin Dokularınız Zedelenmiş.)
1753) Nine; (İsim)
Dokuz - Banks Open At Nine O'clock. (Bankalar Saat Dokuzda Açılıyor.)
2725) Tomato; (İsim)
Domates - I Made A Sandwich With Lettuce And Tomato. (Marul Ve Tomatesli Sandviç Yaptım.)
2967) Worried; (Sıfat)
Endişeli, Merakta Kalmış, Endişe İçinde - She Gave Me A Worried Look. (Bana Endişeli Bir Bakış Attı.)
2591) Support; (Fiil)
F.: Desteklemek, Tarafında Olmak, Güç Vermek, Yardımcı Olmak İ.: Destek, Arka Çıkma, Yardım - You Should Support Your Family İn Hard Times. (Zor Zamanlarda Aileni Desteklemelisin.)
1594) Man; (İsim)
Erkek, Adam, İnsan, Kişi - Men And Women Have Equal Rights. (Erkekler Ve Kadınlar Eşit Haklara Sahiptirler.)
1728) Nature; (İsim)
Doğa, Tabiat, Mizaç, Yaradılış - We Must Preserve The Nature. (Doğayı Korumalıyız.)
1727) Naturally; (Zarf)
Doğal Olarak, Haliyle, Tabii - Naturally, I Get Upset When Things Go Wrong. (Doğal Olarak Bir Şeyler Kötü Gidince Üzülürüm.)
1726) Natural; (Sıfat)
Doğal, Doğuştan, Natürel ,Olağan - Wild Animals Should Live İn Their Natural Habitats. (Vahşi Hayvanlar, Doğal Habitatlarında Yaşamalıdır.)
2779)True; (Sıfat)
Doğru, Gerçek, Sahi, Hakiki - The Novel İs Based On A True Story. (Roman, Gerçek Bir Hikayaye Dayanıyor.)
1592) Male; (İsim)
Erkek, Bay - All The Participants Were Male. (Katılımcıların Hepsi Erkekti.)
1810) Old; (Sıfat)
Eski, Yaşlı, İhtiyar, Modası Geçmiş - The Baby İs Only A Few Months Old. (Bebek Yalnızca Birkaç Aylık.)
2014) Pray; (Fiil)
Dua Etmek, Yalvarmak - She Knelt Down And Prayed. (O, Diz Çöktü Ve Dua Etti.)
2015) Prayer; (İsim)
Dua, Yalvarma, İbadet - He Learned This Prayer When He Was A Child. (Bu Duayı Çocukken Öğrenmişti.)
1545) Lip; (İsim)
Dudak - She Kissed Him On His Lips. (Onu Dudaklarından Öptü.)
2426) Situation; (İsim)
Durum, Konum, Mevki, Vazife, Hal, - The Situation İs Worse Than We Think. (Durum Düşündüğümüzden Daha Kötü.)
2772)Trial; (İsim)
Duruşma, Yargılama, Yargılanma, Deneme, Sınama - The Trial İs Open To The Public. (Duruşma Halka Açık.)
2350) Sensitive; (Sıfat)
Duyarlı, Hassas, İçli - She İs Very Sensitive To Other People's Problems. (Başka İnsanların Sorunlarına Karşı Çok Duyarlıdır.)
2397) Shower; (İsim)
Duş, Sağanak, Bebek Hediye Partisi - She İs İn Shower Now. (Şuanda Duşta.)
1717) Mystery; (İsim)
Esrar, Sır, Gizem - He Often Tells Us Stories Full Of Mystery. (Bize Sık Sık Sır Dolu Hikayeler Anlatır.)
2007) Pour; (Fiil)
Dökmek, Yağmak, Akmak - Pour The Sauce Over The Salad. (Sosu Salatanın Üstüne Dök.)
1919) Period; (İsim)
Dönem,Süre, Zaman, Devir, Çağ, Aybaşı, Regl - He Did His All Works İn A Short Period. (Kısa Bir Sürede Bütün İşlerini Halletti.)
2760)Transform; (Fiil)
Dönüşmek, Dönüştürmek, Çevirmek, Değiştirmek - A New Colour Will Transform Your Living Room. (Yeni Bir Renk Otorma Odanızı Değiştirecek.)
2761)Transformation; (İsim)
Dönüşüm, Dönüştürme - What A Transformation! Your Hair Looks Great. (Ne Dönüşüm Ama! Saçların Harika Görünüyor.)
2987) Yesterday; (Zarf)
Dün - Where Were You Yesterday? (Dün Neredeydin?)
2966) World; (İsim)
Dünya, Yeryüzü, Cihan, Alem - Spanish İs Spoken İn Many Parts Of The World. (İspanyolca Dünyanın Bir Çok Yerinde Konuşuluyor.)
2185) Regulation; (İsim)
Düzenleme, Ayarlama - We Should Adapt To New Regulations. (Yeni Düzenlemelere Uyum Sağlamalıyız.)
2184) Regulate; (Fiil)
Düzenlemek, Düzene Sokmak, Ayarlamak - Meat Prices Were Regulated By The Government. (Et Fiyatları Hükümet Tarafından Düzenlendi.)
2183) Regularly; (Zarf)
Düzenli Olarak, Belli Aralıklarla - I Do My Exercises Regularly. (Egzersizlerimi Düzenli Olarak Yaparım.)
2182) Regular; (Sıfat)
Düzenli, Müdavim - There İs A Regular Bus Service To The Center. (Merkeze Düzenli Otobüs Hizmeti Var.)
1528) Level; (İsim, Fiil)
Düzey, Seviye F.: Düzeltmek, Dengelemek - My Speaking Level İs Weak But I Can Write Well. (Konuşma Düzeyim Zayıf Ancak İyi Yazabilirim)
2076) Properly; (Zarf)
Düzgün Bir Şekilde, Doğru Dürüst, Uygun Bir Şekilde - The Radio İsn't Working Properly. (Radyo Düzgün Bir Şekilde Çalışmıyor.)
1826) Opinion; (İsim)
Düşünce, Fikir, Görüş - Everyone Should Tell His/Her Opinion İn Democratic Societies. (Demokratik Toplumlarda Herkes Fikrini Söylemelidir.)
2700) Thought; (İsim)
Düşünce, Fikir, Görüş, Kanı - I'd Like To Hear Your Thoughts On This Matter. (Bu Konu Hakkında Senin Düşüncelerini Duymak İsterim.)
2693) Think; (Fiil)
Düşünmek, Anımsamak, Aklından Geçirmek - I Was Thinking About You. (Seni Düşünüyordum.)
2283) Rush; (Fiil, İsim)
F.: Acele Etmek, Telaş Etmek, Koşturmak İ.: Acele, Telaş , Koşuşturmaca, Rağbet - There İs No Need To Rush, We Have Plenty Of Time. (Acele Etmeye Gerek Yok, Çok Zamanımız Var.)
2387) Shoot; (Fiil, İsim)
F.: Ateş Etmek,Öldürmek , Vurmak, Silahla Yaralamak, Çekim Yapmak, Film Çekmek İ.: Vuruş, Ateş, Fotoğraf Çekme, Çekim - Don't Shoot. I Surrender. (Ateş Etme. Teslim Oluyorum.)
1798) Of; Edat, Fiil)
Ed.: -Nın, -Nin, -Den, -Dan, Hakkında F.: Bir Şeyden Övünerek Bahsetmek - I Showed Him A Photo Of My Dog. (Ona Köpeğimin Fotoğrafını Gösterdim.)
2801)Under; (Edat, Sıfat, Zarf)
Ed.: Altında, Emrinde, İdaresinde S.: Alt, Daha Küçük, -Den Az Zf.: Aşağısına, Aşağısında - The Baby Hid Under The Table. (Bebek Masanın Altına Saklandı.)
1752) Next; (Edat, Sıfat, Zarf)
Ed.: Sonraki, Yanında S.: Bitişik,Sonraki, En Yakın, Ertese, Gelecek, Önümüzdeki Zf.: Ondan Sonra - Your Turn, Answer The Next Question. (Sıra Sende, Sonraki Soruyu Sen Cevapla.)
2743)Toward; (Edat)
Ed.: Tarafına Doğru, Doğrultusunda, -E Karşı, -E Doğru S.: Uysal, Yumuşak Başlı - He Acted Fairly Toward Me. (Bana Karşı Dürüst Davrandı.)
2820)Up; (Edat, Zarf, Sıfat)
Ed.: Yukarısına, Yukarısında, Yukarı Zf.: Yukarıya Doğru, Yukarda Ünl.: Yukarı! S.: Dik, Yüksekte - They Live Up İn The Hill. (Tepelerin Yukarısında Yaşıyorlar.)
1812) On; (Edat, Sıfat, Zarf)
Ed.: Üstünde, Üzerinde, -De/-Da S.: Açık, Devrede, Hazır, Devam Etmekte Olan Zf.: Konusunda, Hakkında, Aralıksız - The Car Keys Are On The Table. (Araba Anahtarları Masanın Üzerinde.)
2818)Until; (Edat, Bağlaç)
Ed.: İla, Kadar, Değin Bağ.: -E Kadar, Ta Ki - Until Now I Have Never Been Lived Alone. (Şuana Kadar Hiç Yalnız Yaşamamıştım.)
1549) Literary; (Sıfat)
Edebi - Geoffry Chaucer Turned English İnto A Literary Language. (Geoffry Chaucer İngilizce'yi Edebi Bir Dil Haline Getirmiştir.)
1550) Literature; (İsim)
Edebiyat, Yazın - I Have Read Many Major Work Of English Literature. (İngiliz Edebiyatının Önemli Edebiyat Eserlerini Okudum.)
1718) Myth; (İsim)
Efsane, Mit - There Are Gods And Goddess İn Greek Myths. (Yunan Mitlerinde Tanrılar Ve Tanrıçalar Vardır.)
1519) Legend; (İsim)
Efsane, Mit, Masal - Have You Heard About The Legend Of King Arthur? (Kral Arthur Efsanesini Hiç Duydun Mu?)
2514) Stand; (Fiil, İsim)
F.: Ayakta Durmak, Dikilmek, Katlanmak İ.: Ayaklık - She Was Too Weak To Stand. (Ayakta Durmak İçin Fazla Güçsüzdü.)
2322) Screen; (İsim)
Ekran, Beyazperde, Sinema - We Were Staring At The Computer Screen. (Bilgisayar Ekranına Bakıyorduk.)
1787) Obtain; (Fiil)
Elde Etmek, Edinmek, Kazanmak, Ele Geçirmek - I Finally Obtained İnformation From The Professor. (Sonunda Profesörden Bilgi Edindim.)
2352) Separate; (Fiil, Sıfat)
F.: Ayırmak, Ayrıştırmak S.: Ayrı, Ayrık - They Use Seperate Bathrooms. (Onlar Ayrı Banyoları Kullanıyolar.)
1991) Portion; (Fiil, İsim)
F.: Ayırmak, Paylaştırmak, Bölmek İ.: Parça, Kısım, Çeyiz - She Cut The Cake İnto Eight Small Portions. (Pastayı Sekiz Parçaya Böldü.)
1927) Personnel; (İsim)
Eleman, Personel, Çalışanlar - We Need More Personnel For This Job. (Bu İş İçin Daha Fazla Elemana İhtiyacımız Var.)
2244) Retire; (Fiil)
Emekli Olmak, İnzivaya Çekilmek - He Retired Early Because Of His Sickness. (Hastalığı Nedeniyle Erken Emekli Oldu.)
2245) Retirement; (İsim)
Emeklilik, Geri Çekilme - The Retirement Age For Men İs 65. (Erkekler İçin Emeklilik Yaşı 65'tir.)
2035) Prevent; (Fiil)
Engel Olmak, Önlemek, Engellemek, Önüne Geçmek - The Accident Could Have Been Prevented. (Kaza Önlenebilirdi.)
2863) Virtue; (İsim)
Erdem, Fazilet, Doğruluk - He Led A Life Of Virtue. (Erdemli Bir Hayat Sürdü.)
2648) Teenager; (İsim)
Ergen, 13ile 19 Yaş Arasındaki Kimse, Delikanlı - This Magazine İs For Teenagers. (Bu Dergi Ergenler İçin.)
1628) Meat; (İsim)
Et - She Doesn't Eat Meat Because She İs Vegetarian. (O Et Yemez Çünkü Vejeteryan.)
1820) Open; (Fiil, Sıfat)
F.: Açmak, Açılmak, Başlamak, Başlatmak S.: Açık, Geniş, Serbest, Dürüst, İçten, Ferah - I Can't Keep My Eyes Open, I Am So Sleepy. (Gözlerimi Açık Tutamıyorum, Çok Uykum Var.)
2980) Yeah; (Ünlem)
Evet, Tamam - Yeah, Right. I Got İt. (Evet, Doğru. Anladım.)
1609) Marry; (Fiil)
Evlenmek, Nikahlanmak - Will You Marry Me? (Benimle Evlenir Misin?)
1703) Ms; (İsim)
Evli Olmayan Bayan - Ms. Green Will Be Back Shortly. (Bayan Green Kısa Sürede Geri Dönecek.)
1608) Married; (Sıfat)
Evli, Nikahlı - How Long Have You Been Married? (Ne Zamandır Evlisiniz?)
1607) Marriage; (İsim)
Evlilik, Nikah, Evlenme - Their Marriage Was Celebrated With A Magnificent Ceremony. (Evlilikleri, Görkemli Bir Törenle Kutlandı.)
1931) Phase; (İsim)
Evre, Aşama, Safha, Faz - He İs Going Through A Difficult Phase. (O, Zor Bir Evreden Geçiyor.)
2812)Universe; (İsim)
Evren, Kainat, Alem - She Lives İn Her Little Univerve On Her Own. (Kendi Başına Küçük Evreninde Yaşıyor.)
2811)Universal; (Sıfat)
Evrensel, Genelgeçer - Agreement On This İssue İs Universal. (Bu Konu Üzerindeki Anlaşma Genelgeçerdir.)
2657) Tendency; (İsim)
Eğilim, Yönelim - I Have A Tedency To Get Nervous When I Am Hungry. (Açken Sinirlenmeye Eğilimim Var.)
2656) Tend; (Fiil)
Eğilimi Olmak, Meyletmek, Yönelmek, Yüz Tutmak - Women Tend To Live Longer Than Men. (Kadınlar, Erkeklerden Daha Uzun Yaşamaya Eğilimlidirler.)
1847) Ought; (Fiil, Sıfat)
F.: -Meli/ -Malı, Gerekli İ.: Zorunluluk, Yükümlülük - You Ought To Apologize. (Özür Dilemelisin.)
2536) Stop; (Fiil, İsim)
F.: Durmak, Durdurmak, Kesilmek İ.: Durak, Durma, Duraklama - The Rain Had Stopped And The Clouds Had Cleared Away. (Yağmur Durmuştu Ve Bulutlar Kaybolmuştu.)
2497) Spin; (Fiil, İsim)
F.: Döndürmek, Bükmek, Eğirmek İ.: Dönme, Devir - My Head İs Spinning. (Başım Dönüyor.)
2786)Turn; (Fiil, İsim)
F.: Dönmek,Döndürmek,Dönüşmek, Çevirmek, Yöneltmek İ.: Dönüş, Dönme, Sıra - He Decided To Turn Back To His Work. (İşine Geri Dönmeye Karar Verdi.)
1593) Mall; (Fiil, İsim)
F.: Dövmek, Vurmak İ.: Kapalı Çarşı, Alışveriş Merkezi, Ağaçlık Yol - Let's Go To The Mall. (Alışveriş Merkezine Gidelim.)
2447) Smooth; (Fiil, Sıfat)
F.: Düzlemek, Yumuşatmak S.: Düz, Pürüzsüz - Her Skin Was Perfectly Smooth. (Onun Cildi Mükemmel Derecede Pürüzsüzdü.)
1509) Lean; (Fiil, Sıfat)
F.: Eğilmek, Yaslanmak, Dayanmak, Meyletmek S.: Eğik, Zayıf, Yağsız Et - Do Not Lean On The Door. (Kapıya Yaslanmayınız.)
1614) Match; (Fiil, İsim)
F.: Eşleştirmek, Uydurmak İ.: Eş, Denk, Kibrit, Maç - They Are Playing An İmportant Match Against Barcelona On Sunday. (Pazar Günü Barselona'ya Karşı Önemli Bir Maç Oynayacaklar.)
1936) Photograph; (Fiil, İsim)
F.: Fotoğrafını Çekmek İ.: Fotoğraf - He Has Photographed Some Wild Animals. (Bazı Vahşi Hayvanların Fotoğraflarını Çekti.)
1713) Must; (Fiil, İsim)
F.: Gerekmek, -Meli/-Malı İ.: Zorunluluk, Gereklilik - Cars Must Not Park İn Front Of The Entrance. (Arabalar Girişin Önüne Park Etmemeli.)
2740)Tour; (Fiil, İsim)
F.: Gezmek İ.: Gezinti, Tur: Gezi , Seyahat - They Made A Tour Of Europe. (Onlar Avrupa Turu Yaptılar.)
2765)Travel; (Fiil, İsim)
F.: Gezmek, Seyahat Etmek, Yolculuk Etmek, Dolaşmak İ.: Gezi, Seyahat, Yolculuk, Sefer - My Biggest Dream İs To Travel To Asian Countries. (En Büyük Hayalim Asya Ülkelerine Seyahat Etmek.)
1891) Pass; (Fiil, İsim)
F.: Geçmek, Geçirmek, Vermek, Pas Vermek (Sporda) , Geçip Gitmek, Devretmek İ.: Geçiş, Geçit, Paso, Pasaport - The Road Was So Narrow That Cars Were Unable To Pass. (Yol Öyle Dardı Ki Arabalar Geçemedi.)
2900) Wear; (Fiil, İsim)
F.: Giymek, Takmak, Yıpratmak, Eskimek İ.: Giysi, Giyim, Yıpranma, Eskime - He Was Wearing A Black Suit. (O, Siyah Bir Takım Elbise Giyiyordu.)
2396) Show; ( İsim, Fiil)
F.: Göstermek, Kanıtlamak, Sergilemek, Sahnelemek, Oynatmak İ.: Gösteri, Tv Programı, Sergi - The Research Has Shown That People Are İnfluenced By Tv Advertisements. (Araştırma, İnsanların Televizyon Reklamlarından Etkilendiğini Gösteriyor.)
2445) Smile; (Fiil, İsim)
F.: Gülmek, Gülümsemek, Tebessüm Etmek İ.: Gülücük, Tebessüm - She Smiled At Me With Joy. (Bana Neşeyle Gülümsedi.)
2781)Trust; (Fiil, İsim)
F.: Güvenmek, İnanmak, İtimat Etmek İ.: Güven, İtimat - Trust Her. She Will Never Betray You. (Ona Güven. Sana Asla İhanet Etmez.)
2630) Tap; (Fiil, İsim)
F.: Hafifçe Vurmak, Suyunu Akıtmak, Tıpa Takmak, Para Sızdırmak İ.: Musluk, Tıkaç, Tıpa - Someone Tapped At The Window. (Birisi Pencereye Hafifçe Vurdu.)
2395) Shout; (Fiil, İsim)
F.: Haykırmak, Bağırmak İ.: Haykırış, Bağırış - Stop Shouting And Listen! (Bağırmayı Kes Ve Dinle.)
1538) Like; (Fiil, Edat)
F.: Hoşlanmak, Beğenmek, Sevmek Ed. : Gibi - Do You Like Skiing? (Kayak Yapmayı Sever Misin?)
2913) Wet; (Fiil, İsim)
F.: Islatmak İ.: Islak, Yaş - You Will Get Wet. Take An Umberalla. (Islanacaksın. Şemsiye Al.)
1756) Nod; (Fiil, İsim)
F.: Kafa Sallamak, Başıyla Selam Vermek, Başı İle Onaylamak İ.: Kafa Sallama - I Asked Her İf He Would Come To Us And She Nodded. (Ona Bize Gelecek Misin Diye Sordum Ve O Da Başıyla Onayladı.)
1336) Lift; (Fiil, İsim)
F.: Kaldırmak, Yükseltmek, Havalndırmak İ.: Asansör - I Can't Lift This Box. Can You Help Me? (Bu Kutuyu Kaldıramıyorum. Bana Yardım Edebilir Misin?)
2525) Stay; (Fiil, İsim)
F.: Kalmak,Durmak, Beklemek İ.: Kalma, Kalış, Kalış Süresi - You Stay Here, I'll Be Back Soon. (Sen Burada Kal, Ben Hemen Döneceğim.)
2399) Shut; (Fiil, Sıfat)
F.: Kapatmak, Kapamak S.: Kapalı, Kapanık - Shut The Door, Please. (Kapıyı Kapat Lütfen.)
1668) Mix; (Fiil, İsim)
F.: Karıştırmak, Katmak İ.: Karışım - If You Mix Yellow And Blue, You Get Green. (Sarı Ve Maviyi Karıştırırsan Yeşil Elde Edersin.)
1781) Object; (Fiil, İsim)
F.: Karşı Çıkmak, İtiraz Etmek İ.: Amaç, Obje, Nesne, Cisim - I Object To Your Opinion. (Senin Fikrine İtiraz Ediyorum.)
2181) Register; (Fiil, İsim)
F.: Kaydetmek, Sicile Geçirmek İ.: Kayıt, Sicil - The Ship Was Registered İn America. (Gemi Amerika'ya Kayıtlıydı.)
2938) Win; (Fiil, İsim)
F.: Kazanmak, Yenmek, Galip Gelmek İ.: Kazanç, Kazanma, Galibiyet, Başarı - Which Team Won? (Hangi Takım Kazandı?)
1559) Lock; (Fiil, İsim)
F.: Kilitlemek, Birbirine Geçirmek İ.: Kilit - Did You Lock The Door? (Kapıyı Kilitledin Mi?)
2444) Smell; (Fiil, İsim)
F.: Kokmak, Koklamak İ.: Koku - This Perfume İs Smelling Like A Rose. (Bu Parfüm Gül Gibi Kokuyor.)
2627) Talk; (Fiil, İsim)
F.: Konuşmak, Söylemek, Söz Etmek İ.: Konuşma, Sohbet, Laf - Let's Talk About Our Future Plans. (Gelecek Planlarımız Hakkında Konuşalım.)
2826) Use; (Fiil, İsim)
F.: Kullanmak, Harcamak, Tüketmek, Yararlanmak İ.: Kullanma, Kullanım, Fayda - Can I Use Your Phone? (Telefonunu Kullanabilir Miyim?)
1777) Number; (Fiil, İsim)
F.: Numaralamak, Sayı Saymak İ.: Numara, Rakam, Sayı, Miktar, Adet - Dial This Phone Number To Talk The Manager. (Yöneticiyle Konuşmak İçin Bu Telefon Numarasını Tuşlayınız.)
2425) Site; (Fiil, İsim)
F.: Oturtmak, Yerleştirmek İ.: Yerleşim Yeri, Mekan, Site, Yer, Konum - This Site İs İdeal For Building The A House. (Bu Yer, Ev İnşa Etmek İçin Uygun.)
1982) Poll; (Fiil, İsim)
F.: Oy Almak/ Oy Vermek, Anket Yapmak İ.: Oy Verme, Oylmama - The Result Of The Poll Will Be Announced Tomorrow. (Oylamanın Sonucu Yarın Duyurulacak.)
1962) Play; (Fiil, İsim)
F.: Oynamak, Oynatmak, Müzik Aleti Çalmak, Tiyatro Oynamak İ.: Oyun, Gösteri, Piyes - Let's Play A Different Game. (Farklı Bir Oyun Oynayalım.)
2774)Trick; (Fiil, İsim)
F.: Oyuna Getirmek, Kandırmak İ.: Numara, Hile, Dalavere, Aldatmaca - We Had To Think Of A Trick To Get Past The Guards. (Muhafızları Atlatmak İçin Bir Numara Düüşünmek Zorunda Kaldık.)
1863) Package; (Fiil, İsim)
F.: Paketlemek İ.: Paket, Koli, Ambalaj - There İs A Large Package For You. (Size Büyük Bir Paket Var.)
1862) Pack; (Fiil, İsim)
F.: Paketlemek, Ambalajlamak , Eşyalarını Toplamak İ.: Ambalaj, Paket, Sargı - I Have Packed A Few Things İnto The Suitcase. (Valizin İçine Birkaç Şey Topladım.)
2381) Shine; (Fiil, İsim)
F.: Parlamak, Parlatmak, Parıldamak, Işımak İ.: Parlaklık - The Sun İs Shining Brightly. (Güneş Işıl Işıl Parlıyor.)
2448) Snap; (Fiil, İsim, Sıfat)
F.: Patlamak, Koparmak,Çat Diye Kapanmak, Şipşak Fotoğraf Çekmek,Şaklamak, Isırmaya Çalışmak İ.: Çıtırtı, Şak Sesi, Isırma, Şipşak Fotoğraf S.: Anlık, Beklenmedik - The Rope Suddenly Snapped. (İp Birdenbire Koptu.)
1986) Pop; (Fiil, İsim, Sıfat)
F.: Patlatmak, Ateş Etmek, Rehine Koymak İ.: Pop Müzik, Baba, Babalık, Patlama Sesi S.:Pop, Popüler - Madonna İs A Famous Pop Star. (Madonna Ünlü Bir Pop Şarkıcıdır.)
2374) Share; (Fiil, İsim)
F.: Paylaşmak, Bölüştürmek, Hisse Almak, Ortak Olmak İ.: Pay, Hisse, Paylaşma - We Shared The Pizza Between Us. (Pizzayı Aramızda Paylaştık.)
1954) Plan; (Fiil, İsim)
F.: Planlamak, Plan Çizmek, Tasarlamak İ.: Plan, Yol, Tasarı - It İs Too Late To Change Our Plans. (Planlarımızı Değiştirmek İçin Çok Geç.)
1582) Mail; (Fiil,İsim)
F.: Posta İle Göndermek İ.: Posta - I Will Check İf There İs Any Letter For Me. (Benim İçin Mektup Var Mı Diye Postamı Kontrol Edeceğim.).)
2211) Report; (Fiil, İsim)
F.: Rapor Etmek, Bildirmek, Haber Vermek, İhbar Etmek İ.: Rapor, Bildiri, Tutanak - The Committee Will Report On İts Research Tomorrow. (Komite, Yarın Araştırmalarını Rapor Edecek.)
2123) Rail; (Fiil, İsim)
F.: Ray Döşemeki Parmaklıkla Çevirmek İ.: Ray, Demiryolu, Tırabzan, Parmaklık - She Prefers Travelling By Rail. (O, Demiryolu İle Seyahat Etmeyi Tercih Eder.)
1531) License; (Fiil, İsim)
F.: Ruhsat Vermek, Yetki Vermek, İzin Vermek İ.: Lisans, Ruhsat,Ehliyet, Evlenme Cüzdanı - This License İs No Longer Valid. (Bu Lisans Artık Geçerli Değil)
2511) Stage; (Fiil, İsim)
F.: Sahnelemek, Sahneye Koymak İ.: Sahne, Evre, Etap, Devre, Kademe, Aşama - The Product İs At The Design Stage. (Ürün Tasarlama Aşamasında.)
2371) Shake; (Fiil, İsim)
F.: Sallamak, Titremek, Silkelemek, Çalkalamak, Sarmak İ.: Titreme, Sarsma, Sarsıntı, Sallanış - Shake The Bottle Well Before Use. (Kullanmadan Önce Şişeyi İyice Çalkalayın)
2615) Swing; (Fiil, İsim)
F.: Sallanmak, Sallamak, Salıncakta Sallanmak İ.Sallanma - The Children Are Swinging İn The Park. (Çocuklar Parkta Salıncakta Sallanıyorlar.)
2194) Release; (Fiil, İsim)
F.: Salmak, Serbest Bırakmak, Piyasaya Sürmek İ.: Serbest Bırakma, Tahliye - They Released The Prisioner After Five Years. (Mahkumu Beş Yıl Sonra Serbest Bıraktılar.)
2972) Wrap; (Fiil, İsim)
F.: Sarmak, Dolamak, Paketlemek İ.: Sargı, Örtü - I Wrapped The Baby İn A Blanket. (Bebeği Battaniyeye Sardım.)
2104) Purchase; (Fiil, İsim)
F.: Satın Almak İ.: Satın Alma, Alım - He Purchased A New Car. (O Yeni Bir Araba Aldı.)
2175) Regard; (Fiil, İsim)
F.: Saymak, Hesaba Katmak, Gözetmek İ.: Saygınlık, İtibar - His Works Are Very Regarded. (Onun Eserleri Çok Sayılıyor.)
2590) Supply; (Fiil, İsim)
F.: Sağlamak, Tedarik Etmek, Temin Etmek İ.: Tedarik, Arz, Sağlama - The Food Supply İs Not Enough. (Yiyecek Arzı Yeterli Değil.)
1570) Love; (Fiil, İsim)
F.: Sevmek, Aşık Olmak İ.: Aşk, Sevda, Sevgii Sevgili - Their Love Was Love At The First Sight. (Onların Aşkı, İlk Görüşte Aşktı.)
1943) Pick; (Fiil, İsim)
F.: Seçmek, Toplamak (Meyve, Çiçek Vb.), Ayırmak, Gagalamak İ.: Seçme, Gitar Penası - Pick A Number From One To Ten. (Birden Ona Kadar Bir Sayı Seç.)
2945) Wipe; (Fiil, İsim)Ü
F.: Silmek İ.:Silme, Temizleme - She Wiped Her Hands On A Towel. (Ellerini Havluya Sildi.)
2405) Signal; (Fiil, İsim)
F.: Sinyal Vermek, İşaret Etmek İ.: Sinyal, İşaret, Uyarı - There İs No Warning Signal On The Road. (Yolda Hiç Uyarı İşareti Yok.)
2554) Strip; (Fiil, İsim)
F.: Soymak, Soyunmak, Giysilerini Çıkarmak İ.:Şerit, Soyunma, Sınır, Striptiz - I Stripped And Washed Myself. (Soyundum Ve Yıkandım.)
2892) Water; (Fiil, İsim)
F.: Sulamak, Islatmak, Su Vermek İ.: Su, Su Birikintisi - May I Have A Glass Of Water? (Bir Bardak Su Alabilir Miyim)
2043) Prime; (Fiil, İsim ,Sıfat)
F.: Suyla Doldurarak Kullanıma Hazırlamak, Astar Vurmak İ.: Bir Kimsenin Verimli Dönemi, Gençlik, En Güzel Zaman S.: Baş, Başlıca, En Önemli, Birinci - Winning Shouldn't Be Your Prime Objective İn This Game. (Bu Oyunca Kazanmak Birinci Amacınız Olmamalıdır.)
1540) Limit; (Fiil, İsim)
F.: Sınırlandırmak, Kısıtlamak, Limitlerini Belirlemek İ.: Limit, Sınır - Her Dreams Have No Limit. (Onun Hayallerinin Sınır Yok.)
2476) Sort; (Fiil, İsim)
F.: Sıralamak, Sınıflandırmak İ.: Tür, Cins, Çeşit - These Sort Of Problems Are Quite Common. (Bu Tür Problemler Oldukça Yaygın.)
2126) Range; (Fiil, İsim)
F.: Sıralanmak, Sıra Halinde Olmak, Yayılmak, Boyunca Gitmek İ.: Sıra(Dağ), Seri (Ürün), Çeşitlilik, Silsile, Menzil - The Hotel Offers A Wide Range Of Facilities. (Otel, Çok Çeşitli Etkinlikler Sunuyor.)
2218) Request; (Fiil, İsim)
F.: Talep Etmek, İstemek, Rica Etmek İ.: Talep, Rica, İstek - They Made A Request For Further Aid. (Daha Fazla Yardım Talep Ettiler.)
2735)Toss; (Fiil, İsim)
F.: Tartışmak, Saçmak, Sarsılmak, Kıpırdanmak, Fırlatmak İ.: Atış (Yazı Turada), Atma (Top, Gülle Vb.), Fırlatma - He Tossed Me The Ball. (Topu Bana Fırlattı.)
2634) Taste; (Fiil, İsim)
F.: Tatmak, Tat Vermek, Tadına Gitmek İ.: Tat, Lezzet - The Soup Tastes Good. (Çorbanın Lezzeti Güzel.
1934) Phone; (Fiil, İsim)
F.: Telefon Etmek İ.: Telefon - He Doesn't Answer The Phone. (Telefona Cevap Vermiyor.)
2946) Wire; (Fiil, İsim)
F.: Telle Çevirmek, Telle Bağlamak İ.: Tel, Kablo, Telgraf - The Telephone Wires Had Been Cut. (Telefonun Kabloları Kesilmişti.)
1514)Leave; (Fiil, İsim)
F.: Terketmek, Ayrılmak, Bırakmak, Gitmek İ.:İzin, Veda, Ayrılma - She Left Home Without Saying A Goodbye. (Hoşçakal Demeden Evi Terketti.)
2776)Troop; (Fiil, İsim)
F.: Topluca İlerlemek, İlerlemek İ.: Topluluk, Oymak (İzcilikte), Bölük, Alay, Tabur - The Russian Troops Bombed The City. (Rus Orduları Şehri Bombaladılar.)
1938) Phrase; (Fiil, İsim)
F.: Uygun Sözcük Ve Cümlelerle İfade Etmek İ.: İfade, Sözcük Öbeği - I Don't Know What This French Phrase Means. (Bu Fransızca İfade Ne Anlama Geliyor Bilmiyorum.)
1507) Leaf; (Fiil,İsim)
F.: Yapraklanmak İ.: Yaprak, Sayfa - The Trees Came İnto Leaf. (Ağaçlar Yapraklandı.)
2971) Wound; (Fiil, İsim)
F.: Yaralamak, Vurmak İ.: Yara, Bere - The Nurse Cleaned The Wound. (Hemşire Yarayı Temizledi.)
2119) Race; (Fiil, İsim)
F.: Yarışmak, Koşmak İ.: Yarış, Koşu, Irk, Soy - Who Won The Race? (Yarışı Kim Kazandı?)
2440) Slow; (Fiil, Sıfat)
F.: Yavaşlatmak, Ağırlaşmak S.: Yavaş, Ağır, Aheste - Progress Was Slower Than We Expected. (Gelişim Beklediğimizden Daha Yavaştı.)
1552) Live; (Fiil, Sıfat)
F.: Yaşamak, Hayatta Kalmak S.: Canlı, Yaşayan, Hayat Dolu - They Live İn A Big House. (Büyük Bir Evde Yaşıyorlar.)
2716) Tire; (Fiil, İsim)
F.: Yormak, Yorulmak, Usanmak, Bıkmak İ.: Lastik, Tekerlek - My Legs Are Beginning To Tire. (Bacaklarım Yorulmaya Başlıyor.)
2006) Pound; (Fiil, İsim)
F.: Yumruklamak, Vurmak, Havanda Dövmek İ.: Vurma, Darbe, Paund, Sterlin(İngiliz Parası) - I Have Spent 50 Pounds Today. (Bugün 50 Pound Harcadım.)
2265) Roll; (Fiil, İsim)
F.: Yuvarlamak, Yuvarlanmak, Rulo Yapmak İ.: Rulo, Yuvarlanma - Wallpaper İs Sold İn Rolls. (Duvarkağıdı Rulo Şeklinde Satılıyor.)
2771)Trend; (Fiil, İsim)
F.: Yönelmek, Eğilim Göstermek, Meyletmek İ.: Meyil, Eğilim, Moda, Akım - There İs A Growing Trend Towards Colourful Clothes. (Renkli Kıyafetlere Karşı Artan Bir Trend Var.)
1554) Load; (Fiil, İsim)
F.: Yüklemek, Doldurmak İ.: Yük, Ağırlık, Yükümlülük - The Truck Waited At The Warehouse To Pick Up İts Load. (Kamyon, Deponun Önünde Yükünü Almak İçin Bekledi.)
2881) Walk; (Fiil, İsim)
F.: Yürümek, Dolaşmak, Gezinmek İ.: Yürüyüş, Yürüme, Gezinti - The Baby İs Just Learning To Walk. (Bebek, Yürümeyi Henüz Öğreniyor.)
2614) Swim; (Fiil, İsim)
F.: Yüzmek İ.: Yüzme - I Go Swimming Once İn A Week. (Haftada Bir Yüzmeye Giderim.)
2889) Wash; (Fiil, İsim)
F.: Yıkamak, Yıkanmak, Aşındırmak İ.: Yıkama, Yıkanma - Wash Your Hands Before Dinner. (Yemekten Önce Ellerini Yıka.)
2642) Tear; (Fiil, İsim)
F.: Yırtmak, Yırtılmak, Kopmak İ.:Yırtık, Gözyaşı - I Tore My Shirt On The Fence. (Gömleğimi Çite Takılıp Yırttım.)
2691) Thin; (Fiil, Sıfat)
F.: Zayıflamak, İnceltmek S.: Zayıf, İnce - The Walls Are Very Thin. (Duvarlar Çok İnce.)
2258) Ring; (Fiil, İsim)
F.: Çalmak (Telefon, Zil) İ.: Yüzük, Halka - The Door İs Ringing. (Kapı Çalıyor.)
2562) Study; (Fiil, İsim)
F.: Çalışmak, Öğrenim Görmek, Araştırmak, İncelemek İ.: Çalışma, Öğrenim, Araştırma - I Studied Maths The Whole Night. (Bütün Gece Matematik Çalıştım.)
1543) Line; (Fiil, İsim)
F.: Çizmek, Sıralamak, Dizmek İ.:Çizgi, Dizi, Sıra,Hat - Do Not Cross The Yellow Line. (Sarı Çizgiyi Geçmeyiniz.)
2321) Scream; (Fiil, İsim)
F.: Çığlık Atmak, Bağırmak, Haykırmak İ.: Çığlık, Bağırma, Haykırış - She Screamed Like She Had Seen A Monstar. (Canavar Görmüşçesine Çığlık Attı.)
2306) Scale; (Fiil, İsim)
F.: Ölçeklendirmek, Hesaplamak, Tartmak İ.: Ölçek, Tartar, Pul - On A Global Scale, %25 Of Energy İs Created From Natural Sources. (Küresel Ölçekte, Enerji Üretiminin %25'i Doğal Kaynaklardan Üretiliyor.)
2404) Sign; (Fiil, İsim)
F.: İmzalamak, Belirtmek, İşaret Etmek İ.: İşaret, Simge, Belirti,İmza - Headaches May Be A Sign Of Stress. (Başağrıları Stresin İşareti Olabilir.)
1574) Lower; (Fiil, Sıfat)
F.: İndirmek, Düşürmek, Azaltmak S.: Aşağı, Alt , Daha Alçak - Her Lower Lip Trembled İn Fear. (Alt Dudağı Korku İçerisinde Titredi.)
2890) Waste; (Fiil, İsim)
F.: İsraf Etmek, Boşa Harcamak, Saçıp Savurmak İ.: İsraf, Atık - Why Do You Waste Your Money On Clothing? (Neden Paranı Giysiye Vererek İsraf Ediyorsun?)
1679) Monitor; (Fiil, İsim)
F.: İzlemek, Gözlemek İ.: Gözlem, Monitör - Each Patient's Progress İs Closely Monitored. (Her Hastanın Gelişimi Yakından Gözleniyor.)
2749)Track; (Fiil, İsim)
F.: İzlemek, Takip Etmek İ.: Yol, İz - We Followed The Bear's Track İn The Snow. (Karda Ayının İzlerini Takip Ettik.)
2748)Trace; (Fiil, İsim)
F.: İzlemek, İzini Sürmek İ.: İşaret, İz - He Disappeared Without A Trace. (Bir İz Olmaksızın Ortadan Kayboldu.)
1604) Mark; (Fiil, İsim)
F.: İşaretlemek, Damgalamak, Notlandırmak İ.: İz, İşaret, Damga, Puan - Mark The Words That You Don't Know The Meaning. (Anlamını Bilmediğin Kelimeleri İşaretle.)
2057) Process; (Fiil, İsim)
F.: İşlemek, Dava Açmak İ.: İşlem, Süreç, Dava - The New Hospital Building İs İn Process Of Construction. (Yeni Hastane Binası İnşa Sürecinde.)
2954) Witness; (Fiil, İsim)
F.: Şahitlik Etmek, Şahit Olmak İ.: Şahit, Tanık, Tanıklık - I Witnessed A Murder. (Bir Cinayete Şahit Oldum.)
2600) Surprise; (Fiil, İsim)
F.: Şaşırtmak, Hayrete Düşürmek İ.: Sürpriz, Şaşkınlık - What A Nice Surprise! (Ne Güzel Bir Sürpriz!)
2373) Shape; (Fiil, İsim)
F.: Şekillendirmek, Şekil Vermek, Biçimlendirmek İ.: Şekil, Biçim, Form - The Cake Was İn Shape Of A Heart. (Pasta Kalp Şeklindeydi.)
2385) Shock; (Fiil, İsim)
F.: Şok Etmek, Sarsılmak İ.: Şok - I Got A Terrible Shock Yesterday. (Dün Çok Kötü Bir Şok Yaşadım.)
2609) Suspect; (Fiil, Sıfat)
F.: Şüphelenmek, Kuşkulanmak, Güvenmemek S.: Şüpheli, Sanık - I Suspected Him Of Lying. (Onun Yalan Söylediğinden Şüphelendim.)
1861) Pace; (Fiil, İsim)
F.:Adımlamak, Gezinmek İ.: Tempo, Adım, Yürüyüş - The Runners Have Quickened Their Pace. (Yarışçılar Tempolarını Hızlandırdı.)
2538) Store; (Fiil, İsim)
F.:Depolamak, Saklamak, Muhafaza Etmek İ.:Mağaza,Depo, Ambar - Where İs The Nearest Carpet Store? (En Yakın Halı Mağazası Nerede?)
2125) Raise; (Fiil, İsim)
F.:Kaldırmak, Artırmak, Yetiştirmek, Çocuk Büyütmek, Konusunu Açmak, Öne Sürmek İ.: Artış, Zam - Most Employees Expect A Pay Raise This Year. (Çoğu Çalışan Bu Yıl Zam İstiyor.)
1953) Place; (Fiil, İsim)
F.:Yerleştirmek, Koymak , Yerini Belirlemek İ.: Yer, Alan, Mekan, Sıra - The Police Searched The Place. (Polis, Mekanı Aradı.)
2164) Recruit; (Fiil, İsim)
F.:Üye Yapmak, İyileştirmek, Asker Toplamak İ.: Acemi Er, Yeni Üye - They Recruited Many New Members To The Club. (Kulübe Birçok Yeni Üye Aldılar.)
2891) Watch; (Fiil)
F: Tv Seyretmek, İzlemek, Bakmak , Gözlemek, Dikkat Etmek, Göz Kulak Olmak, Nöbet Tutmak İ.: Saat, Kol Saati , Seyretme, Gözetim, Dikkat Etme, Nöbet, Gözcü - The Children Are Watching Cartoon On Tv. (Çocuklar Televizyonda Çizgifilm İzliyorlar.)
2754)Tragedy; (İsim)
Facia, Felaket, Trajedi - It's A Tragedy That She Died So Soon. (Onun Bu Kadar Yakın Bir Zamanda Ölmesi Trajediydi.)
1985) Poor; (Sıfat)
Fakir, Yoksul, Kötü, Zavallı, Biçare, Perişan, Sefil - The Project Aims To Help The Poorest Families. (Proje, En Fakir Ailelere Yardım Etmeyi Amaçlıyor.)
1696) Mouse; (İsim)
Fare,Sıçan - I Saw A Big Mouse İn The Garden. (Bahçede Büyük Bir Fare Gördüm.)
2147) Realize; (Fiil)
Farketmek, Anlamak, Gerçekleştirmek - I Didn't Realize You Were So Upset. (Bu Kadar Üzgün Olduğunu Fark Etmedim.)
1933) Philosophy; (İsim)
Felsefe, Filozofi - John Studied Philosophy At The University. (John Üniversitede Felsefe Okudu.)
1932) Phenomenon; (İsim)
Fenomen,Algılanabilen Şey, Olağanüstülük, Olağanüstü Şey, Olay - Globalization İs A Phenomenon Our Age. (Küreselleşme, Çağımızın Fenomeni.)
1700)Movie;
Film, Sinema Filmi - The Movie We Wacthed Last Night Was A Waste Of Time. (Dün İzlediğimiz Film Zaman Kaybıydı.)
1786) Observer; (İsim)
Gözlemci, Gözetmen, Gözcü - According To The Observers, The Plane Exploded Shortly After Take Off. (Gözlemcilere Göre Uçak Kalktıktan Kısa Bir Süre Sonra Patlamış.)
1940) Physically; (Zarf)
Fiziksel Olarak, Bedenen - I Am Feeling Physically İll. (Bedenen Hasta Hissediyorum.)
1939) Physical; (Sıfat)
Fiziksel, Bedensel, Somut, Maddi - He's İn Good Physical Condition.(Bedensel Durumu İyi.)
1785) Observe; (Fiil)
Gözlemlemek, İncelemek - Have You Observed Any Changes Lately? (Son Zamanlarda Bir Değişim Gözlemledin Mi?)
1935) Photo; (İsim)
Fotoğraf, Foto - I Will Take A Photo Of The Landscape. (Manzaranın Bir Fotoğrafını Çekeceğim.)
1937) Photographer; (İsim)
Fotoğrafçı - The Photographer Shot The Unusual Pictures. (Fotoğrafçı Sıradışı Fotoğraflar Çekti.)
2271) Rose; (İsim)
Gül, Rozet - I Like The Smell Of Rose. (Gül Kokusunu Severim.)
2481) South; (İsim)
Güney - Which Way İs South? (Güney Hangi Taraf?9
2482) Southern; (Sıfat)
Güney, Güneyli, Güneye Ait - It İs Obvious From His Accent That He Comes From Southern. (Güneyden Geldiği Aksanından Apaçık Belli.)
2452) Soccer; (İsim)
Futbol - We Watched The Soccer Match İn The Stadium. (Futbol Maçını Stadyumda İzledik.)
1780) Nut; (İsim)
Fındık - They Are Gathering Nuts. (Onlar Fındık Topluyorlar.)
1790) Occasion; (İsim)
Fırsat, Olay, Durum, Ortam - I Can Remember Very Few Occasions From My Childhood. (Çocukluğumdan Çok Az Olayı Hatırlayabiliyorum.)
1828) Opportunity; (İsim)
Fırsat, İmkan, Olanak, Şans - At Least I Can Give You The Opportunity Of Explaining What Happend. (Sana, En Azından Ne Olduğunu Anlatma Fırsatı Verebilirim.)
2539) Storm; (İsim, Fiil))
Fırtına F.: Fırtına Gibi Esmek, Bağırıp Çağırmak - The Storm Broke After Rain (Yağmurdan Sonra Fırtına Başladı.)
1853) Oven; (İsim)
Fırın, Ocak - She Bakes Cakes İn The Oven. (Kekleri Fırında Pişirdi.)
2924) Whisper; (Fiil, İsim)
Fısıldamak İ.: Fısıltı - What Are You Two Whispering About? (Siz İkiniz Neden Fısıldaşıyorsunuz?)
2588) Sun; (İsim)
Güneş - The Sun Was Shining. (Güneş Parlıyordu.)
2458) Solar; (Sıfat)
Güneş, Güneşle İlgili - Solar Power İs Used All Around The World. (Güneş Enerjisi Dünyanın Her Yerinde Kullanılıyor.)
2943) Winner; (İsim)
Galip, Kazanan - The Winners Of The Competition Will Be Awarded. (Yarışmanın Kazananları Ödüllendirilecek.)
1796) Odd; (Sıfat)
Garip, Tuhaf, Acayip, Sıradışı - There İs Something Odd About That Girl. (Bu Kızda Tuhaf Bir Şeyler Var.)
1751) Newspaper; (İsim)
Gazete - She Likes Reading Newspaper While She İs Having A Breakfast. (Kahvaltı Yaparken Gazete Okumayı Sever.)
2751)Tradition; (İsim)
Gelenek, Adet, Görenek - You Should Have Respect For Traditions. (Geleneklere Saygı Duymalısın.)
2752)Traditional; (Sıfat)
Geleneksel, Ananevi - Their Wedding Was Very Traditional. (Düğünleri Çok Gelenekseldi.)
2248) Revenue; (İsim)
Gelir, Hasılat - The Company's Annual Revenue İs About Three Million Dollars. (Şirketin Yıllık Hasılatı Ortalama Üç Milyon Dolar.)
2795)Typically; (Zarf)
Genellikle, Tipik, Tipik Olarak - Mothers Typically Worry About Their Children. (Anneler Genellikle Çocukları İçin Endişelenirler.)
2931) Wide; (Sıfat)
Geniş, Açık, Bol, Enli, Engin - She Has Wide Knowledge On This Subject. (Bu Konu Hakkında Engin Bilgisi Var.)
2647) Teen; (İsim)
Genç, Delikanlı - The Teen Readers Showed A Great İnterest To His Book. (Genç Okuyucular Onun Kitabına Büyük İlgi Gösterdi.)
2994) Young; (Sıfat)
Genç, Taze, Yeni, Küçük, Yavru - I Am The Youngest Of Three Sisters. (Üç Kız Kardeşten En Küçük Olanı Benim.)
2998) Youth; (İsim)
Gençlik, Delikanlılık - He Was Very Agressive İn His Youth. (Gençliğinde Çok Agresifti.)
1733) Necessary; (Sıfat)
Gerekli, Gereken, Lazım, Zprunlu - All The Necessary Precautions Must Be Taken. (Bütün Gerekli Önlemler Alınmalı.)
2393) Should; (Fiil)
Gerekmek, -Meli/-Malı - You Should Have Been More Careful. (Daha Dikkatli Olmalıydın.)
2219) Require; (Fiil)
Gerekmek, İhtiyacı Olmak, Gereksinim İçinde Olmak - The Little Dog Requires A Lot Of Care. (Küçük Köpeğin Çok İlgiye İhtiyacı Var.)
2951) Withdraw; (Fiil)
Geri Çekilmek, Geri Almak, Para Çekmek, Çekmek - Both Troops Withdrew Their Forces From The Region. (Her İki Ordu Da Güçlerini Bölgeden Çekti.)
2200) Remain; (Fiil)
Geriye Kalmak, Artakalmak, Artmak, Olduğu Gibi Kalmak - Only A Small Part Of The House Remained After The Fire. (Yangından Sonra Evin Çok Küçük Bir Kısmı Geriye Kaldı.)
2551) Stretch; (Fiil)
Germek, Uzatmak, Uzamak, Gerinmek, Esnemek - This Tshirt Has Stretched. (Bu Tişört Esnedi.)
2782)Truth; (İsim)
Gerçek, Gerçeklik, Doğruluk, Hakikat, - I Think She's Not Telling The Truth. (Bence Doğruyu Söylemiyor.)
2145) Real; (Sıfat)
Gerçek, Reel, Hakiki, Asıl - Are Those Real Flowers? (Bunlar Gerçek Çiçekler Mi?)
2146) Reality; (İsim)
Gerçeklik, Hakikat - She Refuses To Face Reality. (Gerçekle Yüzleşmeyi Reddediyor.)
2148) Really; (Zarf)
Gerçekten, Sahiden, Hakikaten, Aslında - I Really Don't Mind. (Gerçekten Umrumda Değil.)
2699) Though; (Bağlaç)
Gerçi, -Diği Halde, Oysa, -E Karşın, Rağmen - They Are Very Different, Though They Did Seem To Get On Well. (Farklı Olmalarına Karşın İyi Anlaşıyor Gibi Görünüyorlardı.)
1956) Planet; (İsim)
Gezegen - Our Planet Has Only One Satellite. (Gezegenimizin Yalnızca Bir Uydusu Var.)
2654) Temporary; (Sıfat)
Geçici - I Am Looking For A Temporary Work. (Geçici Bir İş Arıyorum.)
2051) Privacy; (İsim)
Gizlilik, Mahremiyet, Özel Yaşam - You Should Respect My Privacy. (Özel Yaşamıma Saygı Göstermelisin.)
2432) Sky; (İsim)
Gökyüzü - You Can See A Lot Of Stars İn The Sky. (Gökyüzünde Bir Sürü Yıldız Görebilirsin.)
2370) Shadow; (İsim)
Gölge, Karartı - The Dog İs Chasing İts Shadow. (Köpek, Kendi Gögesini Kovalıyor.)
2383) Shirt; (İsim)
Gömlek - This Shirt İs Made Of 100% Cotton. (Bu Gömlek %100 Pamuktur.)
2347) Send; (Fiil)
Göndermek, Sevk Etmek, Yollamak, Dağıtmak - I'll Send You A Postcard. (Sana Bir Kartpostal Göndereceğim.)
2873) Volunteer; (İsim)
Gönüllü - Are There Any Volunteers To Help Me? (Bana Yardım Edecek Gönüllü Kimse Var Mı?)
2403) Sight; (İsim)
Görme, Görme Yetisi, Görüş Alanı, Bakış - The Disease Has Affected Her Sight. (Hastalık Onun Görme Yetisini Etkiledi.)
2866) Vision; (İsim)
Görme, Tasavvur, Hayal Gücü, Görü - Cats Have Good Night Vision. (Kediler Geceleri İyi Görürler.)
2335) See; (Fiil)
Görmek, Bakmak,Seyretmek, Anlamak, Farketmek - Did You See What Happened Last Night? (Dün Gece Ne Olduğunu Gördün Mü?)
2869) Visual; (Sıfat)
Görsel - She Has A Very Good Visual Memory. (Çok İyi Bir Görsel Hafızası Var.)
2865) Visible; (Sıfat)
Görünen, Gözle Görülür, Görülür - He Showed No Visible Sign Of Emotion. (Gözle Görülür Bir Duygu Belirtisi Yoktu.)
2039) Pride; (İsim)
Gurur, Onur, Övünç - He Watched His Son With Pride During The Match. (Maç Boyunca Oğlunu Gururla İzledi.)
2088) Proud; (Sıfat)
Gururlu, Şerefli, Onurlu - I Feel Proud To Be Part Of This Project. (Bu Projenin Bir Parçası Olmaktan Dolayı Çok Gururluyum.)
2556) Strong; (Sıfat)
Güçlü, Kuvvetli, Sıkı, Sert,Sağlam, Dayanıklı, İstikrarlı - He Lifted The Heavy Box With His Strong Arms. (Güçlü Kollarıyla Ağır Koliyi Kaldırdı.)
1806) Oh; (Ünlem)
Ha, Ah - Oh, How Gorgeous! (Ah, Ne Kadar Muhteşem!)
1750) News; (İsim)
Haber, Haberler - Have You Seen The News About Upcoming Elections? (Gelecek Seçimler Hakkındaki Haberi İzledin Mi?
2872) Volume; (İsim)
Hacim, Cilt(Kitap) - She Has An Encyclopedia İn 20 Volumes. (20 Ciltlik Bir Ansiklopedisi Var.)
2438) Slightly; (Zarf)
Hafifçe, Az Oranda , Biraz - Are You Afraid Of High? -Ony Slightly. (Yüksekten Korkuyor Musun? -Yalnızca Biraz.)
2903) Week; (İsim)
Hafta - He Will Be Back İn A Week. (Bir Hafta İçinde Dönecek.)
2904) Weekend; (İsim)
Hafta Sonu - Have A Good Weekend! (İyi Hafta Sonları!)
2905) Weekly; (Sıfat)
Haftalık - Employees Are Paid Weekly. (Çalışanlar Haftalık Ücret Alıyor.)
1639) Memory;
Hafıza, Bellek, Anı - I Have A Bad Memory For Words. (Kelime Hafızam Kötüdür.)
2270) Rope; (İsim)
Halat, İp, Urgan - They Tied His Hands With Rope. (Ellerini İple Bağladılar.)
2021) Pregnant; (Sıfat)
Hamile, Gebe - His Wife İs Pregnant. (Onun Karısı Hamile.)
2020) Pregnancy; (İsim)
Hamilelik, Gebelik - Many Women Experience Sickness During Pregnancy. (Birçok Kadın Hamileliği Süresince Hasta Olur.)
2358) Service; (İsim)
Hizmet, Servis, Görev, İdare - The Government Aims To İmprove Public Services. (Hükümet, Kamu Hizmetlerini Geliştirmeyi Hedefliyor.)
1746) Never; (Zarf)
Hiç, Asla, Hiçbir Zaman - She Never Eats Meat, She İs A Vegetarian. (Asla Et Yemez, O Vejeteryan.)
2049) Prison; (İsim)
Hapishane, Hapis, Cezaevi,Zindan - He İs İn Prison For Five Years. (O Beş Yıldır Hapiste.)
2496) Spending; (İsim)
Harcama - They Made A Survey On Spending Habits. (Harcama Alışkanlıkları Üzerine Bir Anket Yaptılar.)
2495) Spend; (Fiil)
Harcamak, Geçirmek (Vakit, Geceyi Vb.), Sarf Etmek - I Have Spent All My Money. (Bütün Paramı Harcadım.)
1691) Motion; (İsim)
Hareket, Devinim - Rub The Cream İn With A Circular Motion. (Kremayı Dairesel Hareketlerle Sür.)
1699) Movement;
Hareket, Eylem, Akım - There Are Various Movements İn Our Literature History. (Edebiyat Tarihimizde Birçok Akım Vardır.)
2957) Wonderful; (Sıfat)
Harika, Müthiş, Mükemmel - You Look Wonderful! (Harika Görünüyorsun!)
2400) Sick; (Sıfat)
Hasta, Dengesiz (Kimse), Hastalıklı - Her Father İs Very Sick. (Onun Babası Çok Hasta.)
2802)Undergo; (Fiil)
Hastalık Geçirmek, Çekmek, Katlanmak, Sıkıntı Çekmek, -E Uğramak - I Underwent A Surgery Last Month. (Geçen Ay Ameliyat Geçirdim.)
2289) Sake; (İsim)
Hatır - Oh, For Goodness' Sake! (Ah, Tanrı Aşkına!)-Kalıp Bir Kullanımdır
2203) Remember;
Hatırlamak, Anımsamak, Anmak - Do You Remember Your First Day At School? (Okuldaki İlk Gününü Hatırlıyor Musun?)
2151) Recall; (Fiil)
Hatırlamak, Anımsamak, Hatırlatmak, Anımsatmak - He Couldn't Recall My Name. (Benim İsmimi Hatırlayamadı.)
2204) Remind; (Fiil)
Hatırlatmak, Anımsatmak, Andırmak - Can Someone Remind Me The Exam's Date. (Birisi Bana Sınavın Tarihini Hatırlatabilir Mi?)
2901) Weather; (İsim)
Hava, Hava Durumu - I Won't Go Out İn This Weather. (Bu Havada Dışarı Çıkmam.)
1984) Pool; (İsim)
Havuz - The Children Jumped İnto The Pool. (Çocuklar
1533) Life; (İsim)
Hayat, Yaşam, Ömür, Can - The Time İs Short Between Life And Death. ( Yaşamla Ölüm Arasında Kısa Bir Zaman Var.)
2870) Vital; (Sıfat)
Hayati, Yaşamsal, Çok Önemli, Yaşayan - Water İs Vital For Us. (Su Herkes İçin Hayatidir.)
2606) Survival; (İsim)
Hayatta Kalma, Yaşama, Kalıntı - His Only Chance Of Survival Was An Operation. (Hayatta Kalmasının Tek Yolu Ameliyattı.)
2607) Survive; (Fiil)
Hayatta Kalmak, Atlatmak, Sağ Kurtulmak - Only Three People Survived İn The Crash. (Kazada Yalnızca Üç Kişi Sağ Kurtuldu.)
3000) Zoo; (İsim)
Hayvanat Bahçesi - They Took Their Children To The Zoo. (Çocuklarını Hayvanat Bahçesine Götürdüler.)
2144) Ready; (Sıfat)
Hazır,Müsait - Come On, Dinner's Ready. (Haydi, Yemek Hazır.)
2023) Prepare; (Fiil)
Hazırlamak, Düzenlemek, Yapmak - The Whole Class İs Preparing For The Exams. (Tüm Sınıf Sınavlar İçin Hazırlanıyor.)
2022) Preparation; (İsim)
Hazırlık, Hazırlama, Hazırlanma - We Have Finished Food Preparation. (Yiyecek Hazırlığını Tamamladık.)
1769) Nothing; (İsim)
Hiç, Hiçbir Şey, Yok - There İs Nothing To Worry About. (Endişelenecek Bir Şey Yok.)
2540) Story; (İsim)
Hikaye, Öykü, Tarih, Rivayet - I Am Going To Tell You A Fantastic Story. (Sana Fantastik Bir Hikaye Anlatacağım.)
1671) Mode; (İsim)
Kip, Mod, Moda,Usul, Biçim, Üslup - Change Your Mode Of Communication. (İletişim Biçimini Değiştir.)
2093) Provision; (İsim)
Hüküm, Koşul, Şart, Yiyecek Veya Gerekli Şeyleri Sağlamak - The Government İs Responsible For The Provision Of Health Care. (Hükümet, Sağlık Hizmetinin Sağlanmasından Sorumludur.)
2129) Rapidly; (Zarf)
Hızla, Süratle - Our Economy İs Growing Rapidly. (Ekonomimiz Süratle Büyüyor.)
2128) Rapid; (Sıfat)
Hızlı, Süratli, Seri, Ani - The Patient Made A Rapid Recovery. (Hasta, Hızlı İyilişti.)
2116) Quickly; (Zarf)
Hızlıca, Çabucak, Acele - The Last Week Has Gone Quickly. (Geçen Hafta Hızlıca Geçiverdi.)
2028) Preserve; (Fiil)
Korumak, Muhafaza Etmek, Saklamak - Traditions Shoul Be Preserved. (Gelenekler Muhafaza Edilmelidir.)
2109) Put; (Fiil)
Koymak, İfade Etmek, Kurmak, Söndürmek - Do You Put Sugar İn Your Tea? (Çayına Şeker Koyuyor Musun?)
2281) Running; (İsim)
Koşu, Koşma, İşletme, Çalışma, İdare Etme - I've Bought A New Running Shoes. (Yeni Koşu Ayakkabıları Aldım.)
2120) Racial; (Sıfat)
Irksal, Irkla İlgili - He Was Condemed For His Racial Expressions. (Irkasal İfadeler Kullanması Nedeniyle Kınandı.9
2348) Senior; (İsim)
Kıdemli, Üst Düzey, Son Sınıf Öğrencisi, Yaşça Büyük, - Junior Nurses Usually Work Alongside More Senior Nurses. (Kıdemce Aşağı Olan Hemşireler Genellikle Daha Kıdemli Hemşirelerin Yanında Çalışırlar.)
2165) Red; (Sıfat)
Kırmızı, Al, Kızıl - She Dyed Her Hair Red. (Saçını Kızıla Boyamış.)
2282) Rural;(Sıfat)
Kırsal, Taşra - They Used To Live İn Rural Area. (Kırsal Alanda Yaşamaya Alıştılar.)
2473) Soon; (Zarf)
Kısa Süre İçinde, Az Sonra, Birazdan, Pek Yakında - I Hope You Will Be Better Soon. (Umarım Kısa Süre İçinde Daha İyi Olursun.)
2390) Short; (Sıfat)
Kısa, Alçak, Bodur, Dar (Zaman) - The Girl Had A Short Curly Hair. (Kızın Kısa Kıvırcık Saçları Vardı.)
2391) Shortly; (Zarf)
Kısaca, Birazdan, Yakında - I Will Be Ready Shortly. (Birazdan Hazır Olacağım.)
1887) Partly; (Zarf)
Kısmen, Yer Yer, Bir Ölçüde - She Was Only Partly Responsible For The Accident. (O, Kazadan Kısmen Soumluydu.)
2331) Section; (İsim)
Kısım, Bölüm, Kesit, Parça, Bölük - We Will Discuss These İssues İn The Next Section. (Bu Konuları Önümüzdeki Bölümde Tartışacağız.)
2272) Rough; (Sıfat)
Kaba, Sert, Kötü, Pürüzlü, Pütür Pütür, Tırtıklı - I Am Having A Rough Day. (Kötü Bir Gün Geçiriyorum.)
2773)Tribe; (İsim)
Kabile, Kavim, Aşiret, Budun - There Are Still Tribes That Live İn Amaonian Rainforest. (Hala Amazon Ormanlarında Yaşayan Kabileler Var.)
2510) Staff; (İsim)
Kadro, Personel, Gereç - We Have 20 Part-Time Staff. (20 Tane Yarı Zamanlı Çalışan Elemanımız Var.)
2955) Woman; (İsim)
Kadın, Hanım - She İs A Married Woman. (O, Evli Bir Kadın.)
2389) Shore; (İsim)
Kıyı, Sahil, Yaka - They Have A Beautiful House On The Shores Of The Lake. (Gölün Kıyısında Çok Güzel Bir Evleri Var.)
2690) Thick; (Sıfat)
Kalın, Yoğun - This Book İs Too Thick To Read İn A Week. (Bu Kitap Bir Haftada Okumak İçin Çok Kalın.)
2832) Utility; (İsim)
Kamu Hizmet Kuruluşu, Hizmet Programı, Yararlılık, Fayda - You Have To Pay For Utilities. (Kamu Hizmet Kuruluşlarına Ödeme Yapmalısın.)
2942) Wing; (İsim)
Kanat - The Bird Has Beautiful Small Wings. (Kuşun Güzel Küçük Kanatları Var.)
2074) Proof; (İsim)
Kanıt, İspat, Delil - There İs No Proof That He Stole The Car. (Arabayı Onun Çaldığına Dair Hiçbir Kanıt Yok.)
2089) Prove; (Fiil)
Kanıtlamak, İspat Etmek, Ortaya Koymak, Tecrübe Etmek, Denemek - They Hope This New Evidence Will Prove His İnnocence. (Bu Yeni Delilin Onun Masumiyetini Kanıtlayacağını Umuyorlar.)
2340) Seize; (Fiil)
Kapmak, El Koymak, Gasp Etmek, Zorla Almak - He Tried To Seize The Gun From Her. (Tabancayı Ondan Zorla Almaya Çalıştı.)
2066) Profit; (İsim)
Kar, Fayda, Çıkar, Yarar - The Company's Profit Was Very High. (Şirketin Karı Çok Yüksekti.)
2228) Resolution; (İsim)
Kararlılık, Azim, Önerme, Çözme - I Am Against This Resolution. (Bu Önermeye Karşıyım.)
2508) Stability; (İsim)
Kararlılık, Durağanlık, İstikrar, Sabitlik, Tutarlılık - It Was Time Of Political Stability. (Siyasi İstikrarın Olduğu Zamanlardı.9
2372) Shall; (Fiil)
Kararlılık, Niyet, Plan Bildiren Gelecek Zaman Yardımcı Fiili, Söz Verme Durumunda Kullanılır - This Time Next Week I Shall Be İn London. (Gelecek Hafta Bu Zamanlarda Londra'da Olacağım.)
2934) Wife; (İsim)
Karı, Hanım, Eş (Kocanın), Hatun - I Met The Doctor's Wife. (Doktor'un Karı İle Tanıştım.)
2532) Stir; (Fiil)
Karıştırmak, Uyandırmak(Belli Bir Duyguyu) - He Stirred His Tea With Milk. (Çayını Sütle Karıştırdı.)
1669) Mixture; (İsim)
Karışım, Karıştırma - Add The Butter To The Mixture And Beat Well. (Karışımın İçine Yağı Ekle Ve İyice Karıştır.)
2847) Versus; (Edat)
Karşı - It İs Germany Versus France İn The Final Match. (Final Maçında Almanya Fransa'ya Karşı.)
1829) Oppose; (Fiil)
Karşı Çıkmak, Başkaldırmak, Muhalefet Yapmak - Her Parents Are Oppesed To Her Marriage. (Anne Babası Onun Evliliğine Karşo Çıktı.)
2720) To; (Edat)
Karşı, -E Doğru, -E Karşı, İçin -Mastar Eki: -Mek/-Mak - I Walked To The Home. (Eve Doğru Yürüdüm.)
2233) Respond; (Fiil)
Karşılık Vermek, Yanıtlamak, Tepki Göstermek - How Did He Respond The News? (Haberlere Nasıl Karşılık Verdi?)
1707) Muscle; (İsim)
Kas, Adale - These Exercises Build Muscle. (Bu Egzersizler Kas Yapar.)
2746)Town; (İsim)
Kasaba, Şehir, İlçe, Belde - The Town İs Far From Here. (Kasaba Buradan Uzakta.)
2460) Solid; (Sıfat)
Katı, Katı Cisim, Sağlam, Sert - She Can't Eat Solid Food Because Of Her İllness. (Hastalığından Dolayı Katı Yiyecek Yiyemiyor.)
1883) Participate; (Fiil)
Katılmak, Ortak Olmak, İştirak Etmek - We Encourage Students To Participate İn The Social Clubs. (Öğrencileri Sosyal Klüplere Katılmaya Teşvik Ediyoruz.)
1884) Participation; (İsim)
Katılım, Ortaklık, İştirak - 1
1882) Participant; (İsim)
Katılımcı, İştirakçı - All The Participants Gathered İn The Main Hall. (Bütün Katılımcılar Ana Salonda Toplandı.)
1771) Notion; (İsim)
Kavram, Nosyon, Düşünce, Fikir - Our Political System İs Based On The Notions Of Equality And Liberty. (Siyasi Sistemimiz Eşitlik Ve Özgürlük Kavramları Üzerine Kuruludur.)
1564) Lose; (Fiil)
Kaybetmek, Kazanamamak - I've Lost My Phone. (Telefonumu Kaybettim.)
2439) Slip; (Fiil)
Kaymak, Sürçmek, Sıyırmak, Kaçmak - He Slipped Over On The İce And Broke His Arm. (Buzun Üzerine Kayıp Düştü Ve Kolunu Kırdı.)
2231) Resource; (İsim)
Kaynak - We Must Use Our Natural Resources Efficiently. (Doğal Kaynaklarımızı Verimli Bir Şekilde Kullanmalıyız.)
2480) Source; (İsim)
Kaynak, Köken, Menşe - We Should Use Renewable Energy Sources. (Yenilenebilir Enerji Kaynaklarını Kullanmalıyız.)
1565) Loss; (İsim)
Kayıp, Zarar, Hasar - Your Husband's Death İs A Great Loss. (Kocanızın Ölümü Büyük Bir Kayıp.)
2161) Recording; (İsim)
Kayıt, Bant, Kaydetme - We Watched The Video Recording Of The Wedding. (Düğünün Video Kaydını İzledik.)
1603) Margin; (İsim)
Kenar Boşluğu, Mesafe, Sınır - Leave A Margin On The Left. (Solda Boşluk Bırak.)
2682) Themselves; (Zamir)
Kendileri, Kendilerine, Kendilerini - They Have Bought Themselves A New Car. (Kendilerine Yeni Bir Araba Aldılar.)
1849) Ourselves; (Zamir)
Kendimiz, Biz - We Shouldn't Blame Ourselves For Her Actions. (Onun Yaptıkları Yüzünden Kendimizi Suçlamamalıyız.)
2997) Yourself; (Zamir)
Kendin, Kendini, Kendine, Kendiniz - Don't Fool Yourself. (Kendini Kandırma.)
2823) Urban; (Sıfat)
Kentsel, Şehirsel - The Municipality Financed The Urban Development. (Belediye Kentsel Gelişimi Finanse Etti.)
2423) Sister; (İsim)
Kız Kardeş, Abla, Hemşire, Hastabakıcı, Rahibe - Do You Have Any Brothers Or Sisters? (Erkek Ya Da Kız Kardeşin Var Mı?)
2224)Reservation; (İsim)
Rezervasyon, Yer Ayırtma - I Will Call The Hotel And Make A Reservation. (Oteli Arayacağım Ve Rezervasyon Yaptıracağım.)
2016) Precisely; (Zarf)
Kesinlikle, Aynen Öyle,Tam Olarak - It İs Not Clear Precisely When The Accident Happened. (Kazanın Ne Zaman Olduğu Tam Olarak Belli Değil.)
1965) Pleasure; (İsim)
Keyif, Zevk, Memnuniyet - It İs Pleasure To See You Again. (Sizi Yeniden Görmek Bir Zevk.)
2929) Whose; (Zamir)
Kimin, Ki Onun, -En/-An - Whose Car İs That? (Bu Kimin Arabası?)
1983) Pollution; (İsim)
Kirlilik, Çevre Kirliliği - Water Pollution İs A Major Problem. (Su Kirliliği Büyük Bit Problem.)
1923) Person; (İsim)
Kişi, Şahıs, Zat, Birey - I Am Not A Jealous Person. (Ben Kıskanç Bir Kişi Değilim.)
1925) Personality; (İsim)
Kişilik, Şahsiyet, Benlik - Your Brother Has Strong Personality İn Spite Of His Age. (Kardeşinin Yaşına Rağmen Güçlü Bir Kişiliği Var.)
1903) Pc; (İsim)
Kişisel Bilgisayar - They Are Watching A Movie On Pc. (Bilgisayarda Film İzliyorlar.)
1926) Personally; (Zarf)
Kişisel Olarak, Şahsen - Personally, I Prefer The First Option. (Şahsen Ben Birinci Seçeneği Tercih Ederim.)
1924) Personal; (Sıfat)
Kişisel, Özel, Şahsi, Bireysel - I Want To State My Own Personal Opinion. (Kendi Şahsi Görüşümü Belirtmek İstiyorum.)
2770)Tremendous; (Sıfat)
Kocaman, Muazzam, Şahane, Çok Büyük, Heybetli - It Was A Tremendous Experience. (Şahane Bir Deneyimdi.)
1739) Neighbor; (İsim)
Komşu - Our Neighbors Are Very Noisy. (Komşularımız Çok Gürültücü.)
2195) Relevant; (Sıfat)
Konu İle İlgili, Alakası Olan - Do You Have The Relevant Experience. (Konu İle Alakalı Tecrüben Var Mı?)
2734)Topic; (İsim)
Konu, Başlık - The Main Topic Of Our Conversation Will Be Environmental İssues. (Konuşmamızın Ana Konusu Çevresel Konular Olacak.)
2566) Subject; (İsim)
Konu, Ders, Özne, - Climate Change İs Still A Subject Of Debate. (İklim Değişikliği Hala Bir Tartışma Konusu.)
2493) Speech; (İsim)
Konuşma, Söylev, Hitabe - Their Friends Made Speeches At Their Wedding. (Arkadaşları Düğünlerinde Konuşma Yaptılar.)
2487) Speaker; (İsim)
Konuşmacı, Spiker, Meclis Başkanı, Hoparlör - He Was A Guest Speaker At The Seminar. (O, Seminerde Konuk Konuşmacıydı.)
2486) Speak; (Fiil)
Konuşmak, Ses Çıkarmak - She Speaks Five Languages. (O, Beş Dil Konuşuyor.)
2308) Scared; (Sıfat)
Korkmuş - He İs Scared Of Darkness. (O, Karanlıktan Korkar.)
2085) Protection; (İsim)
Koruma, Himaye, Korunma - The Animals Threatened With Extension Are Under Protection. (Nesli Tükenme Tahlikesinde Olan Hayvanlar Koruma Altında.)
2084) Protect; (Fiil)
Korumak, Kollamak, Himaye Etmek , Muhafaza Etmek - Wear Sunglasses To Protect Your Eyes From The Sun. (Gözlerini Güneşten Korumak İçin Güneş Gözlüğü Tak.)
2745)Tower; (İsim)
Kule, Hisar - The Eiffel Tower İs A Symbol Of France. (Eyfel Kulesi Fransa'nın Bir Sembolüdür.)
2829) User; (İsim)
Kullanıcı - Enter Your User Name. (Kullanıcı Adınızı Giriniz.)
2827) Used; (Sıfat)
Kullanılmış, Alışkın, Alışık - I Am Not Used To Waking Up So Early. (Bu Kadar Erken Kalkmaya Alışkın Değilim.)
2828) Useful; (Sıfat)
Kullanışlı, Faydalı, Yararlı - His Experiences Might Be Useful To Us. (Onun Tecrübeleri Bizim İçin Faydalı Olabilir.)
2298) Sand; (İsim)
Kum, Kumsal - We Went For A Walk Along The Sand. (Kumsalda Yürüyüşe Çıktık.)
2285) Sacred; (Sıfat)
Kutsal, Aziz, Mukaddes - Cows Are Sacred To Hindus. (İnekler Hindular İçin Kutsaldır.)
1975) Pole; (İsim)
Kutup, Direk, Bayrak Direği - Penguins Live İn The South Pole. (Penguenler Güney Kutbunda Yaşar.)
2557) Strongly; (Zarf)
Kuvvetle, Şiddetle, Fazlasıyla, Son Derece - I Am Strongly Opposed To The İdea. (Bu Fikre Şiddetle Karşı Çıkıyorum)
2623) Tail; (İsim)
Kuyruk, Arka Kısım - The Dog İs Wagging İts Tail To Play. (Köpek Oyun Oynamak İçin Kuyruğunu Sallıyor.)
1765) Northern; (Sıfat)
Kuzeyli, Kuzey, Kuzeye Ait - More People Live İn The Northern Part Of The Town. (Birçok İnsan Kasabanın Kuzeyinde Yaşıyor.)
2604) Surround; (Fiil)
Kuşatmak, Etrafını Sarmak, Çevrelemek - The Lake İs Surrounded By Trees. (Göl Ağaçlarla Çevrelenmiş.)
2269) Root; (İsim)
Kök, Köken, Kaynak, Töz - Pull The Plant Up By The Roots. (Bitkiyi Köklerinden Kopar.)
1841) Origin; (İsim)
Köken, Kaynak, Orijin - The Origin Of The Word İs Arabic. (Kelimenin Kökeni Arapçadır.)
2857) Village; (İsim)
Köy - We Visited Some Villages İn Spain. (İspanya'daki Bazı Köyleri Ziyaret Ettik.)
1530) Library; (İsim)
Kütüphane, Kitaplık - I Borrowed A Book From The School Library. (Okul Kütüphanesinden Kitap Ödünç Aldım.)
2442) Small; (Sıfat)
Küçük, Ufak, Ufacık, Minik, Alçak, Az, Önemsiz - That Dress İs Too Small For You. (O Elbise Senin İçin Çok Küçük.)
1504) Leader; (İsim)
Lider, Önder, Rehber, Öncü, Kılavuz - Atatürk Was The Leader Of Turkish Republic. (Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti'nin Lideriydi.)
1505) Leadership; (İsim)
Liderlik, Önderlik, Öncülük - We Can Manage This Work With Strong Leadership. (Bu İşi Güçlü Bir Liderlikle Başarabiliriz.)
1508) League; (İsim)
Lig,Küme, Birleşme, İttifak - Our Team Plays İn The Football League. (Takımımız Futbol Liginde Oynuyor.)
1990) Port; (İsim)
Liman, İskele Tarafı, Geminin Sol Tarafı - Their Yacht İs Still İn Port. (Onların Yatı Hala Limanda.)
2024) Prescription; (İsim)
Reçete, Talimat - The Doctor Gave Me A Prescription For Painkiller. (Doktor Bana Ağrı Kesici İçin Reçete Yazdı.)
2805)Unfortunately; (Zarf)
Maalesef - Unfortunately, I Won't Be Able To Come To The Party. (Maalesef Partiye Katılamayacağım.)
2569) Substance; (İsim)
Madde, Cisim, Öz - It İs Dangerous To Mix These Substances. (Bu Maddeleri Karıştımak Tehlikeli.)
1740) Neighborhood; (İsim)
Mahalle, Semt, Komşuluk - We Grew Up İn The Same Neighborhood. (Biz Aynı Mahallede Büyüdük.)
2241)Restriction; (İsim)
Sınırlama, Kısıtlama, Daraltma - The Government Put Restrictions On Foreign Trade. (Hükümet Dış Ticarete Kısıtlama Getirdi.)
1579) Machine; (İsim)
Makine, Mekanizma - Machines Have Replaced Human Labour İn İndustry. (Sanayide, Makineler İnsan Gücünün Yerine Geçti.)
2150) Reasonable; (Sıfat)
Makul, Uygun, Mantıklı - They Sold Their House At A Reasonable Price. (Evlerini Makul Bir Fiyata Sattılar.)
1591) Makeup; (İsim)
Makyaj - Use Cream To Clean Your Makeup. (Makyajını Temizlemek İçin Krem Kullan.)
1799) Off; (Sıfat, Zarf, Fiil)
S.: Kapalı, İzinli, Bozuk, Uzak, Kötü, Yorgun Zf.: Dışında, Haricinde, Uzakta F.: Öldürmek - As I Reached The Station, I Got Off The Bus. (İstasyona Vardığımda Otobüsten İndim.)
2620) Table; (İsim)
Masa, Sofra, Tezgah, Tablo, Tabla - She Put A Plate On The Table. (Masaya Bir Tabak Koydu.)
2625) Tale; (İsim)
Masal - I Love Listening Tales Before I Sleep. (Uyumadan Önce Masal Dinlemeyi Severim.)
1616) Math; (İsim)
Matematik - He İs Good At Math But I Don't. (O, Matematikte İyidir Ama Ben Değilim.)
1566) Lost; (Sıfat, Fiil)
S.: Kayıp, Yitik F.: Kaybetmek - He Lost Money İn Gambling. (Kumarda Para Kaybetti.)
2815)Unless; (Bağlaç)
Mediği Sürece, -Mezse, -Medikçe - Unless I Am Mistaken, She Lives İn Here. (Eğer Yanılmıyorsam O Burada Yaşıyor.)
1630) Media;
Medya, Basın - The Media Doesn't Report News Objectively. (Medya, Haberleri Objektif Olarak Vermiyor.)
1527) Letter; (İsim)
Mektup, Harf - They Used Write Letter Each Other. (Eskiden Birbirlerine Mektup Yazarlardı.)
1804) Officer; (İsim)
Memur, Görevli, Polis Memuru, Subay - The Police Officer Arrested The Thief. (Polis Memuru Hırsızı Tutukladı.)
1642) Menu; (İsim)
Menü,Mönü, Yemek Listesi - May I Have The Menu, Please? (Menüyü Alabilir Miyim Lütfen?)
1665) Missile; (İsim)
Merak, Atılan Şey, Mermi, Kurşun, Füze - Missile Attack On The Capital İs Resuming. (Başkente Füze Saldırısı Devam Ediyor.)
2276) Routine; (Sıfat, İsim)
S.: Rutin, Alışılagelen, Sıradan İ.: Alışkanlık Haline Gelmiş Şey, Hergünkü İşler, Rutin - Doing Exercise İs A Part Of My Daily Routine. (Egzersiz Yapmak Benim Günlük Rutinim.)
2512) Stair; (İsim)
Merdiven Basamağı - How Many Stairs Are There? (Kaç Tane Basamak Var?)
2062) Profession; (İsim)
Meslek, Uzmanlık Alanı, Uğraş - She İs At The Top Of Her Profession. (O, Mesleğinin Zirvesinde.)
1647) Metal; (İsim, Sıfat)
Metal, Madde S.: Metalik, Madeni - The Frame İs Made Of Mental. (Çerçeve Metalden Yapılmış.)
1648) Meter; (İsim)
Metre, Ölçü, Sayaç - John Ran A Hundred Meters İn Fifteen Seconds. (John, Yüz Metreyi Onbeş Saniyede Koştu.)
2025) Presence; (İsim)
Mevcudiyet, Bulunma, Bulunuş, Varlık - He Didn't Even Notice My Presence. (Benim Varlığımı Fark Etmedi Bile.)
1794) Occur; (Fiil)
Meydana Gelmek, Olmak, Ortaya Çıkmak - When Did The Event Occur? (Bu Olay Ne Zaman Meydana Geldi?)
1898) Patient; (Sıfat, İsim)
S.: Sabırlı, Hoşgörülü İ.: Hasta - The Patient Will Soon Recover From Her İllness. (Hasta, Yakında Sağlığına Kavuşacak.)
2534) Stomach; (İsim)
Mide, Karın - I've Got A Tomach-Ache. (Midem Ağrıyor.)
1670) Mm ; (İsim)
Milimetre - Use Wood Of At Least 20 Mm Thickness. (En Az Yirmi Mm Kalınlığında Tahta Kullan.)
1723) Nation; (İsim)
Millet, Halk, Ulus - The African Nations Fought For Their İndependence. (Afrika Halkları Özgürlükleri İçin Savaştı.)
1724) National; (Sıfat)
Milli, Ulusal - Our National Anthem Consists Of Ten Verses. (Bizim Ulusal Marşımız On Kıtadan Oluşur.)
1655) Million;
Milyon - Millions Of People Died Of Black Death İn Europe. (Milyonlarca İnsan Avrupa'da Vebadan Öldü.)
2714) Tiny; (Sıfat)
Minik, Minicik, Ufacık - The Baby Was Too Tiny When She Was Born. (Bebek, Doğduğunda Minicikti.)
1517) Legacy; (İsim)
Miras - He Left His Nephew A Small Legacy. (O, Yeğenine Küçük Bir Miras Bıraktı.)
2597) Surely; (Zarf)
Muhakkak, Hakikaten, Elbette, Kesinlikle, Şüphesiz - Do You Love Him? -Surely Not. (Onu Seviyor Musun? -Elbette Hayır.)
1666) Mission;
Misyon, Görev, Amaç - He Accomplished His Mission İn The Army. (Ordudaki Görevini Tamamladı.)
1674) Modern;
Modern, Çağdaş, Muasır - Stress İs A Major Problem Of Our Modern Life. (Stres, Modern Hayatımızın Önemli Bir Sorunudur.)
1831) Opposition; (İsim)
Muhalefet, Karşı Koyma, İtiraz - He Spent Three Years İn Prison For His Opposition To The Regime. (Rejime Karşı Muhalefeti Olduğu İçin Hapiste Üç Yıl Geçirdi.)
1692) Motivation; (İsim)
Motivasyon, Teşvik, Güdülenme - He İs İntelligent But He Lack Motivation. (O, Zeki Ancak Motivasyon Eksikliği Var.)
1693) Motor; (İsim)
Motor, Makine, Araba - Now You Can Start The Motor. (Motoru Şimdi Çalıştırabilirsin.)
2767)Treatment; (İsim)
Muamele, Davranış , Tedavi, İyileşirme - The Doctor Said That He Need Medical Treatment. (Doktor, Onun Medikal Tedaviye İhtiyacı Olduğunu Söyledi.)
1662) Miracle; (İsim)
Mucize - It İs Miracle That Nobody Was Killed İn The Car Crash. (Araba Kazasında Kimsenin Ölmemesi Bir Mucize.)
2212) Reporter; (İsim)
Muhabir, Haberci, Muhbir - A Reporter From New York Times Made An İnterview With The Doctor. (New York Times'dan Bir Muhabir Benimle Röportaj Yaptı.)
2053) Probably; (Zarf)
Muhtemelen, Büyük İhtimalle,Galiba - You Are Probably Right. (Muhtemelen Haklısın.)
2000) Possibly; (Zarf)
Muhtemelen, Olabilir, Belki - Will You Go To The Seminar This Week? -Possibly. (Bu Hafta Seminere Gidecek Misin?. Muhtemelen.)
1731) Nearly; (Zarf)
Neredeyse, Yaklaşık Olarak, Hemen Hemen, Takriben - I Was Nearly Falling İnto The Well. (Neredeyse Kuyuya Düşüyordum.)
2636) Taxpayer; (İsim)
Mükellef, Vergi Veren Kimse - Each Taxpayer Pays 300 Dollars A Year. (Her Vergi Mükellefi Yıllık 300 Dolar Ödüyor.)
1915) Perfectly; (Zarf)
Mükemmel Olarak, Kusursuz Bir Şekilde - Do You Understand? Yes, Perfectly. (Anladın Mı? Evet, Kusursuz Şekilde.)
1914) Perfect; (Sıfat)
Mükemmel, Kusursuz,Müthiş, Harika - You Look Perfect İn This Dress. (Bu Elbisenin İçinde Mükemmel Görünüyorsun.)
2077) Property; (İsim)
Mülkiyet, Mal-Mülk, Servet, Sahiplik - This Area İs Government Property. (Bu Alan Kamu Malıdır.)
2173) Refugee; (İsim)
Mülteci, Sığınmacı - They Are Staying İn A Refugee Camp For A While. (Onlar Bir Süreliğine Mülteci Kampında Kalıyorlar.)
1999) Possible; (Sıfat)
Mümkün, Olası, Muhtemel, Makul - Use Public Transport Whenever Possible. (Mümkün Oldukça Toplu Taşımayı Kullan.)
1712) Muslim; (İsim)
Müslüman - Friday İs A Holiday İn Many Muslim Countries. (Cuma, Birçok Müslüman Ülkede Tatil Günüdür.)
1675) Modest; (Sıfat)
Mütevazi, Alçakgönüllü, Sade, Gösterişsiz - She İs Very Modest About Her Success. (Başarısı Konusunda Çok Alçakgönüllüdür.)
1738) Negotiation; (İsim)
Müzakere, Uzlaşma - The Negotiations With The Company Are Continuing. (Şirketle Müzakareler Devam Ediyor.)
1708) Museum; (İsim)
Müze - We Visited A Science Museum İn London. (Londra'da Bir Bilim Müzesini Ziyaret Ettik.)
1709) Music;(İsim)
Müzik, Nağme - His Music Style Was Very İnteresting. (Onun Müzik Tarzı Çok İlginçti.)
1710) Musical; (Sıfat)
Müzikal, Müzikle İlgili - She İmproved Her Musical Talent. (O, Müzikal Yeteneğini Kanıtladı.)
1711) Musician; (İsim)
Müzisyen, Çalgıcı - He İs An Old Jazz Musician. (O, Eski Bir Caz Müsizyenidir.)
2130) Rare; (Sıfat)
Nadir, Ender, Seyrek - This Species İs Quite Rare. (Bu, Oldukça Nadir Bir Tür.)
2131) Rarely; (Zarf)
Nadiren, Ender Olarak - She Goes To Opera Rarely. (O, Operaya Nadiren Gider.)
2268) Room; (İsim)
Oda, Salon,Mekan, Yer - You Should Sit İn The Waiting Room For A Few Minutes. (Birkaç Dakikalığına Bekleme Odasında Oturmalısınız.)
2515) Standard; (Sıfat, İsim)
S.: Standart, Normal İ.: Norm, Ölçüt - We Aim To Sustain Our Standards Of Customer Care. (Müşteri İlişkileri Standartlarımızı Devam Ettirmeyi Hedefliyoruz.)
1761) Nor; (Bağlaç)
Ne De, Ne - Not A Building Nor A Tree Was Left Standing. (Geride Ne Bir Bina Ne Bir Ağaç Kaldı.)
2261) River; (İsim)
Nehir, Akarsu - Kızılırmak İs Longest River Of Turkey. (Kızılırmak Türkiye'nin En Uzun Nehridir.)
1818) Only; (Sıfat, Zarf)
S.: Tek , Bir, Biricik, Eşsiz, Yalnız Zf.: Yalnızca, Sadece - Jane İs Their Only Daughter. (Jane Onların Tek Kızı.)
2902) Wedding; (İsim)
Nikah, Düğün - Have You Been İnvited To Their Wedding? (Onların Düğününe Davetli Misin?)
2192) Relatively; (Zarf)
Nispeten, Görece, Oranla - I Think This Exam İs Relatively Easy. (Bence Bu Sınav Nispeten Daha Kolay.)
2110) Qualify; (Fiil)
Nitelendirmek, Kalifiye Etmek - This Training Course Will Qualify You For A Better Job. (Bu Eğitim Kursu Sizi Daha İyi Bir İş İçin Kalifiye Edecek.)
2503) Spot; (İsim, Fiil)
Nokta, Benek, Leke F.: Beneklemek, Fark Etmek, Ayırt Etmek - Leopard Has Spots. (Leoparın Benekleri Vardır.)
1762) Normal; (Sıfat)
Normal, Olağan, Standart - I Hope Things Could Get Back Normal. (Umarım Her Şey Normale Döner.)
1763) Normally; (Zarf)
Normalde, Genelde - She Doesn't Normally Eat Meat. (O Normalde Et Yemez.)
2033) Pretend; (Fiil)
Numara Yapmak, Yapar Gibi Görünmek - You Don't Need To Pretend Like You Don't Know Him. (Onu Tanımıyormuş Gibi Numara Yapmana Gerek Yok.)
2296) Sample; (İsim)
Numune, Örnek, Örneklem - The Doctor Wanted A Blood Sample For The Test. (Doktor Test İçin Kan Örneği İstedi.)
1988) Population; (İsim)
Nüfus, Halk - Germany İs A Counrty With Ageing Population. (Almanya, Yaşlanan Nüfuslu Bir Ülkedir.)
1776) Nuclear; (Sıfat)
Nükleer - The Country Has Nuclear Weapons. (Ülkenin Nükleer Silahları Var.)
2958) Wood; (İsim)
Odun, Tahta, Ahşap - He Chopped Some Wood For The Wood. (Şömine İçin Biraz Odun Kesti.)
1803) Office; (İsim)
Ofis, Büro, İş Yeri, Makam Odası - Are You Going To Office Today? (Bugün Ofise Gidiyor Musun?)
2315) School; (İsim)
Okul, Fakülte, Mektep - We Need More Money For Hospitals And Schools. (Hastaneler Ve Okullar İçin Daha Fazla Paraya İhtiyacımız Var.)
2143) Reading; (İsim)
Okuma - My Hobbies İnclude Reading And Painting. (Okuma Ve Resim Yapma Hobilerim Arasında.)
2141) Read; (Fiil)
Okumak - I Am Tryin To Read The Map. (Haritayı Okumaya Çalışıyorum.)
2142) Reader; (İsim)
Okuyucu, Okur - Are You A Good Reader? (Sen İyi Bir Okuyucu Musundur?)
1795) Ocean; (İsim)
Okyanus - Ocean Levels Are Rising. (Okyanus Seviyesi Yükseliyor.)
2817)Unlikely; (Sıfat)
Olasılıksız, Olasılık, Dışı, Beklenilmeyen - The Project Seems Unlikely To Succeed. (Projenin Başarılı Olması Olanaksız Görünüyor.)
2310) Scene; (İsim)
Olay Yeri, Sahne, Perde, Manzara - He Described The Scene İn Detail. (Olay Yerini Detaylıca Tarif Etti.)
2830) Usual; (Sıfat)
Olağan,Her Zamanki, Alışılagelmiş - He Came Home Later Than Usual. (Eve Her Zamankinden Daha Geç Geldi.)
2133) Rather; (Zarf)
Oldukça, Bir Hayli, Epey, -Den Ziyade - It Was A Rather Difficult Question. (Oldukça Zor Bir Soruydu.)
1811) Olympic; (Sıfat)
Olimpik, Olimpiyat - He İs An Olympic Champion. (O, Bir Olimpiyat Şampiyonudur.)
1736) Negative; (Sıfat)
Olumsuz, Negatif - The Crisis Had A Negative Effect On Economy. (Krizin Ekonomi Üzerinde Olumsuz Etkisi Oldu.)
2655) Ten; (İsim)
On (Sayı) - The Boy Was Just Ten Years Old İn This Picture. (Çocuk, Bu Fotoğrafta Yalnızca On Yaşındaydı.)
2788)Twelve; (İsim)
On İki - This Key Opens The Box Twelve. (Bu Anahtar On İki Numaralı Kutuyu Açıyor.)
2689) They; (Zamir)
Onlar - Do You Know, Who They Are? (Onların Kim Olduğunu Biliyor Musun?)
2698) Those; (Zamir)
Onlar, Şunlar - Those Are Not My Pencils. (Onlar Benim Kalemlerim Değil.)
2680) Them; (Zamir)
Onlara, Onların - I Gave Them Notes For The Exam. (Onlara Sınav İçin Notları Verdim.)
2679) Their; (Zamir)
Onların - Parents Love Their Children Equally. (Anne Babalar, Çocuklarını Eşit Derecede Severler.)
1824) Operation; (İsim)
Operasyon,Ameliyat, Harekat, İşlem, Faaliyet - The Heart Operation Took Two Hours. (Ameliyat İki Saat Sürdü.)
1825) Operator; (İsim)
Operatör, Çalıştıran Kişi, İşletmeci - He Works As Machine Operator. (O, Makine Operatörü Olarak Çalışıyor.)
2135) Ratio; (İsim)
Oran, Orantı - What İs The Ratio Of Men To Women İn The Region. (Bölgede Erkeklerin Kadınlara Oranı Nedir?
2078) Proportion; (İism)
Oran, Orantı, Kısım, Bölüm - The Proportion Of Regular Smokers İncreases With Age. (Düzenli Olarak Sigara İçenlerin Oranı Yaşla Birlikte Artıyor.)
1837) Organic; (Sıfat)
Organik, Canlı, Bedensel - You Shoul Prefer Organic Vegetables And Fruits For Your Health. (Sağlığınız İçin Organik Sebze Ve Meyveleri Tercih Etmelisiniz.)
1838) Organization; (İsim)
Organizasyon, Örgüt, Kurum, Kuruluş, Dernek, Teşkilatlanma - She İs The Leader Of A Voluntary Organization. (Gönüllü Bir Organizasyonun Lideri.)
1839) Organize; (Fiil)
Organize Etmek, Düzenlemek, Tertiplemek, Hazırlamak - They Organized A Great Party For Their Daughter's Birthday. (Kızlarının Doğum Günü İçin Büyük Bir Parti Düzenlediler.)
1842) Original; (Sıfat)
Orijinal, Özgün,Asıl - That İs A Very Original İdea. (Bu Çok Özgün Bir Fikir.)
1714) Mutual; (Sıfat)
Ortak, Karşılıklı - We Both Have A Mutual İnterest İn Art. (Sanata Karşı İkimizin De Ortak Bir İlgisi Var.)
1888) Partner; (İsim)
Ortak, Partner, Paydaş, Eş, Hayat Arkadaşı - How Did You Meet Your Partner? (Eşinle Nasıl Tanıştın?)
1889) Partnership; (İsim)
Ortaklık - We Are Making New Agreements To Strengthen Our Partnership. (Ortaklığımızı Güçlendirmek İçin Yeni Anlaşmalar Yapıyoruz)
2361) Setting; (İsim)
Ortam, Ayar, Düzenleme - It Was The Perfect Setting For A Wonderful Wedding. (Muhteşem Bir Düğün İçin Harika Bir Ortamdı.)
2247) Reveal; (Fiil)
Ortaya Çıkarmak, Meydana Koymak, Açığa Vurmak, Afişe Etmek - She Didn't Reveal Her Friend's Secrets. (Arkadaşının Sırlarını Açığa Çıkarmadı.)
1840) Orientation; (İsim)
Oryantasyon, Çevreye Uyum Sağlama, Bir Yere Alışma, Yönelim - This İs Orientation Week For All Our New Workers. (Bu Hafta Tüm Yeni Çalışanlarımız İçin Oryantasyon Haftası.)
2424) Sit; (Fiil)
Oturmak, Bulunmak, Durmak, Konmak, Kuluçkaya Yatmak (Tavuk), Toplantı Halinde Olmak - May I Sit Here? (Buraya Oturabilir Miyim?)
2696) Thirty; (İsim)
Otuz - She İs Thirty Now. (O Şimdi Otuz Yaşında.)
2278) Rub; (Fiil)
Ovmak, Sürtmek, Zımparalamak - She Rubbed Her Chin Thoughtfully. (Düşünceli Bir Şekilde Çenesini Ovdu.)
2747)Toy; (İsim)
Oyuncak - The Children Are Playing With Their Toys. (Çocuklar Oyuncaklarıyla Oynuyorlar.)
1963) Player; (İsim)
Oyuncu, Sporcu, Çalgıcı - He İs A Famous Tennis Player. (O, Ünlü Bir Tenis Oyuncusu.)
2471) Son; (İsim)
Oğul, Erkek Evlat, Evlat - They Have Two Sons And A Daughter. (İki Oğulları Ve Bir Kızları Var.)
1873) Palm; (İsim)
Palmiye, Hurma Ağacı, Avuç, Avuç İçi - John İs Planting A Palm Tree İn His Backyard. (John Arka Bahçesine Palmiye Ağacı Dikiyor.)
1875) Panel; (İsim)
Pano, Tabla, Panel - The İmportant Politicians Are Going To Meet İn This Panel. (Önemli Siyasetçiler Bu Panelde Buluşacak.)
1678) Money;
Para, Ücret - I've Got No Money Left. (Hiç Param Kalmadı.)
1880) Parking; (İsim)
Park Etme, Park - I Finally Found A Parking Space. (Sonunda Bir Park Alanı Buldum.)
1946) Piece; (İsim)
Parça, Adet, Tane, Kısım, Piyes, Eser - There Were Tiny Pieces Of Glass On The Floor. (Yerde Küçük Cam Parçaları Vardı.)
1892) Passage; (İsim)
Pasaj, Geçit, Geçiş, Kanal - Our Office İs Just Along The Passage. (Ofisimiz Pasajın İçinde.)
2003) Potato; (İsim)
Patates - I Will Bake These Potatoes. (Bu Patatesleri Fırında Pişireceğim.)
1606) Marketing; (İsim)
Pazarlama - Marketing Techniques Play Major Role İn This Field. (Pazarlama Teknikleri Bu Alanda Öenmli Rol Oynar.)
1950) Pink; (İsim)
Pembe - I Liked Your Pink Bag. (Pembe Çantanı Beğendim.)
2940) Window; (İsim)
Pencere, Camekan - Close The Window, Please. (Pencereyi Kapatın Lütfen.)
1917) Performance; (İsim)
Performans, Gösteri, Sahneye Koyma, İcra Etme, Yapma, Yerine Getirme - The Performance Starts At Eight O'clock. (Gösteri, Saat Sekizde Başlıyor.)
2437) Slight; (Sıfat, Fiil)
S.: Hafif, Az, Cüzi, Belli Belirsiz F.: Önemsememek, Hafife Almak - Fortunately, The Damage Was Slight. (Neyse Ki Hasar Azdı.)
2922) Which; (Sıfat, Zamir, Bağlaç)
S.: Hangi Zm.: Hangisi, Hangisini Bağ.: Ki O, -Diği - Which One Do You Prefer? (Hnagisini Tercih Edersin?)
2915) Whatever; (Sıfat, Zamir)
S.: Her Türlü, Her Çeşit Zm.: Herhangi, Ne - Whatever I Do, I Do With Respect. (Ne Yaparsam Yapayım, Saygıyla Yaparım.)
1948) Pilot; (İsim)
Pilot, Rehber, Deney - Her Husband İs An Airline Pilot. (Onun Kocası Bir Havayolu Pilotu.)
2252) Rice; (İsim)
Pirinç, Pilav - We Ate Rice And Meatball At Dinner. (Akşam Yemeğinde Pilav Ve Köfte Yedik.)
1942) Piano; (İsim)
Piyano - I Listened Him Playing The Piano. (Onu Piyano Çalarken Dinledim.)
1605) Market; (İsim)
Piyasa, Pazar, Çarşı, Borsa - She Bought Some Fruits And Vegetables At The Market. (Pazardan Meyve Ve Sebze Aldı.)
1957) Planning; (İsim)
Planlama, Tasarım - Our Planning Team İs Working Well. (Planlama Takımımız İyi Çalışıyor.)
1834) Orange; (İsim)
Portakal, Turuncu - Would You Like Some Orange Juice? (Biraz Portakal Suyu İster Misiniz?)
1959) Plastic; (İsim)
Plastik, Naylon - This Bag İs Made Of Plastic. (Bu Çanta Plastikten Yapılmış.)
1961) Platform; (İsim)
Platform, Düzlük, Yüksekçe Yer, Peron - Which Platform Does The Train Leave From? (Tren Hangi Perondan Kalkıyor?)
1976) Police; (İsim)
Polis, Zabıta, Kolluk - The Burgler Was Arrested By The Police. (Hırsız, Polis Tarafından Yakalandı.)
1977) Policy; (İsim)
Politika, Siyaset, Prensip - The Us Government Has Had A Significant Change İn Foreign Policy. (Abd Hükümeti, Dış Politikasında Önemli Bir Değişiklik Yaptı.)
1980) Politician; (İsim)
Politikacı, Siyasetçi - Winston Churchill Was An English Politician. (Winston Churchill Bir İngiliz Politikacıydı.)
1987) Popular; (Sıfat)
Popüler, Tutulan, Gözde, Sevilen, Halka Hitap Eden - Skiing Has Become Very Popular Recently. (Son Zamanlarda Kayak Çok Popüler Hale Geldi.)
2005) Potentially; (Zarf)
Potansiyel Olarak, Olanak Dahilind - It İs A Potentially Dangerous Situaton Not Real. (Bu, Potansiyel Olarak Tehlikeli Bir Durum, Gerçek Değil.)
2004) Potential; (Sıfat)
Potansiyel, Olası, Muhtemel - First We Need To İdentify Potential Problems. (Öncelikle Olası Sorunları Belirlemeliyiz.)
1996) Positive; (Sıfat)
Pozitif, Olumlu, Artı, Kesin, Şüphesiz - Can't You Try To Be More Positive About Your Job? (İşin Konusunda Daha Pozitif Olmayı Deneyemez Misin?)
2012) Practical; (Sıfat)
Pratik, Kullanışlı - You Can Gain Practical Experience İn Thias Work. (Bu İşte Pratik Tecrübe Edinebilirsin.)
1741) Neither; (Sıfat, Zamir, Bağlaç)
S.: Hiçbir Zm.: Hiçbiri, Ne Bu Ne Öteki Bağ.: Gerekse - Which Do You Like? Neither. (Hangisini Beğendin? Hiçbiri.)
2115) Quick; (Sıfat, Zarf)
S.: Hızlı, Süratli Zf.:Çabuk - It İs Quicker By Bus. (Otobüsle Daha Hızlı.)
2054) Problem; (İsim)
Problem, Sorun, Mesele - Let Me Know İf You Have Any Problems. (Bir Problemin Olursa Bileyim.)
2063) Professional; (Sıfat)
Profesyonel, Uzman, Mesleki - Most Of The People On The Course Were Professional Men. (Kurstaki Kişilerin Çoğu Profesyonel Adamlardı.)
2064) Professor; (İsim)
Profesör - The Professor Gave Us A Lecture On European Economy. (Profesör, Bize Avrupa Ekonomisi Hakkında Ders Verdi)
2065) Profile; (İsim)
Profil - Her Phone Number İs İncluded Her Profile. (Telefon Numarası Profilinde Mevcut.)
2055) Procedure; (İsim)
Prosedür, Yöntem,Usul - These Are Standard Procedures. (Bunlar Standart Prosedürler.)
2086) Protein; (İsim)
Protein - Meat İs Good Source Of Protein. (Et İyi Bir Protein Kaynağıdır.)
2095) Psychologist; (İsim)
Psikolog - She Wants To Be A Pyschologist. (O, Psikolog Olmak İstiyor.)
2096) Psychology; (İsim)
Psikoloji, Ruh Bilimi - His Psychology İs İn Bad Condition. (Onun Psikolojisi Kötü Durumda.)
2094) Psychological; (Sıfat)
Psikolojik, Ruhsal - He Wrote A New Psychological Novel. (O, Yeni Bir Psikolojik Roman Yazdı.)
2377) Shelf; (İsim)
Raf, Denizde Sığlık - The Jar İs On The Top Shelf. (Kavanoz En Üst Rafta.)
2196) Relief; (İsim)
Rahatlama, Hafifletme, İç Rahatlaması - She Sighed With Relief. (Rahatlayarak Oh Çekti.)
2193) Relax; (Fiil)
Rahatlamak, Gevşemek, Hafiflemek, Dinlenmek - Just Relax And Enjoy Your Holiday. (Gevşe Ve Tatilinin Tadını Çıkar.)
2040) Priest; (İsim)
Rahip, Papaz, Keşiş - My Brother Has Become A Priest. (Kardeşim Rahip Oldu.)
2136) Rational; (Sıfat)
Rasyonel, Mantıklı, Makul, Akla Yatkın - There İs No Rational Explanation For His Actions. (Onun Davranışlarının Mantıklı Bir Açıklaması Yok.)
2174) Refuse; (Fiil)
Reddetmek, Geri Çevirmek, Karşı Koymak - She Refused His Proposal. (Onun Evlenme Teklifini Reddetti.)
2187) Reject; (Fiil)
Reddetmek, Geri Çevirmek, İstememek - The Proposal Was Rejected. (Öneri Reddedildi.)
2909) Welfare; (İsim)
Refah, Esenlik, Yardım, İyilik - We Are Worried About The Country's Welfare. (Ülkenin Refahı Konusunda Endişeliyiz.)
2169) Reference; (İsim)
Referans,Söz Etme, Başvuru, Havale, Danışma - He Made Reference To His Homeland. (Anavatanından Söz Etti.)
2172) Reform; (Fiil)
Reform Yapmak, Islah Etmek, Yeniden Düzenlemek, Düzeltmek, İyileştirmek - The Law Needs To Be Reformed. (Yasanın Yeniden Düzenlenmesi Lazım.)
1503) Lead; (Fiil)
Rehberlik Etmek, Öncülük Etmek, Yol Göstermek - If He Leads, I Will Follow. (Eğer O Öncülük Ederse Takip Ederim.)
2178) Regime; (İsim)
Rejim, Yönetim Biçimi, Diyet, Perhiz - The Military Regime Has Fallen. (Askeri Rejim Düştü.)
1869) Painting; (İsim)
Resim, Boyama, Tablo, Yağlı Boya - Painting And Music Are Her Biggest Hobbies. (Resim Ve Müzik Onun En Büyük Hobileri.)
1993) Portray; (Fiil)
Resmetmek, Portresini Yapmak, Sergilemek - He Portrayed Her Girlfriend. (Kızarkadaşını Resmetti.)
1868) Painter; (İsim)
Ressam, Boyacı - Picasso İs A Well Known Painter. (Picasso Tanınmış Bir Ressamdır.)
2239) Restaurant; (İsim)
Restoran, Lokanta - We Had A Meal İn A Restaurant. (Restronda Yemek Yedik.)
2251) Rhythm; (İsim)
Ritim, Nabız Atışı - He Can't Seem To Play İn Rhythm. (Ritme Uygun Çalmıyor Gibi Görünüyor.)
2886) Warm; (Sıfat, Fiil)
S.: Ilık, Sıcak, Sıcak Tutan, Samimi F.: Isıtmak, Isınmak - The Weather İs Nice And Warm Today. (Hava Bugün Güzel Ve Sıcak.)
1673) Moderate; (Sıfat, Fiil)
S.: Ilımlı, Ölçülü, Orta Dereceli F.: Ilımlaştırmak, Hafifletmek - Cook Over A Moderate Heat. (Orta Ateşte Pişir.)
1772) Novel; (İsim)
Roman - I Like Reading Historic Novels. (Tarihi Romanları Okumayı Severim.)
2266) Romantic; (Sıfat)
Romantik, Duygusal - He Buys Me Roses Every Week, He İs So Romantic. (Bana Her Hafta Gül Alır, Çok Romantik Biridir.)
2275) Route; (İsim)
Rota, Güzergah, Hat - Which İs The Shortest Route To Take? (Hangi Güzergah Daha Kısa?)
1681) Mood; (İsim)
Ruh Hali, Ruhsal Durum - He İs İn A Bad Mood Today. (Onun Bugün Ruh Hali Kötü.)
2477) Soul; (İsim)
Ruh, Maneviyat, Tin - He Belives That Soul İs İmmortal. (O, Ruhun Ölümsüz Olduğuna İananır.)
2498) Spirit; (İsim)
Ruh,Ruh Hali, Can, İspirto - I Am İn Good Spirits Today. (Bugün İyi Ruh Halimdeyim.)
2499) Spiritual; (Sıfat)
Ruhsal, Manevi, Dini - We Are Concerned About His Spiritual Welfare. (Onun Ruhsal Sağlığı Hakkında Endişeliyiz.)
2284) Russian; (İsim)
Rus, Rusça - She Decided To Learn Russian. (Rusça Öğrenmeye Karar Verdi.)
1885) Particular; (Sıfat, İsim)
S., Belirli, Belli, Özel, Şahsi, Özgü İ.: Özellik, Madde - Is There A Particular Type Of Book You Enjoy? (Sevdiğin Belirli Bir Kitap Türü Var Mı?)
1968) Plus; (Sıfat, İsim, Edat)
S.: Artı İ.: Artı İşareti Ed.: Ve Ayrıca - Three Plus Four İs Seven. (Üç Artı Dört Yedi Yapar.)
2516) Standing; (Sıfat, İsim)
S.: Ayakta, Durma İ.: Duruş, Durma, Konum, Saygınlık - The Conract Has No Legal Standing. (Kontratın Yasal Bir Konumu Yok.)
2295) Same;
S.: Aynı, Benzer Zm.: Aynısı, Aynı Şey Zf.: Aynı Şekilde - We Have Lived İn The Same Neighborhood For Ten Years. (On Yıldır Aynı Semtte Yaşıyoruz.)
2912) Western; (Sıfat, İsim)
S.: Batı, Batılı İ.: Kovboy Romanı/ Filmi - It İs One Of The Greatest Work Of Western Art. (Bu, Batı Sanatının En Büyük Eserlerinden Biridir.)
2463) Some; (Sıfat, Zarf)
S.: Bazı, Birkaç, Biraz Zf.: Epey, Aşağı Yukarı, Yaklaşık - There İs Still Some Juice İn The Bottle. (Şişede Hala Biraz Meyve Suyu Var.)
1817) Online; (Sıfat, Zarf)
S.: Bağlantılı, Online Zf.: Online Olarak - Online Shopping Has Become A Trend. (Online Alışveriş Bir Trend Haline Geldi.)
1601) Many; (Sıfat, Zarf)
S.: Birçok, Bir Yığın Zf.: Çok - I've Got Too Many Works To Do. (Yapacak Bir Yığın İşim Var.)
1854) Over; (Sıfat, Zarf, Edat)
S.: Bitmiş, Üstün, Çok Fazla, Aşırı Zf.: Fazla, Tekrar,Yine, Üzerine, Aşırı, Her Yerinden, Baştan Sona Ed.: Üzerinde, Üstünde, Üstünden, Hakkında, Karşıya, Öbür Tarafa, Boyunca - By The Time I Arrived, The Meeting Was Over. (Ben Vardığımda Toplantı Bitmişti.)
1553) Living; (Sıfat, İsim)
S.: Canlı, Sağ, Diri İ.: Yaşam, Hayat, Yaşantı - There İs No Living For People İn Poles. (Kutuplarda İnsanlar İçin Hayat Yoktur.)
2216) Republican; (Sıfat, İsim)
S.: Cumhuriyetçi İ.: (Abd'de)Cumhuriyetçi Parti Taraftarı - The Republicans Won The Election İn America. (Amerika'da Seçimi Cumhuriyetçiler Kazandı.)
1524) Less; (Sıfat, İsim)
S.: Daha Az, Eksik İ.: Eksi, Daha Az Şey - She Has Less Money Than Her Sister. (Kardeşinden Daha Az Parası Var.)
1684) More; (Sıfat, Zarf)
S.: Daha Fazla, Daha Çok Zf.: Daha - More And More People Are Getting Cancer İn Early Ages. (Gitgide Daha Fazla İnsan Erken Yaşlarda Kansere Yakalanıyor.)
1844) Other; (Sıfat, Zamir)
S.: Diğer, Öbür, Öteki, Başka Zm.: Diğeri, Öbürü - Are There Any Other Questions? (Başka Soru Var Mı?)
2541) Straight; (Sıfat, Zarf)
S.: Doğru, Düz, Düzgün Zf.: Dosdoğru, Dümdüz - He Looked Me Straight İn The Eye. (Dosdoğru Gözlerimin İçine Baktı.)
2531) Still; (Sıfat, Zarf)
S.: Durgun, Sabit, Hareketsiz Zf.: Hala, Yine De, Buna Rağmen, Kıpırdamadan - He Went Two Hours Ago And I'm Still Waiting For Him. (İki Saat Önce Gitti Ve Ben Hala Onu Bekliyorum.)
2850) Veteran; (Sıfat, İsim)
S.: Emektar, Kıdemli, Gazi İ.: Eski Asker, Çok Tecrübeli Kimse - He İs Vietnam Vet. (O, Vietnam Gazisi.)
2596) Sure; (Sıfat, Zarf)
S.: Emin, Güvenilir, Kati Zf.: Elbette, Mutlaka, Şüphesiz, Kesinlikle - I'm Sure That I've Seen That Man Before. (O Adamı Daha Önce Gördüğüme Eminim.)
1688) Most; (Sıfat, İsim)
S.: En, En Çok, En Fazla İ.: Çoğu - I Spend Most Money On Clothes. (En Çok Parayı Kıyafetlere Harcarım.)
1855) Overall; (Sıfat, Zarf)
S.: Etraflı, Geniş Kapsamlı, Genel Zf.: Tam, Genel Olarak - They Made An Overall Asessment After The Meeting. (Toplantıdan Sonra Genel Bir Değerlendirme Yaptılar.)
2816)Unlike; (Sıfat, Edat)
S.: Farklı, Benzemeyen Ed.: Aksine, Farklı Olarak - Jane İs Quite Unlike Her Sister. (Jane Kardeşinden Çok Farklı.)
1704) Much; (Sıfat, Zarf)
S.: Fazla, Çok Zf.: Çok, Fazlaca, Hayli - I Paid Much Money For These Shoes. (Bu Ayakkabılar İçin Çok Para Ödedim.)
1754) Night; (Sıfat, İsim)
S.: Gece İ.: Gece - I Played Video Games All Night Long. (Tüm Gece Video Oyunları Oynadım.
1563) Loose; (Sıfat, Fiil)
S.: Gevşek, Bol, Serbest F.: Salmak, Çözmek, Gevşetmek - She Wears Loose Clothes To Hide Her Belly. (Göbeğini Saklamak İçin Bol Kıyafetler Giyer.)
1895) Past; (Sıfat, İsim)
S.: Geçmiş, Geçen, Geçenki, Önceki İ.: Mazi, Geçmiş Zaman - I Haven't Seen Him İn The Past Few Weeks. (Onu Geçen Birkaç Haftadır Görmedim.)
2411) Silver; (Sıfat, Fiil)
S.: Gümüş, Gümüş Rengi F.: Gümüşle Kaplamak - She Was Wearing A Silver Necklace. (Gümüş Bir Gerdanlık Takıyordu.)
2978) Wrong; (Sıfat, İsim, Fiil)
S.: Yanlış, Uygunsuz, Haksız İ.: Kötülük, Zarar, Haksızlık F.:Kötülük Etmek, Haksızlık Etmek - That Answer İs Wrong. (Bu Cevap Yanlış.)
2274) Round; (Sıfat, İsim,Fiil)
S.: Yuvarlak İ.: Sefer, Tur F.: Köşeyi, Virajı Dönmek, Etrafında Dönmek - Rugby İsn't Played With A Round Ball. (Rugby Yuvarlak Topla Oynanmaz.)
1569) Loud; (Sıfat, Zarf)
S.: Yüksek (Ses), Sesli, Gürültülü Zf.: Yüksek Sesle - The Music Was Very Loud, I Couldn't Hear You. (Müzik Çok Gürültülüydü, Seni Duyamadım.)
2443) Smart; (Sıfat, Fiil)
S.: Zeki, Akıllı, Gösterişli, Hoş F.: Sızlamak, Acımak, Ağrımak - You Look Very Smart İn That Dress. (Bu Elbisenin İçinde Çok Hoş Görünüyorsun.)
2963) Working; (Sıfat, İsim)
S.: Çalışan İ.: Çalışma, İşleyiş - She İs A Working Mother. (O, Çalışan Bir Anne.)
2730) Too; (Sıfat, Zarf)
S.: Çok, Aşırı Zf.: Fazla, Dahi, Ayrıca, Da - This Dress İs Too Big For Me. (Bu Elbise Benim İçin Çok Büyük.)
2575) Such; (Sıfat, Zarf)
S.: Çok, Öyle, Böylesine , Bunun Gibi Zf.: Ne Kadar Da, Mesela, Öylesine - I Have Never Seen Such A Complex Sentence. (Hiç Böylesine Karmaşık Bir Cümle Görmemiştim.)
1506) Leading; (Sıfat, İsim)
S.: Öncü Olan, Önde Gelen, İleri Gelen İ.: Yol Gösterme, Rehberlik - He Played A Leading Role During The War. (Savaş Sürecinde Öncü Rol Oynadı.)
2034) Pretty; (Sıfat, Zarf)
S.: Şirin, Sevimli, Tatlı, Hoş Zf.: Oldukça, Epey, Çok - The Performance Was Pretty Good. (Gösteri Oldukça Güzeldi.)
1686) Morning; (İsim)
Sabah - Every Morning I Drink A Cup Of Coffee. (Her Sabah Bir Fincan Kahve İçerim.)
1644) Merely;(Zarf)
Sadece, Yalnızca, Salt - He Said Nothing, Merely Smiled. (Hiçbir Şey Söylemedi, Yalnızca Gülümsedi.)
2105) Pure; (Sıfat)
Saf, Salt, Kusursuz - These Shirts Are Pure Silk. (Bu Gömleklar Salt İpek Kumaştan.)
1997) Possess; (Fiil)
Sahip Olmak, Elinde Bulundurmak - The Only Thing He Possessed Was His Dog. (Sahip Olduğu Tek Şey Köpeğiydi.)
1860) Owner; (İsim)
Sahip,Mal Sahibi - He İs The Owner Of A Textile Factory. (O, Bir Tekstil Fabrikasının Sahibi.)
2225) Resident; (İsim)
Sakin, Bir Yerde Oturan - The Pool İs Only For Residents. (Havuz Yalnızca Burada Oturanlar İçin.)
2290) Salad; (İsim)
Salata - Can I Have A Chicken Salad? (Tavuklu Salata Alabilir Miyim?)
1801) Offensive; (Sıfat)
Saldıran, Saldırgan, Kırıcı - Your Comments Are Deeply Offensive. (Yorumların Oldukça Kırıcı.)
2593) Suppose; (Fiil)
Sanmak, Zannetmek, Varsaymak, Farz Etmek - I Suppose That He İs Very Rich. (Sanıyorum O Çok Zengin.)
2983) Yellow; (Sıfat)
Sarı - There Were Yellow Flowers On Her Dress. (Elbisesinin Üstüne Sarı Çiçekler Vardı.)
1541) Limitation; (İsim)
Sınırlama, Kısıtlama, Limit - No One Would Accept Limitation On Their Freedom. (Kimse Özgürlüğünün Kısıtlanmasını Kabul Etmezdi.)
1542) Limited; (Sıfat)
Sınırlı, Kısıtlı, Parçalı - We Managed Great Things İn Limited Time. (Sınırlı Sürede Büyük Şeyler Başardık.)
2344) Sell; (Fiil)
Satmak, Vermek, Satılmak - We Offered Them A Good Price To Sell Their Car. (Arabalarını Satmaları İçin İyi Bir Fiyat Teklif Ettik.)
2292) Sale; (İsim)
Satış, Ucuzluk - She Gets 5% Commission On Each Sale. (Her Bir Satıştan %5 Komisyon Alıyor.)
2293) Sales; (İsim)
Satış, İndirimli Satış - I Bought Shoes İn The Sales. (İndirimden Ayakkabı Aldım.)
2885) War; (İsim)
Savaş, Harp, Cenk, Muharebe - The Second World War Lasted Six Year. (İkinci Dünya Savaşı Altı Yıl Sürdü.)
2082) Prosecutor; (İsim)
Savcı - Each Court Has A Prosecuter. (Her Mahkemenin Bir Savcısı Vardır.)
2877) Vulnerable; (Sıfat)
Savunmasız, Korunmasız, Hassas - He Looked Very Vulnerable Standing There On His Own. (Orada Kendi Kendine Otururken Çok Savunmasızdı.)
1778) Numerous; (Sıfat)
Sayısız, Birçok, Çok Sayıda - I Have Numerous Book İn My Library. (Kütüphanemde Çok Sayıda Kitap Var.)
2608) Survivor; (İsim)
Sağ Kalan, Hayatta Kalan, Kurtulan - There Were No Survivors. (Hayatta Kalan Kimse Yoktu.)
2090) Provide; (Fiil)
Sağlamak, Temin Etmek, İhtiyacını Karşılamak - The Hospital Provides The Best Possible Medical Care. (Hastane, Mümkün Olan En İyi Tıbbi Bakımı Temin Ediyor.)
2186) Reinforce; (Fiil)
Sağlamlaştırmak, Pekiştirmek, Güçlendirmek, Takviye Etmek - All Buildings İn This Area Were Reinforced To Withstand Earthquakes. (Bu Bölgedeki Tüm Binalar Depreme Dayanaklı Olması İçin Sağlamlaştırıldı.)
2359) Session; (İsim)
Seans, Celse, Oturum - The Court Session Lasted An Hour. (Mahkeme Oturumu Bir Saat Sürdü.)
2149) Reason; (İsim)
Sebep, Neden, Gerekçe, Akıl, Mantık, Sağduyu - I Want To Know The Reason Why You Are So Late. (Bu Kadar Geç Kalmanın Sebebi Nedir Bilmek İstiyorum.)
2876) Voyage; (İsim)
Sefer, Yolculuk, Deniz Yolculuğu - The Voyage Lasted 15 Days. (Deniz Yolculuğu 15 Gün Sürdü.)
2330) Secretary; (İsim)
Sekreter - Please Call My Secretary To Make An Appoinment. (Lütfen Randevu Almak İçin Sekreterimi Arayın.)
2367) Sex; (İsim)
Seks, Cinsel İlişki, Sevişme, Cinsellik, Cinsiyet - How Can You Tell What Sex A Fish İs? (Bir Balığın Hangi Cinsiyetten Olduğunu Nasıl Anlarsın?)
2332) Sector; (İsim)
Sektör, İşkolu - The Private Sector İs Tiring. (Özel Sektör Yorucudur.)
2617) Symbol;(İsim)
Sembol, İşaret, Simge - Red Rose İs A Symbol Of Love. (Kırmızı Gül Aşkın Bir Simgesidir.)
2993) You; (Zamir)
Sen, Siz, Seni, Sana, Sizi, Size, Sizler - You Said You Knew Me. (Sen Beni Tanıdığını Söyledin.)
2309) Scenario; (İsim)
Senaryo - The Scenario Of The Film Was Really İnteresting. (Filmin Senaryosu Gerçekten İlginçti.)
2323) Script; (İsim)
Senaryo, El Yazısı - I Admired Her Neat Script. (Onun Muntazam El Yazısına Hayran Kaldım.)
2345) Senate; (İsim)
Senato - He İs A Member Of Senate. (O Bir Senato Üyesi.)
2346) Senator; (İsim)
Senatör - He Has Served As Senator For California Since 2015. (2015'den Bu Yana Kaliforniya'ya Senatör Olarak Hizmet Ediyor.)
2474) Sophisticated; (Sıfat)
Sofistike, Çok Yönlü, Karmaşık, Tecrübeli, Entelektüel - John İs A Sophisticated Young Man. (John Entelektüel Bir Genç Adam.)
2995) Your; (Zamir)
Senin, Sizin - Excuse Me, İs This Your Watch? (Afedersiniz Bu Kol Saati Sizin Mi?)
2996) Yours; (Zamir)
Seninki, Sizinki, Senin, Sizin - Is He Friend Of Yours? (O Senin Arkadaşın Mı?)
2354) Series; (İsim)
Seri, Silsile, Dizi - They Gave A Series Of Concerts. (Onlar, Bir Dizi Konser Verdiler.)
2410) Silent; (Sıfat)
Sessiz, Suskun - Eveybody Be Silent! (Herkes Sessiz Olsun!)
1572) Lover; (İsim)
Sevgili, Aşık, Yar - He Admitted That He Used To Be Her Lover. (Eskiden Onun Sevgilisi Olduğunu İtiraf Etti.)
1753) Nice; (Sıfat)
Sevimli, Hoş, İyi, Güzel - Her Attitudes Towards Me Were Nice. (Bana Karşı Davranışları Hoştu.)
2113) Quarterback; (Fiil, İsim)
Sevk Etmek, İdare Etmek İ.: Oyunu Yöneten Oyuncu - He İs Quarterback İn Team. (O, Takımda Yönetici Oyuncu.)
2277) Row; (İsim)
Sıra, Dizi, Kargaşa, Kavga - Let's Sit İn The Back Row. (Arka Sırada Oturalım.)
1836) Ordinary; (Sıfat)
Sıradan, Olağan, Basit, Alışılmış - How Was Your Day? It Was Ordinary. (Günün Nasıl Geçti? Sıradandı.)
1832) Option; (İsim)
Seçenek, Tercih, Seçme, Opsiyon - I Had No Option But To Leave. (Ayrılmaktan Başka Çarem Yoktu.)
2342) Selection; (İsim)
Seçme, Seçim, Ayırma, Seleksiyon - The Final Team Selection Will Be Made Tomorrow. (Son Takım Seçmeleri Yarın Yapılacak.)
2341) Select; (Fiil)
Seçmek, Ayıklamak - He Was Selected To The Basketball Team. (O, Basketbol Takımına Seçildi.)
2875) Voter; (İsim)
Seçmen - The Voters Rate Was About 85%. ( Seçmen Oranı %85 Civarındaydı.)
2384) Shit; (Fiil)
Sıçmak, Kaka Yapmak , Bok, Saçmalık (Argoda) - You Are Talking Shit! (Saçmalıyorsun.)
2157) Recognize; (Fiil)
Tanımak, Bilmek, Varlığını Kabul Etmek - I Recognize Him By His Curly Long Hair. (Onu Uzun Kıvırcık Saçından Tanıdım.)
2899) Weapon; (İsim)
Silah - Choose Your Weapon. (Silahını Seç.)
2670) Testimony; (İsim)
Tanıklık, Şahitlik, İfade Verme - Can I Refuse To Give Testimony? (İfade Vermeyi Reddebilir Miyim?)
1742) Nerve; (İsim)
Sinir, Asap - I Need Something To Calm My Nerves. (Sinirlerimi Yatıştıracak Bir Şey Lazım.)
1743) Nervous; (Sıfat)
Sinirli, Gergin, Tedirgin - I Felt Really Nervous Before The Exam. (Sınavdan Önce Gerçekten Çok Gergindim.)
2619) System; (İsim)
Sistem, Usul, Yol, Düzen, Şebeke - The First Railway System Was Buit About A Hundred Years Ago. (İlk Demiryolu Sistemi Yaklaşık Yüz Yıl Önce Yapıldı.)
1981) Politics; (İsim)
Siyaset, Siyaset Bilimi, Politika - Winston Churchill İs An İmportant Person İn British Politics. (Winston Churchill, İngiltere Siyasetinde Önemli Bir Kişidir.)
1979) Politically; (Zarf)
Siyasi Olarak, Politik Açıdan - We Need To Evaluate The Events Politically. (Olayları Bir De Politik Açıdan Değerlendirmeliyiz.)
1978) Political; (Sıfat)
Siyasi, Politik, Siyasal - They Are Trying To Organize A New Political Party. (Yeni Bir Siyasi Parti Kurmaya Çalışıyorlar.)
2307)Scandal; (İsim)
Skandal, Rezalet, Rezillik - His Words Caused Scandals. (Sözleri Skandallara Neden Oldu.)
1871) Pale; (Sıfat)
Soluk, Solgun, Renksiz, Cansız - You Look Pale. Are You İll? (Solgun Görünüyorsun. Hasta Mısın?)
2154) Recently; (Zarf)
Son Zamanlarda, Son Günlerde, Yakın Geçmişte, Kısa Süre Önce , Şu Sıralar - I Haven't Seen Them Recently. (Onları Son Zamanlarda Görmüyorum.)
2153) Recent; (Sıfat)
Son, Yeni, Yakında Olmuş, En Son - There Have Been Not So Many Changes İn Recent Years. (Son Yıllarda Çok Fazla Değişiklik Olmadı.)
2797)Ultimate; (Sıfat)
Son,Lüks, En Üst Düzey, Nihai - Silk Sheets Are The Ultimate Luxury. (İpek Çarşaflar En Lüksüdür.)
2568) Subsequent; (Sıfat)
Sonradan Gelen, İzleyen, Takip Eden, Daha Sonraki - Subseqent Events Confirmed Our Guess'. (Takip Eden Gelişmeler Tahminlerimizi Doğruladı.)
1851) Outcome;(İsim)
Sonuç, Netice , Çıktı, Ürün - What Was The Outcome Of Your Research? (Araştırmanızın Sonuçları Nelerdi?)
2237) Responsible; (Sıfat)
Sorumlu, Yükümlü, Mesul - John İs Responsible For Financing The Project. (John, Projeyi Finanse Etmekten Sorumlu.)
2236) Responsibility; (İsim)
Sorumluluk, Yükümlülük, Mesuliyet - Jane Took The Full Responsibility. (Jane, Tüm Sorumluluğu Üstüne Aldı.)
2777)Trouble; (İsim)
Sorun, Dert, Bela, Asksilik, Sıkıntı, Arıza, Problem, Rahatsızlık - I Think This Situation Might Lead Trouble. (Bence Bu Durum Sıkıntıya Yol Açabilir.)
2302) Sauce; (İsim)
Sos - I Want Some Tomato Sauce On Pasta. (Makarnanın Üzerine Biraz Domates Sosu İstiyorum.)
2453) Social; (Sıfat)
Sosyal, Toplumsal, Arkadaş Canlısı, Girgin - It İs İmportant To Provide Social Order. (Sosyal Düzeni Sağlamak Önemlidir.)
2027) Presentation; (İsim)
Sunum - I Admired His Presentation. (Onun Sunumuna Bayıldım.)
2156) Recognition; (İsim)
Tanıma, Tanınma, Tanınırlık - She Glanced At Me But There Was No Recognition. (Bana Bakış Attı Ancak Tanıdığında Dair Bir İşaret Yoktu.)
2483) Soviet; (İsim)
Sovyet Rusya İdare Meclisi - The Soviet Union Collapsed İn 1991. (Soveyt Birliği 1991 Yılında Dağıldı.)
1816) Onion; (İsim)
Soğan - Chop The Onions Finely. (Soğanları İnce İnce Doğra.)
2589) Super; (Sıfat)
Süper, Müthiş, Çok Güzel, Birinci Sınıf - We Had A Super Time İn Spain. (İspanya'da Müthiş Zaman Geçirdik.)
2612) Sweep; (Fiil)
Süpürmek, Önüne Katmak, Sürüklenmek - She Swept The Room. (O, Odayı Süpürdü.)
2502) Sport; (İsim)
Spor - I Am Not İnterested İn Sport. (Sporla İlgilenmiyorum.)
2524) Status; (İsim)
Statü, Konum, Durum, Hal, Mevki - She Married A Man With A High Social Status. (Sosyal Statüsü Yüksek Olan Bir Adamla Evlendi.)
1585) Maintain; (Fiil)
Sürdürmek, Devam Ettirmek, Bakmak, Bakım Yapmak - Azerbaijan And Turkey Have Always Maintained Close Relations. (Azerbaycan Ve Türkiye Daima Yakın İlişkilerini Sürdürmüşlerdir.)
1815) Ongoing; (Sıfat)
Süregelen, Devam Eden - There İs An Ongoing Discussion Between Two Countries. (İki Ülke Arasında Devam Eden Bir Müzakere Var.)
2545) Strategy; (İsim)
Strateji, Taktik - He Was A Total Genius When İt Came To Military Strategy. (Konu Askeri Strateji Olunca Tam Bir Dahiydi.)
2544) Strategic; (Sıfat)
Stratejik - Cameras Were Set Up At Strategic Points. (Kameralar Stratejik Noktalara Yerleştirildi.)
1654) Milk; (İsim)
Süt - Can You Buy A Bottle Of Milk? (Bir Şişe Süt Alabilir Misin?)
2653) Temperature; (İsim)
Sıcaklık, Isı, Isı Derecesi - The Temperature Will Rise 5 Degrees. (Sıcaklık Beş Derece Artacak.)
2561) Studio; (İsim)
Stüdyo, Stüdyo Daire, Atöyle - They Are Recording A Song İn The Studio. (Stüdyoda Şarkı Kayda Alıyorlar.)
2567) Submit; (Fiil)
Sunmak, Vermek,Arz Etmek, İleri Sürmek, Boyun Eğmek - She Refused To Submit To Threats. (Tehditlere Boyun Eğmeyi Reddetti.)
1800) Offense; (İsim)
Suç, Gücenme, Dargınlık, Kırgınlık - I Am Sorry I Meant No Offense. (Afedersin, Gücendirmek İstememiştim.)
2611) Swear; (Fiil)
Sövmek, Küfür Etmek, Yemin Etmek - I Swear I Will Never Leave You. (Yemin Ederim Seni Asla Terketmeyeceğim.)
2305) Say;)
Söylemek, Demek - I Didn't Believe Even A Single Word He Said. (Söylediği Tek Bir Söze Bile İnanmadım.)
2501) Spokesman; (İsim)
Sözcü, Konuşmacı - A Spokesman For The Government Answered The Questions. (Hükümet Sözcüsü Soruları Yanıtladı.)
2960) Word; (İsim)
Sözcük, Kelime, Söz - Do You Know The Words To This Song? (Bu Şarkının Sözlerini Biliyor Musun?)
2451) So-Called; (Sıfat)
Sözde, Adlı - How These So Called İmprovements Helped The Local Community? (Bu Sözde Gelişmeler Yerel Halka Nasıl Yardımcı Oldu?)
2594) Supposed; (Sıfat)
Sözde, Varsayılan, Farzedilen - When Did This Supposed Story Happened? (Bu Sözde Hikaye Ne Zaman Yaşandı?)
1960) Plate; (İsim)
Tabak, Levha, Plaka - Put My Sandwich On A Plate. (Benim Sandviçimi Bir Tabağa Koy.)
2107) Pursue; (Fiil)
Takip Etmek, İzlemek, Peşinde Koşmak - She Wishes To Pursue A Good Career. (Oi İyi Bir Kariyer İzlemek İstiyor.)
2622) Tactic; (İsim)
Taktik - It İs Time To Try Another Tactic. (Şimdi Başka Bir Taktik Deneme Zamanı.)
2780)Truly; (Fiil)
Tamamen, Sahiden, Tam Olarak, Cidden, Samimiyetle, Hakikaten - I Am Truly Sorry That I Made Such A Big Mistake. (Böylesine Büyük Bir Hata Yaptığım İçin Hakikaten Çok Üzgünüm.)
2629) Tank; (İsim)
Tank, Depo, Hazne - The Fuel Tank Exploded. (Yakıt Tankı Patladı.)
2659) Tension; (İsim)
Tansiyon, Gerilim, Gerginlik - The Tension Between Two Political Leaders İs İncreasing. (İki Siyasi Lider Arasındaki Tansiyon Artıyor.)
2669) Testify; (Fiil)
Tanıklık Etmek, Şahitlik Etmek - There Are Several Witnesse Who Will Testify For The Defence. (Savunma İçin Tanıklık Edecek Bir Sürü Şahit Var.)
2592) Supporter; (İsim)
Taraftar, Destekçi, Yardımcı - He İs A Supporter Of Arsenal. (O, Arsenal Taraftarı.)
2906) Weigh; (Fiil)
Tartmak, Ağırlığında Olmak - How Much Do You Weigh? (Kaç Kilo Ağırlığındasın?)
2230) Resort; (İsim)
Tatil Yeri, Dinlence Yeri, Tatil Merkezi - The Ski Resorts Prices Are Very High. (Kayak Merkezi Fiyatları Çok Yüksek.)
2833) Vacation; (İsim)
Tatil, Boşaltma - We Are On Vacation İn Bodrum Right Now. (Şuan Bodrum'da Tatildeyiz.)
2613) Sweet; (İsim)
Tatlı, Şirin, Şekerleme - The Fruit Juice İs Too Sweet For Me. (Meyve Suyu Benim İçin Çok Tatlı.)
2301) Satisfy; (Fiil)
Tatmin Etmek, Memnun Etmek, Doyurmak - Her Success Didn't Satisfy Everyone. (Onun Başarısı Herkesi Memnun Etmedi.)
2300) Satisfaction; (İsim)
Tatmin, Memnuniyet, Doygunluk - She Had The Satisfcation Of Seeing Her Book İs Loved. (Kitabının Sevilmiş Olmasından Memnuniyet Duydu.)
1874) Pan; (İsim)
Tava, Tepsi - Melt The Butter İn A Pan. (Yağı Bir Tavanın İçinde Erit.)
2158) Recommend; (Fiil)
Tavsiye Etmek, Önermek - Can You Recommend A Good Restaurant? (İyi Bir Restoran Tavsiye Edebilir Misin?)
2159) Recommendation; (İsim)
Tavsiye, Öneri - We Chose The Hotel On Their Recommendation. (Onların Tavsiyesi Üzerine Oteli Seçtik.)
1598) Manner; (İsim)
Tavır, Davranış, Tutum,Yöntem - His Manner Was Agressive. (Agrasif Bir Tutumu Vardı.)
2535) Stone; (İsim)
Taş, Çekirdek (Meyve) - She Threw A Stone To The Window. (Pencereye Taş Fırlattı.)
2091) Provider; (İsim)
Tedarik Eden Kimse, Sağlayıcı, Aile Geçindiren Kimse - He İs The Family's Sole Provider.
2703) Threaten; (Fiil)
Tehdit Etmek, Korkutmak, Gözdağı Vermek - The Attacker Threatened Them With A Gun. (Saldırgan Onları Tabanca İle Tehdit Etti.)
2702) Threat; (İsim)
Tehdit, Gözdağı, Korkutma - There İs A Real Threat Of War. (Gerçek Bir Savaş Tehditi Var.)
2916) Wheel; (İsim)
Tekerlek, Çark - The Wheels Got All Muddy. (Tekerlekler Çamur Olmuştu.)
2080) Propose; (Fiil)
Teklif Etmek, Önermek, İleri Sürmek - What Would You Propose? (Sen Ne Önerirdin?)
2079) Proposal; (İsim)
Teklif, Öneri, Evlenme Teklifi - His Proposal Was Rejected. (Onun Teklifi Reddedildi.)
2644) Technical; (Sıfat)
Teknik - They Offer Free Technical Support. (Onlar, Ücretsiz Teknik Destek Sunuyorlar.)
2645) Technique; (İsim)
Teknik, Yöntem, Fen - We've İmproved Our Marketing Techiques. (Pazarlama Tekniklerimizi Geliştirdik.)
2646) Technology; (İsim)
Teknoloji - Modern Technology Has Made Our Lives More Comfortable. (Modern Teknoloji, Hayatlarımızı Daha Rahat Bir Hale Getirdi.)
2208) Repeatedly; (Zarf)
Tekrar Tekrar, Durmadan, Defalarca - He Said The Song Repeatedly. (Şarkıyı Tekrar Tekrar Söyledi.)
2207) Repeat; (Fiil)
Tekrarlamak, Yinelemek, Tekrar Etmek - Can You Repeat İt Again? (Birkez Daha Tekrar Edebilir Misin?)
2650) Telescope; (İsim)
Teleskop - We Looked At The Stars Through A Telescope. (Bir Teleskop İle Yıldızları İzledik.)
2651) Television; (İsim)
Televizyon - Please Turn Off The Television. (Lütfen Televizyonu Kapat.)
2787)Tv; (İsim)
Televizyon - What's On Tv Tonight? (Bu Gece Televizyondane Var?)
2681) Theme; (İsim)
Tema, Madde, Konu - The Basic Team Of The Article İs Climate Change. (Bu Makalenin Ana Teması İklim Değişikliğidir.)
2254) Rid; (Fiil)
Temizlemek, Defetmek, Başından Atmak, Kurtulmak - He Wants To Rid Of His Old Car. (Eski Arabasından Kurtulmak İstiyor.)
2213) Represent; (Fiil)
Temsil Etmek, Simgelemek, Anlatmak - The European Union Represents 28 Countries. (Avrupa Birliği 28 Ülkeyi Temsil Ediyor.)
2214) Representation; (İsim)
Temsil, Temsilcilik - We Made A Representation To The Public. (Halka Bir Temsil Sergiledik.)
2215) Representative; (Sıfat)
Temsilci, Temsili - The Committee İncludes Representatives From İndustry. (Komitede Sanayiden De Temsilciler Var.)
2658) Tennis; (İsim)
Tenis - We Are Going To Play Tennis At The Weekend. (Haftasonu Tenis Oynayacağız.)
2684) Theory; (İsim)
Teori, Kuram - According To The Theory Of Relativity, Nothing Can Travel Faster Than Light. (İzafiyet Teorisine Göre Işıktan Daha Hızlı Giden Bir Şey Yoktur.)
2733) Top; (İsim)
Tepe, En Üst, Zirve, Üst Parça (Kıyafet) - Put The Book On The Top Shelf. (Kitabı En Üst Rafa Koy.)
2139) React; (Fiil)
Tepki Göstermek, Reaksiyon Göstermek , Tepkimek - Don't React Quickly, First Listen. (Hemen Tepki Gösterme, Öncelikle Dinle.)
2140) Reaction; (İsim)
Tepki, Reaksiyon, Tepkime - What Was Your Father's Reaction To The News? (Babanın Haberlere Tepkisi Ne Oldu?)
2685) Therapy; (İsim)
Terapi, Tedavi, İyileştirme - She Underwent Drug Theraphy. (O, İlaç Tedavisi Gördü.)
2018) Prefer; (Fiil)
Tercih Etmek, Yeğlemek - I Prefer My Coffee With Milk. (Kahvemi Sütlü Tercih Ederim.)
2019) Preference; (İsim)
Tercih, Yeğleme - It's A Personal Preference. (Bu Kişisel Bir Tetrcih.)
2665) Terror; (İsim)
Terör, Dehşet - The People Escaped From Terror İn Their Land. (İnsanlar Ülkelerindeki Terörden Kaçtılar.)
2667) Terrorist; (İsim)
Terörist - The Terrorists Released The Hostages. (Teröristler Rehineleri Serbest Bıraktı.)
2666) Terrorism; (İsim)
Terörizm - The Government İs Fighting Against Terrorism. (Hükümet Terorizme Karşı Savaşıyor.)
2072) Promote; (Fiil)
Teşvik Etmek, Desteklemek, Terfi Ettirmek, Yüceltmek - They Developed New Policies To Promote Economic Growth. (Ekonomik Büyümeyi Teşvik Etmek İçin Yeni Politikalar Geliştirdiler.)
1534) Lifestyle; (İsim)
Yaşam Biçimi - Regular Exericise İs A Part Of Healthy Lifestyle. (Düzenli Egzersiz, Sağlıklı Yaşam Biçimin Bir Parçasıdır.)
2794)Typical; (Sıfat)
Tipik, Karakteristik - This İs A Typical Example Of English Poetry. (Bu, İngiliz Şiirinin Tipik Bir Örneği.)
2678) Theater; (İsim)
Tiyatro - I Used To Go To The Theater Every Month. (Eskiden Her Ay Tiyatroya Giderdim.)
2336) Seed; (İsim, Fiil)
Tohum, Döl F.: Tohumlamak, Çekirdeğini Çıkarmak - These Fruits Can Be Grown From Seed. (Bu Meyveler Tohumdan Yetişebilirler.)
2736)Total; (İsim)
Toplam, Toplamı, Tutar - How Much Money Did You Spend İn Total? (Toplamda Kaç Para Harcadın?)
1636) Meeting;
Toplantı, Buluşma , Karşılaşma - That Was Such A Boring Meeting That I Didn't Listen To Anyone. (O Kadar Sıkıcı Bir Toplantıydı Ki Kimseyi Dinlemedim.)
2454) Society; (İsim)
Toplum, Topluluk, Dernek, Cemiyet, - Racism Exists At All Levels Of Society. (Irkçılık, Toplumun Her Düzeyinde Mevcut.)
2009) Powder; (İsim)
Toz, Pudra - Mix The Chili Powder With A Cup Of Water. (Çili Tozunu Bir Pardak Su İle Karıştırın.)
2753)Traffic; (İsim)
Trafik, Gidiş Geliş, Kaçakçılık - We Were Stuck İn Traffic And Missed Our Flight. (Trafiğe Sıkıştık Ve Uçağımızı Kaçırdık.)
2759)Transferable; (Sıfat)
Transfer Edilebilir, Devredilebilir - This Ticket İs Not Transferable. (Bu Bilet Devredilemez.)
2580) Sufficient; (Sıfat)
Yeterli, Kafi, Elverişli - There İs No Sufficient Food For Everyone. (Herkes İçin Yeteri Kadar Yiyecek Yok.)
2542) Strange; (Sıfat)
Tuhaf, Garip, Acayip, Yabancı - A Strange Thing Happened İn The Movie. (Filmde Tuhaf Bir Şey Oldu.)
2789)Twenty; (İsim)
Yirmi - She Married At Her Twenty. (O, Yirmi Yaşında Evlendi.)
2741)Tourist; (İsim)
Turist - This Place İs A Popular Tourist Destination. (Burası Popüler Bir Turist Çeken Yer.)
2742)Tournament; (İsim)
Turnuva, Yarışma - She Attended The Tennis Tournament. (O, Tenis Turnuvasına Katıldı.)
1945) Pie; (İsim)
Turta,Tart, Pasta - Do You Want More Apple Pie? (Daha Fazla Elmalı Turta İster Misin?)
1894) Passion; (İsim)
Tutku, Hırs, İhtiras - He Has A Passion For Painting. (Resim Yapmaya Tutkusu Var.)
2050) Prisoner; (İsim)
Tutuklu, Esir, Tutsak, Mahpus - He Was Taken Prisoner By The Enemy Soldiers İn The War. (O, Savaşta Düşman Askerleri Tarafından Esir Alındı.)
2294) Salt; (İsim)
Tuz - Pass The Salt Please. (Tuzu Uzatır Mısın Lütfen.)
2008) Poverty; (İsim)
Yoksulluk, Fakirlik, Sefalet - There İs An Extreme Poverty İn This Region. (Bu Bölgede Aşırı Bir Yoksulluk Mevcut.)
2785)Tunnel; (İsim)
Tünel, İçgeçit - We Went Through The Tunnel. (Tünelin İçinden Geçtik.)
2784)Tube; (İsim)
Tüp, Boru, Tünel - Can You Buy A Tube Of Toothpaste? (Bir Tüp Diş Macunu Alabilir Misin?)
2490) Species; (İsim)
Tür, Cins - There Are Many Species Of Birds. (Birçok Kuş Türü Vardır.)
2721) Tobacco; (İsim)
Tütün - Tobacco Advertising Has Been Banned. (Tütün Reklamı Yasaklandı.)
1941) Physician; (İsim)
Tıp Adamı, Doktor, Hekim - She İs Not A Dentist, She İs A Physician. (O Diş Hekimi Değil, O Bir Doktor.)
2138) Reach; (Fiil)
Ulaşmak, Uzanmak, Yetmek, Varmak, Erişmek - I Hope This Letter Reaches You As Quick As Possible. (Umarım Bu Mektup Sana Mümkün Olduğu Kadar Hızlı Sürede Ulaşır.)
2764)Transportation; (İsim)
Ulaşım,Yer Değiştirme, Aktarım, Ulaştırma, Taşıma, Taşımacılık, Nakliye - The Transposition System Made Our Job Easier. (Yer Değiştirme Sistemi İşimizi Daha Kolaylaştırdı.)
2262) Road; (İsim)
Yol, Cadde - The House İs On A Very Busy Road. (Ev, Çok İşlek Bir Yol Üzerinde.)
1897) Path; (İsim)
Yol, Keçiyolu, Patika - We Walked Along A Narrow Path. (Dar Bir Patika Boyunca Yürüdük.)
2880) Wake; (Fiil)
Uyanmak, Canlanmak, Uyanık Kalmak - I Usually Wake Late On Weekends. (Haftasonları Genelde Geç Uyanırım.)
2887) Warn; (Fiil)
Uyarmak, İkaz Etmek - I Tried To Warn You But You Didn't Listen. (Seni Uyarmaya Çalıştım Ancak Dinlemedin.)
2888) Warning; (İsim)
Uyarı, İkaz, İhtar - There Were No Adequate Warning Table On The Road. (Yolda Yeterince Uyarı Tabelası Yoktu.)
2299) Satellite; (İsim)
Uydu - The Moon İs A Satellite Of Earth. (Ay, Dünyanın Uydusudur.)
2075) Proper; (Sıfat)
Uygun, Münasip, Yakışır, Düzgün - I Think He İs The Proper Person For This Job. (Bence O, Bu İş İçin Uygun Kişi.)
2484) Space; (İsim)
Uzay, Aralık, Boşluk, Açıklık, Mekan - She Was The First Woman İn Space. (O, Uzaydaki İlk Kadındı.)
2489) Specialist; (İsim)
Uzman, Uzman Doktor - You Need Some Specialist Advice. (Senin Biraz Uzman Tavsiyesine İhtiyacın Var.)
1561) Long-Term; (Sıfat)
Uzun Vadeli, Uzun Süreli - The Public İs Complaning About Long Term Unemployment. (Halk, Uzun Süreli İşsizlikten Yakınıyor.)
2628) Tall; (Sıfat)
Uzun, Boylu Boslu, Servi Boylu - He İs Tall And Thin. (O, Uzun Ve Zayıf.)
1523) Length; (İsim)
Uzunluk, Boy, Süre - Meter İs A Measure Of Length. (Metre, Bir Uzunluk Ölçüsüdür.)
2834) Valley; (İsim)
Vadi - The Valley İs 20 Km Away. (Vadi 20 Km Uzaklıkta.)
2897) Wealth; (İsim)
Varlık, Servet, Zenginlik, Bolluk - His Personel Wealth İs Around 200 Million Dollars. (Onun Kişisel Serveti 200 Milyon Dolar Civarında.)
2898) Wealthy; (Sıfat)
Varlıklı, Zengin, Servet Sahibi - Switzerland İs A Wealthy Country. (İsviçre Zengin Bir Ülkedir.)
2838) Variation; (İsim)
Varyasyon, Farklılık, Çeşitlilik, Değişme, Dönüşme - There Are Many Diffrent Cooking Variation Of This Meal. (Bu Yemeğin Çok Farklı Pişirme Yöntemleri Var.)
2706)Through; (Edat)
Vasıtasıyla, Aracılığıyla, Yoluyla, Boyunca, Başından Sonuna Dek, ... Nedeniyle - Go Through This Way, And You Will See The Hospital On Your Right. (Bu Yol Boyunca Git, Sağ Tarafında Hastaneyi Göreceksin.)
1989) Porch; (İsim)
Veranda, Sundurma , Portik - We Had Our Breakfast On The Porch. (Kahvaltımızı Verandada Ettik.)
2846) Version; (İsim)
Versiyon, Sürüm - Thre Are Two Versions Of The Game. (Oyunun İki Sürümü Var.)
2854) Video; (İsim)
Video - We Watched Their Wedding Videos. (Onların Düğün Videolarını İzledik.)
2894) Way; (İsim)
Yol, Yön, Taraf, Yöntem - Which Way Did John Go? (John Hangi Taraftan Gitti?)
2864) Virus; (İsim)
Virüs - There İs A Virus İnfection İn His Body. (Vücudunda Virüs İltihabı Var.)
2555) Stroke; (İsim)
Vuruş, İnme, Felç - What A Beautiful Stroke! (Ne Kadar Güzel Bir Vuruş!)
1893) Passenger; (İsim)
Yolcu, Gezgin - The Train Was Full Of Passengers. (Tren Yolcu Doluydu.)
2717) Tired; (Sıfat)
Yorgun, Bitkin - I Am Too Tired Even To Think. (Düşünmek İçin Bile Çok Yorgunum.)
2917) When; (Zarf, Bağlaç)
Zf.: Ne Zaman Bağ.: -Dığında/-Diğinde, -Dığı Zaman, -İken, -Inca - When You Prepare The Meal, Please Call Us. (Yemeği Yaptığın Zaman Bizi Ara Lütfen.)
2919) Where; (Zarf, Bağlaç)
Zf.: Nereye, Nerede Bağ.: -Dığı Yerde - Where Do You Want To Go For Dinner? (Akşam Yemeği İçin Nereye Gitmek İstersiniz?)
2930) Why; (Zarf, İsim)
Zf.: Niçin, Neden, Niye İ.: Sebep - Why Are You So Sad? (Neden Böyle Üzgünsün?)
1833) Or; (Bağlaç)
Ya Da, Veya, Yoksa, Ya - There Are People Who Don't Have Homes, Jobs Or Family. (Evi, İşi Ya Da Ailesi Olmayan İnsanlar Var.)
2543) Stranger; (İsim)
Yabancı - I Am Stranger İn This Country. (Ben Bu Ülkede Yabancıyım.)
2273) Roughly; (Zarf)
Yaklaşık Olarak, Kabaca, Aşağı Yukarı - Sales Are Up By Roughly 20%. (Satışlar Yaklaşık Olarak %20 Oranında Arttı.)
1730) Nearby; (Zarf)
Yakında - The Car İs Parked Nearby. (Araba Yakında Park Edili.)
1532) Lie; (Fiil, İsim)
Yalan Söylemek, Uzanmak İ.: Yalan, Yatış - The Cat İs Lying By The Fire. (Kedi, Ateşin Yanında Uzanıyor.)
1952) Pitch; (Fiil, İsim)
Yalpalamak, Sendelemek, Zift Dökmek, Yola Taş Döşemek İ.: Saha, Alan, Zift - Football İs Played On The Grass Pitch. (Futbol Çim Sahada Oynanır.)
2171) Reflection; (İsim)
Yansıma, Akis, Etki, Düşünce - Your Clothes Are Often A Reflection Of Your Personality. (Kıyafetleriniz Çoğunlukla Kişiliğinizi Yansıtır.)
2170) Reflect; (Fiil)
Yansıtmak, İfade Etmek, Belirtmek - His Face Was Reflected İn The Mirror. (Yüzü Aynaya Yansımıştı.)
1590) Maker; (İsim)
Yapan, Yapıcı, Yapımcı - He İs An Excellent İnstrument Maker. (O, Mükemmel Bir Entstrüman Yapıcısıdır.)
1589) Make; (Fiil)
Yapmak, Yaptırmak, Yaratmak, Hazırlamak - You Should Make Your Plans Before Christmas. (Noel'den Önce Planlarını Yapmalısın.)
2297) Sanction; (İsim)
Yaptırım, Onaylama, Müsaade, Teyit - The Economic Sanctions Have Been Lifted. (Ekonomik Yaptırımlar Kaldırıldı.)
2726) Tomorrow; (Zarf)
Yarın - We Are Leaving From Paris Tomorrow. (Paris'ten Yarın Ayrılıyoruz.)
1520) Legislation; (İsim)
Yasa, Tüzük, Kanunlar, Mevzuat, Yasama - The Legislation İs Still İn Draft Form. (Yasa Hala Taslak Halinde.)
1518) Legal; (Sıfat)
Yasal, Meşru, Kanuni, Tüzel - Drug Use İs Not Legal İn Most Of The Countries. (Uyuşturucu Kullanımı Çoğu Ülkede Yasal Değil.)
2441) Slowly; (Zarf)
Yavaşça, Yavaş Yavaş - Could You Speak More Slowly Please. (Lütfen Daha Yavaş Konuşur Musun?)
2933) Widepread; (Sıfat)
Yaygın - Alcohol Problems Are Quite Widespread İn The Society. (Alkol Problemleri Toplumda Oldukça Yaygın.)
2932) Widely; (Zarf)
Yaygın Biçimde, Büyük Oranda, Geniş Bir Şekilde, İyice, Geniş Çapta, Geniş Ölçüde - The Proposal Was Widely Accepted. (Teklif Büyük Oranda Kabul Edildi.)
2504) Spread; (Fiil)
Yaymak, Yayılmak, Bulaşmak - The Disease Spreads Easily. (Hastalık Hızlı Bir Şekilde Yayılıyor.)
2098) Publication; (İsim)
Yayım, Yayımlama, Yayınlama, Basılma - She Celebrated Her First Novel's Publication. (İlk Kitabının Yayımlanmasını Kutladı.)
2101) Publisher; (İsim)
Yayınevi, Yayımcı, Yayıncı Editör - She Ordered A Book From A Publisher İn Germany. (Almanya'daki Bir Yayın Evinden Kitap Sipariş Ettiler.)
2100) Publish; (Fiil)
Yayınlamak, Yayımlamak, Kamuoyuna Açıklamak - The First Edition Was Publised İn 2005. (İlk Basımı 2005'te Yayımlanmıştı.)
2586) Summer; (İsim)
Yaz Mevsimi, Yazlık - This Tree Blossoms İn The Late Summer. (Bu Ağaç Yazın Sonlarında Çiçeklenir.)
2976) Writer; (İsim)
Yazar - The Writer Expresses Himself Correctly İn Turkish. (Yazar, Kendini Türkçe'de Doğru Şekilde İfade Edebiliyor.)
2793)Type; (Fiil, İsim)
Yazmak, Daktilo İle Yazmak İ.: Cins, Tür, Tip, Sınıf - Bungalows Are A Type Of House. (Bungalowlar Bir Tür Evdir.)
2975) Write; (Fiil)
Yazmak, Yazı Yazmak, Kaleme Almak - The Tecaher Wrote The Answers On The Board. (Öğretmen Cevapları Tahtaya Yazdı.)
2456) Software; (İsim)
Yazılım - Will This Software Run On My Machine? (Bu Yazılım Benim Makinemde Çalışacak Mı?)
2977) Writing; (İsim)
Yazım, Yazma, Yazı - He İs Professional On Reading Of Ancient Writing. (O Eski Yazı Okuma Konusunda Uzman.)
2364) Seven; (İsim)
Yedi Rakamı - There Are Seven Days İn A Week. (Bir Haftada Yedi Gün Var.)
2621) Tablespoon; (İsim)
Yemek Kaşığı, Çorba Kaşığı - Add Two Tablespoon Of Flour. (İki Yemek Kaşığı Un Ekle.)
2155) Recipe; (İsim)
Yemek Tarifi - What İs The Recipe Of This Soup? (Bu Çorbanın Tarifi Nedir?)
1748) New; (Sıfat)
Yeni, Taze - I Bought A New Computer Last Week. (Geçen Hafta Yeni Bilgisayar Aldım.)
1749) Newly; (Zarf)
Yeni, Yakın Zamanlarda,Geçenlerde - Newly Married Couple İs Waiting A Baby. (Yeni Evli Çift Bebek Bekliyor.)
2240) Restore; (Fiil)
Yenileştirmek, İyileştirmek, Restore Etmek - They Restored The Old Church. (Eski Kiliseyi Restore Ettiler.)
2209) Replace; (Fiil)
Yer Değiştirmek, Yerine Geçmek, Yenisiyle Değiştirmek - They Say Computers Will Replace Human's Workforce. (Bilgisayarların İnsan Çalışma Gücünün Yerine Geçeceğini Söylüyorlar.)
1558) Location; (İsim)
Yer, Mevki, Konum - What İs The Exact Location Of The Plain? (Uçağın Kesin Konumu Nedir?)
1556) Local; (Sıfat)
Yerel, Lokal, Yöresel - It İs Difficult To Understand The Local Dialect. (Yerel Lehçeyi Anlamak Zor.)
1557) Locate; (Fiil)
Yerini Bulmak, Tespit Etmek, Yerleştirmek - Police Couldn't Locate The Suspect. (Polis, Şüphelinin Yerini Tespit Edemedi.)
2363) Settlement; (İsim)
Yerleşim, Mesken, Yerleştirme, Tasfiye, Anlaşma - She Signed The Divorce Settlement. (Boşanma Anlaşmasını İmzaladı.)
2362) Settle; (Fiil)
Yerleşmek, Oturmak, Konmak, Çökeltmek (Sıvının İçindeki Katı Maddeleri) - The Cat Settled İtself On The Couch. (Kedi Kanepeye Oturdu.)
1501) Lay; (Fiil, İsim, Sıfat)
Yerleştirmek,Koymak, Sermek, Sunmak, İleri Sürmek, Yatmak, Sevişmek, Yumurtlamak İ.: Yatma, Durum, Konum, Sevişme S.: Meslekten Olmayan - She Laid The Baby On İts Cradle. (Bebeği Beşiğine Yatırdı.)
1725) Native; (Sıfat)
Yerli - This İsland İs Mostly Populated By Native Americans. (Bu Adada Çoğunlukla Yerli Amerikalılar Yaşıyor.)
2626) Talent; (İsim)
Yetenek, Kabiliyet, Hüner, Marifet - She İs A Great Talent. (O Büyük Bir Yetenek. )
2455) Soft; (Sıfat)
Yumuşak, Cıvık, Hassas - The Grass Was Soft And Springy. (Çimler Yumuşak Ve Canlıydı.)
1597) Manager; (İsim)
Yönetici, İdareci, Müdür - Our Manager Set A Meeting Yesterday. (Müdürümüz Dün Toplantı Düzenledi.)
1595) Manage; (Fiil)
Yönetmek, İdare Etmek, Çekip Çevirmek - He Managed This Project Successfully. (Bu Projeyi Başarı İle Yönetti.)
1629) Mechanism; (İsim)
Yöntem, Mekanizma, Düzenek - He Captured The Control Mechanism.(Kontrol Mekanizmasını Ele Geçirdi.)
1649) Method;
Yöntem, Tarz, Usul, Metot - He Developed A New Method To Solve The Problem. (Problemi Çözmek İçin Yeni Bir Metot Geliştirdi.)
2595) Supreme; (Sıfat)
Yüce, En Büyük, Ulu, Yüksek - He İs The Member Of Supreme Court. (O, Yüksek Mahkeme Üyesidir.)
1912) Percentage; (İsim)
Yüzde, Hisse, Yüzdelik - What Percentage Of The Population İs Under 18? (Nüfusun Yüzde Kaçı 18 Yaşın Altında?)
2981) Year; (İsim)
Yıl, Sene - The Museum İs Open All Year Round. (Müze Tüm Yıl Boyunca Açık.)
2517) Star; (İsim)
Yıldız , Ünlü - You Are Shining Like A Star. (Bir Yıldız Gibi Parlıyorsun.)
2853) Victory; (İsim)
Zafer, Galibiyet - The Team's Victory Made Everyone Happy. (Takımın Galibiyeti Herkesi Sevindirdi.)
2253) Rich; (Sıfat)
Zengin, Verimli, Besleyici - They Are One Of The Richest Families İn The World. (Onlar, Dünyanın En Zengin Ailelerinden Biri.)
2470) Somewhere; (Zarf, Zamir)
Zf.: Bir Yere, Bir Yerde Zm.: Bir Yer - Let's Go Somewhere Silent. (Sessiz Bir Yere Gidelim.)
2707) Throughout; (Zarf, Sıfat)
Zf.: Boyunca, Baştan Aşağı, Tamamıyla, Süresince S.: Baştan Başa - The House Was Painted Yellow Throughout. (Ev Baştan Aşağı Sarıya Boyandı.)
2450) So;
Zf.: Böyle,Öyle, Bu Kadar, Demek Ki, Dolayısıyla, Bu Yüzden, Bundan Dolayı Bağ.: Ve , İçin, Öyleki - We Have So Much To Do. (Yapacak Çok Şeyimiz Var.)
1539) Likely; (Zarf, Sıfat)
Zf.: Büyük İhtimalle, Muhtemelen S.: Olası, Muhtemel - Tickets Are Likely To Be Expensive. (Biletler Muhtemelen Pahalıdır.)
2744)Towards; (Zarf, Edat)
Zf.: Doğru, -E Yönelik, Karşı Ed.: Tarafına Doğru - He Was Friendly And Kind Towards Me. (Bana Karşı Arkadaş Canlısı Ve Kibardı.)
2953) Without; (Zarf, Edat)
Zf.: Haricen, -Meksizin Ed.: -Meden, Olmaksızın , -Sız/-Siz - I Don't Go Anywhere Without You. (Sensiz Hiçbir Yere Gitmem.)
2991) Yet; (Zarf, Bağlaç)
Zf.: Henüz, Daha, Şimdiden, Gerçi, Yine De Bağ.: Ancak, Oysa - Are You Ready? Not Yet. (Hazır Mısın? Henüz Değilim.)
1910) Per; (Zarf, Edat)
Zf.: Her Ed.: Her Biri İçin, Başına - How Much İs The Average Wage Per Hour? (Saat Başı Ortalama Ücret Ne Kadar?)
2918) Whenever; (Zarf, Bağlaç)
Zf.: Herhangi Bir Zamanda Bağ.: Her Ne Zaman, Ne Zamanki, Her ....-Dığında - You Can Come To Me Whenever You Want. (Ne Zaman İstersen Bana Gelebilirsin.)
1716) Myself; (Zarf, Zamir)
Zf.: Kendim Zm.: Bizzat, Kendim, Kendimi - I Can't Express Myself İn French Very Well. (Fransızca'da Kendimi Çok İyi İfade Edemiyorum.)
1852) Outside; (Zarf, İsim, Sıfat, Edat)
Zf.:Dışarı, Dıştan, Dışarıya İ.: Dış, Dış Taraf S.: Dış, Dışarıdaki, Harici Ed.:Dışında, Dışına - You Can't Open The Window From The Outside. (Pencereyi Dışarıdan Açamazsın.)
2417) Since; (Zarf, Edat)
Zf.:Ondan Sonra, O Zamandan Beri Ed.:-Den Beri, -Den Dolayı, İçin - I Haven't Eaten Anything Since Breakfast. (Kahvaltıdan Beri Bir Şey Yemedim.)
2686) There; (Zarf, Ünlem)
Zf: Orada, Oraya, Orası Ünl.: Şurada, İşte... - There Are Our Friends Over There. (Orada Bizim Arkadaşlarımız Var.)
2587) Summit; (İsim)
Zirve, Tepe, Uç Nokta, Zirve Toplantısı - We Finally Reached The Summit. (Sonunda Zirveye Ulaştık.)
2868) Visitor; (İsim)
Ziyaretçi - We Have Got Visitors From Abroad. (Yurtdışından Ziyaretçilerimiz Var.)
2697) This; (Zamir, Zarf)
Zm.: Bu, Bunu, Buna Zf.: Bu Kadar, Böylesine - Is This Your Bag? (Bu Senin Çantan Mı?)
1755) Nobody; (Zamir, İsim)
Zm.: Hiç Kimse İ.: Hiç - Nobody Knew What To Say. (Hiç Kimse Ne Diyeceğini Bilmiyordu.)
1759) None; (Zamir, Zarf)
Zm.: Hiçbirisi, Hiç Kimse Zf.: Asla, Hiçbir Zaman - None Of You Will Leave This Area. (Hiçbiriniz Bu Bölgeden Ayrılmayacaksınız.)
1859) Own; (Zamir, Fiil, Sıfat)
Zm.: Kendi, Kendinin F.: Sahip Olmak S.: Özel - Is That Your Own Car? (Bu Senin Kendi Araban Mı?)
2926) Who; (Zamir, Bağlaç)
Zm.: Kim, Kimi, Kime Bağ.: Ki O, -Dığı - Who İs Your Sister? (Senin Kız Kardeşin Kim?)
2928) Whom; (Zamir, Bağlaç)
Zm.: Kimi, Kim, Kime Bağ.: -Dığı/-Diği - Whom Did They İnvite To The Wedding? (Düğüne Kimleri Davet Ettiler?)
2676) That; (Zamir, Bağlaç)
Zm.: O, Şu Zf.: Bu Kadar, O Kadar Bağ.: Diye, -Dığı/-Diği, Ki - Look At That Man! (Şu Adama Bak!)
2739)Tough; (Sıfat)
Zor, Zorlu, Güçlü, Sağlam,Çetin, Sert - It Was A Though Decision To Make. (Vermesi Zor Bir Karardı.)
1783) Obligation; (İsim)
Zorunluluk, Mecburiyet, Mükellefiyet - Paying Taxes İs Our Legal Obligation. (Vergi Vermek Bizim Yasal Zorunluluğumuz.)
2708) Throw; (İsim, Fiil)
İ.: Atış, Fırlatma, Atma F.: Fırlatmak, Atmak - Can You Throw Me The Ball? (Bana Topu Atar Mısın?)
2824) Urge; (İsim, Fiil)
İ.: Dürtü F.: Dürtmek, Zorlamak - She Urged Him To Stay. (Onu Kalmaya Zorladı.)
2840) Various; (Sıfat)
Çeşitli, Farklı, Türlü - He Quitted The Job For Various Reasons. (İşini Farklı Nedenlerden Dolayı Bıraktı.)
2073) Prompt; (Sıfat)
Çabuk, Hızlı (Cevap), Seri - She Wrote A Prompt Answer To My Letter. (Mektubuma Hızlı Cevap Yazdı.)
2660) Tent; (İsim)
Çadır - We Pitched Our Tent İn The Woods. (Çadırımızı Ormanlık Alana Kurduk.)
2527) Steal; (Fiil)
Çalmak, Hırsızlık Yapmak - My Wallet Was Stolen. (Cüzdanım Çalındı.)
2964) Works; (İsim)
Çalışmalar, Yapıtlar, Tesis, Fabrika, İş, Atölye - Works Are Going Well. (İşler İyi Gidiyor.)
1949) Pine; (İsim)
Çam, Fıstık Çamı - There Used Be A Pine İn Our Backyard. (Önceden Arka Bahçemizde Bir Çam Ağacı Vardı.)
2376) Sheet; (İsim)
Çarşaf, Levha, Tabaka - I Have Changed The Sheets. (Çarşafları Değiştirdim.)
2267) Roof; (İsim)
Çatı, Dam - The Cat Climbed The Roof. (Kedi Çatıya Tırmandı.)
2637) Tea; (İsim)
Çay - Would You Like Tea Or Coffee? (Çay Mı İstersin Kahve Mi?)
2643) Teaspoon; (İsim)
Çay Kaşığı - Add One Teaspoon Of Salt. (Bir Çay Kaşığı Tuz Ekle.)
2102) Pull; (Fiil)
Çekmek, Asılmak, Yolmak, Kürek Çekmek, Kenara Parketmek - Pull Your Chair Nearer The Table. (Sandalyeni Masanınn Daha Yakınına Çek.)
2528) Steel; (İsim)
Çelik - The Frame İs Made Of Steel. (Çerçeve Çelikten Yapılmış.)
2763)Translate; (Fiil)
Çevirmek, Tercüme Etmek - The Book Has Been Translated İnto 12 Laguages. (Kitap On İki Dile Çevrildi.)
2112) Quarter; (İsim)
Çeyrek, Saatin Dörtte Biri (15 Dk), Çevre, Bölge - I Will Meet You At Quater Past. (Seninle On Beş Dakika Sonra Buluşalım.)
2839) Variety; (İsim)
Çeşit, Çeşitlilik - This Tool Can Be Used İn A Variety Of Ways. (Bu Alet Farklı Çeşitlerde Kullanılabilir.)
2841) Vary; (Fiil)
Çeşitli Olmak, Değişmek, Çeşitlenmek - Class Numbers Vary Between 10-20. (Sınıf Numaraları 10 İla 20 Arasında Değişmektedir.)
1612) Massive; (Sıfat)
Çok Büyük, İri, Ağır , Heybetli - The Explosion Made A Massive Hole İn The Ground. (Patlama, Yerde Çok Büyük Bir Çukur Açtı.)
1705) Multiple; (Sıfat)
Çoklu, Birkaç, Çeşitli - We Made Multiple Copies Of The Page. (Sayfanın Çoklu Fotokopisini Çektik.)
2479) Soup; (İsim)
Çorba, - The Soup İs Not Warm Enough. (Bu Çorba Yeterince Sıcak Değil.)
1588) Majority; (İsim)
Çoğunluk, Çokluk - Majority Of The People İs Happy With Their Lives. (İnsanların Çoğu Hayatlarından Mutlular.)
2831) Usually; (Zarf)
Çoğunlukla, Genellikle, Genelde - I Usually Go To Work By Car. (İşe Genellikle Arabayla Giderim.)
1689) Mostly; (Zarf)
Çoğunlukla, Çoğu Zaman, Daha Çok - This Are Of Africa İs Mostly Desert. (Afrika'nın Bu Alanı Çoğunlukla Çöl.)
2462) Solve; (Fiil)
Çözmek, Halletmek, Çözümlemek, Aydınlatmak - The Detective Solved The Mystery Of The Crime. (Dedektif Suçun Gizemini Aydınlattı.)
2461) Solution; (İsim)
Çözüm, Çözelti - We Need To Find An İmmediate Solution For This Problem. (Bu Problem İçin Acil Bir Çözüm Bulmamız Gerek.)
2206) Remove; (Fiil)
Çıkarmak, Gidermek, Ortadan Kaldırmak, Uzaklaştırmak, Taşımak - Use Soap To Remove The Stain. (Lekeyi Çıkarmak İçin Sabun Kullan.)
1719) Naked; (Sıfat)
Çıplak - The Little Children Ran Naked Through The Beach. (Küçük Çocuklar Plajda Çıplak Halde Koştular.)
1902) Payment; (İsim)
Ödeme, Harcama, Ücret, Maaş - Can I Use Credit Card For Payment? (Ödeme İçin Kredi Kartı Kullanabilir Miyim?)
1627) Measurement; (İsim)
Ölçü, Ölçme, Ölçüm - Do You Know The Exact Measurements Of The Room? (Odanın Tam Ölçülerini Biliyor Musun?)
2037) Previously; (Zarf)
Önceden, Daha Önce - The Building Had Previously Been Used As A Hospital. (Bu Bina Önceden Hastane Olarak Kullanılıyordu.)
2036) Previous; (Sıfat)
Önceki, Önceden Olan, Eski - She Has A Son From A Previous Marriage. (Önceki Evliliğinden Bir Oğlu Var.)
2048) Priority; (İsim)
Öncelik, Kıdemlilik - Club Members Will Be Given Priority. (Kulüp Üyelerine Öncelik Verilecektir.)
2041) Primarily; (Zarf)
Öncelikle, Başlıca, İlk Olarak - This Book İs Primarily Written For Children. (Bu Kitap Öncelikle Çocuklar İçin Yazılmıştır.)
2070) Prominent; (Sıfat)
Öne Çıkan, Belirgin, Önde Gelen(Kimse) - She Played A Prominant Role İn The Projede. (Projede Belirgin Bir Rol Oynadı.)
2406) Significance; (İsim)
Önem, Değer - Does The Symbol Has Any Particular Significance? (Bu Sembolün Özel Bir Önemi Var Mı?)
2408) Significantly; (Zarf)
Önemli Ölçüde - Profits Of Our Company Have İncreased Significantly. (Şirketimizin Karı Önemli Ölçüde Arttı.)
2407) Significant; (Sıfat)
Önemli, Belirgin, Dikkate Değer, Kaydadeğer - The Project Has Shown A Significant İmprovement. (Proje, Önemli Bir Gelişme Gösterdi.)
2570) Substantial; (Sıfat)
Önemli, Varlıklı, Var Olan, Maddi, Büyük Çapta - They Earned Substantial Amount Of Money. ( Büyük Çapta Para Kazandılar.)
2583) Suggestion; (İsim)
Öneri,Önerme, Telkin - Do You Have Any Suggestions? (Bir Önerin Var Mı?)
2081) Proposed; (Sıfat)
Önerilen - The Proposed Plan Was Accepted. (Önerilen Plan Kabul Edildi.)
2582) Suggest; (Fiil)
Önermek, Tavsiye Etmek,Fikir Vermek, İleri Sürmek, Ortaya Atmak - I Suggest That We Go Out To Eat. (Yemeği Dışarda Yemeyi Öneriyorum.)
2017) Predict; (Fiil)
Öngörmek, Tahmin Etmek - Nobody Can Predict What Will Happen İn The Future. (Gelecekte Ne Olacağını Kimse Öngöremez.)
2488) Special; (Sıfat)
Özel, Hususi - What Are Your Special İnterests? (Özel Uğraşlarınız Nelerdir?)
2491) Specific; (Sıfat)
Özel, Özgü, Belirlli - I Gave You Specific İnstructions. (Sana Belirli Yönergeleri Verdim.)
1886) Particularly; (Zarf)
Özellikle - I Enjoyed The Movie, Particularly The Second Half. (Filmi Beğendim, Özellikle De İkinci Yarısını.)
1969) Pm; (İsim)
Öğleden Sonra (Ös) - The Appointment İs At 4 P.M. (Randevu Öğleden Sonra Saat 4'te.)
2560) Student; (İsim)
Öğrenci, Talebe - These Students Are Really Clever. (Bu Öğrenciler Gerçekten Akıllı.)
1511) Learning; (İsim)
Öğrenme, Tahsil, Öğrenim - There İs No End To Learning. (Öğrenmenin Sonu Yoktur.)
1510) Learn; (Fiil)
Öğrenmek - If You Want To Learn A Language, You Should Practice. (Eğer Bir Dili Öğrenmek İstiyorsan, Pratik Yapmalısın.)
2640) Teaching; (İsim)
Öğretme, Öğretim, Öğretmenlik - Teaching At A Primary School İs Funny. (İlkokulda Öğretmenlik Yapmak Eğlenceli.)
2638) Teach; (Fiil)
Öğretmek, Eğitmek, Ders Vermek, Ders Anlatmak, Öğretmenlik Yapmak - John Teaches Them English. (John Onlara İngilizce Öğretiyor.)
2639) Teacher; (İsim)
Öğretmen, Muallim - There İs A Growing Need For Qualified Teachers. (Nitelikli Öğretmen İhtiyacı Artıyor.)
1622) Meal; (İsim)
Öğün, Yemek - What Would You Like To Eat On Your Evening Meal? (Akşam Yemeğinde Ne Yemek İstersiniz?)
2259) Rise; (İsim, Fiil)
İ.: Artış, Zam, Yükselme, Güneşin Doğuşu F.: Yükselmek, Gün Doğmak, Ayağa Kalmak - I Am Going To Ask For A Rise. (Zam İsteyeceğim.)
2038) Price; (İsim)
Ücret, Fiyat, Paha, Bedel - Children Over 12 Must Pay Full Price For The Ticket. (12 Yaşın Üzerindeki Çocuklar Bilet İçin Tam Ücret Ödemek Zorundalar.)
2878) Wage; (İsim)
Ücret, Maaş, Aylık - Wages Will Be Paid On Monday. (Ücretler Pazartesi Günü Ödenecek.)
2217) Reputation; (İsim)
Ün, Şöhret, İtibar - She Soon Acquired A Reputation As A Singer. (Kısa Sürede Şarkıcı Olarak Ün Elde Etti.)
2809)Unit; (İsim)
Ünite, Birim, Birlik, Öğe - The Basic Unit Of Society İs The Family. (Toplumun En Küçük Birimi Ailedir.)
2813)University; (İsim)
Üniversite - Is There A University İn This City? (Bu Şehirde Üniversite Var Mı?)
2914) What; (Ünlem, Sıfat)
Ünl. : Ne S.: Hangi - What Do You Want? (Ne İstiyorsun?)
1754) No; (Ünlem, İsim, Sıfat)
Ünl.: Hayır İ.: Ret S.: Yasak, Hiçbir - She Said "No" To His Propasal. (Evlilik Teklifine "Hayır" Dedi.)
2908) Welcome; (Ünlem, Fiil)
Ünl.: Hoş Geldin, Hoş Geldiniz F.: Konuk Ağırlamak, Hoş Karşılamak - It İs A Pleasure To Welcome You To Our Home. (Sizi Evimizde Ağırlamaktan Memnun Oluruz.)
1809) Okay; (Ünlem, İsim, Sıfat)
Ünl.: Tamam İ.: Tasdik, Onay S.: İyi, Uygun - Okay, I Accept My Mistake. (Tamam, Hatamı Kabul Ediyorum.)
2059) Producer; (İsim)
Üretici, Yapımcı - Italy İs A Famous Cheese Producer. (İtalya Meşhur Bir Penir Üreticisidir.)
2061) Production; (İsim)
Üretim, İmal, Yapım, Ürün - Production Of The New Car Will Start Next December. (Önümüzdeki Aralık Ayında Yeni Arabanın Üretimi Başlayacak.)
2058) Produce; (Fiil)
Üretmek, Yapmak, İmal Etmek , Meydana Getirmek - The Region Produces Over Half Of The Country's Wheat. (Bu Bölge, Ülkenin Buğday Üretiminin Yarısından Fazlasını Karşılıyor.)
2060) Product; (İsim)
Ürün, Verim, Mahsul - We Need New Range Of Products To Sell. ( Satışa Koymak İçin Yeni Ürün Çeşitlerine İhtiyacımız Var.)
2822)Upper; (Sıfat)
Üst, Yukarıdaki - There İs A Scar On His Upper Lip. (Üst Dudağının Üstünde Bir Yara İzi Var.)
1856) Overcome; (Fiil)
Üstesinden Gelmek, Yenmek, Alt Etmek - She Overcame All Difficulties On Her Own. (O, Kendi Başına Tüm Zorlukların Üstesinden Geldi.)
2821)Upon; (Edat)
Üstünde, Üzerinde, Üzerine - They Agreed Upon The Last Decision. (Son Karar Üzerinde Anlaştılar.)
1637) Member;
Üye, Mensup,Eleman - Some Of The Members Were Absent. (Üyelerin Bazıları Yoktu.)
1638) Membership; (İsim)
Üyelik - I Applied For A Membership Of A Charity. (Bir Yardım Derneğinin Üyeliğine Başvurdum.)
1819) Onto; (Edat)
Üzerine, Üstüne - Move The Books Onto The Third Shelf. (Kitapları Üçüncü Rafın Üzerine Çıkar.)
2475) Sorry; (Sıfat)
Üzgün, Hüzünlü, Üzüntülü - Sorry, I Am Late. (Üzgünüm, Geç Kaldım.)
2286) Sad; (Sıfat)
Üzgün, Üzüntülü, Hüzünlü, Üzücü - Don't Be Sad, Everything Will Be Okay. (Üzülme, Her Şey İyi Olacak.)
2704) Three; (İsim)
Üç - She Has Three Brothers. (Onun Üç Oğlan Kardeşi Var.)
2882) Wall; (İsim, Fiil)
İ.,Duvar, Set , Sur F.: Duvarla Çevirmek - I Am Going To Paint The Walls Yellow. (Duvarları Sarıya Boyayacağım.)
2529) Step; (İsim, Fiil)
İ.: Adım, Basamak,Hamle, Üvey F.: Basmak, Adım Atmak, Girmek - He Took A Step Towards Me. (Bana Doğru Bir Adım Attı.)
2509) Stable; (İsim, Sıfat)
İ.: Ahır, Dam S.: İstikrarlı, Sabit, Değişmez, Durağan, Kararlı - She Wants A Stable Relationship. (O, İstikrarlı Bir İlişki İstiyor.)
2191) Relative; (İsim, Sıfat)
İ.: Akraba, Hısım S.: Göreceli, Nispi, İlişkin - I Don't Know Many Of My Distant Relatives. (Uzak Akrabalarımın Çoğunu Tanımıyorum.)
1823) Operating; (İsim, Sıfat)
İ.: Ameliyat, İşletme, Çalıştırma S.: Faaliyet Yürüten - The Patient İs Waiting İn The Operating Room. (Hasta, Ameliyat Odasında Bekliyor.)
2605) Survey; (İsim, Fiil)
İ.: Anket, Araştırma F.: Anket Yapmak, Göz Gezdirmek, İncelemek - We Used Survey Method For Our Research. (Araştırmamız İçin Anket Yöntemini Kullandık.)
1624) Meaning; (İsim, Sıfat)
İ.: Anlam, Mana, Kasıt, Yorum S.: Anlam, Anlamlı, Niyetli - What İs The Meaning Of This Word? (Bu Sözcüğün Anlamı Nedir?)
2804)Understanding; (İsim, Sıfat)
İ.: Anlama, Anlayış, Kavrayış S.: Anlayışlı - The Existence Of God İs Beyond Human Understanding. (Tanrı'nın Varlığı İnsan Kavrayışının Ötesindedir.)
1721)Narrative; (İsim, Sıfat)
İ.: Anlatı, Hikaye, Öykü S.: Öyküsel, Hikaye Tarzında - The Story Contains More Narrative Than Dialogue. (Hikaye, Diyalogdan Çok Anlatı İçeriyor.)
1878) Parent; (İsim, Fiil,Sıfat)
İ.: Anne- Baba, Veli F.: Ebeveynlik Etmek S: Temel, Esas - He İs Not Living With His Parents Anymore. (Artık Anne Babasıyla Yaşamıyor.)
2325) Search; (İsim, Fiil)
İ.: Arama, Araştırma F.: Araştırmak, Aramak - The Search For A Cure Goes On. (Tedavi İçin Araştırma Devam Ediyor.)
2221) Research; (İsim, Fiil)
İ.: Araştırma, İnceleme, Bilimsel Araştırma F.: Araştırmak, İncelemek - What Are The Results Of The Research? (Araştımanın Sonuçları Neler?)
1967) Plot; (İsim, Fiil)
İ.: Arsa, Hikaye Konusu, Komplo F.: Komplo Kurmak , Entrika Çevirmek - He Accused Me Of Being Part Of The Plot. (Beni Komplonun Bir Parçası Olmakla Suçladı.)
2392) Shot; (İsim, Fiil)
İ.: Atış, Şut, Silah Sesi, Fotoğraf Karesi F.: Vurmak - I Heard Some Shots İn The Distance. (Uzaktan Birkaç Silah Sesi Duydum.)
1663) Mirror; (İsim, Fiil)
İ.: Ayna F.: Aksettirmek, Yasıtmak - She Looked At Herself İn The Mirror. (Aynada Kendine Baktı.)
1744) Net; (İsim, Sıfat)
İ.: Ağ, Şebeke S.: Net, Kesin - The Net Profit Of This Year İs Around 2 Millions. (Bu Yıl Net Kar 2 Milyon Civarında.)
2907) Weight; (İsim, Fiil)
İ.: Ağırlık, Tartma, Tartı F.: Ağırlık Yapmak - The Average Weight Of A New Born Baby İs About Three Kilos. (Yeni Doğan Bir Bebeğin Ortalama Ağırlığı Üç Kilodur.)
2715) Tip; (İsim, Fiil)
İ.: Bahşiş, Uç, Taktik F.: Tüyo Vermek, Bir Yana Yatmak, Devrilmek - He Gave Me Some Useful Tips On How To Save Money. (Nasıl Para Biriktirileceği Konusunda Bana Faydalı Taktikler Verdi.)
2631) Tape; (İsim, Fiil)
İ.: Bant, Şerit, Kaset, Bant Kaydı F.: Kayda Almak, Banda Çekmek - I Lent Her My Michael Jackson Tapes. (Ona Michael Jackson Kasetlerimi Ödünç Verdim.)
2046) Print; (İsim, Fiil)
İ.: Baskı F.: Basmak, Yazdırmak - Can You Print These Texts? (Bu Metinleri Yazdırabilir Misin?)
2032) Pressure; (İsim, Fiil)
İ.: Baskı, Basınç, Zorlama, Pres F.: Baskılamak, Basınç Uygulamak - I Can't Work Under Pressure. (Baskı Altında Çalışamam.)
1643) Mere; (İsim, Sıfat)
İ.: Bataklık S.: Mutlak, Salt, Sade, Sırf - Even The Mere Thought Of İt Makes Me Happy. (Onun Yalnızca Düşüncesi Bile Beni Mutlu Ediyor.)
2911) West; (İsim, Sıfat, Zarf)
İ.: Batı S.: Batıdaki Zf.: Batıya Doğru, Batıya - The Town İs İn The West Of The City. (Kasaba Şehrin Batısında Bulunuyor.)
1701) Mr;
İ.: Bay S.: Bey - Let Me İntroduce You Mr. Brown. (Sizi Bay Brown İle Tanıştırıyım.)
1702) Mrs;
İ.: Bayan (Evli) S.: Hanım - Mrs. Yıldız İs Waiting For You İn Her Office. (Bayan Yıldız Sizi Ofisinde Bekliyor.)
1770) Notice; (İsim, Fiil)
İ.: Bildiri, İhbar, Duyuru, İhtar, Dikkat, Farketme F.: Farketmek, Gözünden Kaçmamak - Did You Notice How Sad John Was? (John'un Ne Kadar Üzgün Olduğunu Farkettin Mi?)
1814) One; (İsim, Sıfat, Zamir)
İ.: Bir, Birisi S.: Tek, Bir Tane Zm.: Biri - Do You Want One Or Two? (Bir Tane Mi İstersin İki Tane Mi?)
1966) Plenty; (İsim, Sıfat, Zarf)
İ.: Bolluk, Çokluk S.: Pek Çok Zf.: Bol Bol - We Have Got Plenty Of Food. (Pek Çok Yiyeceğimiz Var.)
1555) Loan; (İsim, Fiil)
İ.: Borç, Kredi, Ödünç F.: Borç Vermek, Ödünç Vermek - It Took Five Years To Rapay My Loan To Him. (Ona Borcumu Ödemem Beş Yılımı Aldı.)
2428) Size; (İsim, Fiil)
İ.: Boyut, Büyüklük, Ölçü, Uzam F.: Boyutlandırmak - We Were Shocked At The Size Of Their House. (Evlerinin Büyüklüğünü Gördüğümüzde Şok Olduk.)
2339) Segment; (İsim, Fiil)
İ.: Bölüm, Parça, Altkesit F.: Bölmek, Parçalara Ayırmak - She Delated A Small Segment Of The Painting. (Resmin Küçük Bir Parçasını Sildi.)
1573) Low; (İsim, Sıfat)
İ.: Böğürme S.: Düşük, Az , Alçak - They Were Eating Around A Low Table. (Alçak Bir Masanın Etrafında Yemek Yiyorlardı.)
2842) Vast; (İsim, Sıfat)
İ.: Büyüklük, Büyük Boşluk S.: Engin, Geniş, Çok Geniş - There İs A Vast Area Of Forest Behind Our House. (Evimizin Arkasında Çok Geniş Bir Ormanlık Alan Var.)
2351) Sentence; (İsim, Fiil)
İ.: Cümle , Hüküm F.: Hüküm Vermek, Cezaya Çarptırmak, Mahkum Etmek - Use The Word 'Book' İn A Sentence. (Kitap Kelimesini Bir Cümle İçinde Kullan.)
2234) Respondent; (İsim, Sıfat)
İ.: Davalı, Sanık S.: Savunma Yapan, Karşılık Veren - The Respondents Refused The Blames. (Sanıklar Suçlamaları Reddetti.)
1645) Mess; (İsim, Fiil)
İ.: Dağınıklık, Karışıklık F.: Karıştırmak, Altüst Etmek - The Room Was İn Mess. (Oda Dağınıklık İçindeydi.)
2127) Rank; (İsim, Fiil)
İ.: Derece,Kademe, Rütbe, Sıra F.: Derecelendirmek, Sıra Olmak - She Was Elected To Ministerial Rank. (O, Bakanlık Kademesine Seçildi.)
1513) Leather; (İsim, Fiil)
İ.: Deri, Meşin F.: Deri İle Kaplamak, Kayışla Dövmek - Is Your Jacket Real Leather? (Ceketin Hakiki Deriden Mi Yapılmış?)
2758)Transfer; (İsim, Fiil)
İ.: Devir, Nakil, Devretme, Havale, Aktarım, Aktarma, Transfer F.: Aktarma Yapmak, Devretmek, Transfer Etmek, Havale Yapmak - How Can I Transfer Money From My Bank Account. (Banka Hesabımdan Nasıl Para Transfer Edebilirim?)
1683) Moral; (İsim, Sıfat)
İ.: Değer, Kıssadan Hisse, Alınacak Ders S.: Ahlaki, Manevi, Erdemli - They Live According To Their Traditional Moral Values. (Onlar, Geleneksel Ahlaki Değerlerine Göre Yaşarlar.)
2836) Value; (İsim, Fiil)
İ.: Değer, Paha, Kıymet, Önem F.: Değer Vermek, Paha Biçmek - The Value Of The Euro Has Risen Greatly. (Euro'nun Değeri Büyük Ölçüde Arttı.)
2375) She; (İsim, Zamir)
İ.: Dişi, Kadın Zm.: O (Dişil), Kendisi - She İs The Strongest Woman I Have Ever Seen. (Şimdiye Dek Gördüğüm En Güçlü Kadın.)
1905) Peak; (İsim, Fiil)
İ.: Doruk, Zirve F.: Zirveye Çıkmak, Doruğa Ulaşmak - I Am At The Peak Of My Career. (Kariyerimin Zirvesindeyim.)
2446) Smoke; (İsim, Fiil)
İ.: Duman, Sigara İçme F.: Sigara İçmek, Duman Tütmek - You Should Quit Smoking For Your Health. (Sağlığın İçin Sigarayı Bırakmalısın.)
2349) Sense; (İsim, Fiil)
İ.: Duyu, His, Algı, Anlam, Düşünce F.: Hissetmek, Sezmek, İçine Doğmak, Anlamak - Dogs Have A Strong Sense Of Smell. (Köpeklerin Güçlü Bir Koku Alma Duyusu Vardır.)
1835) Order; (İsim, Fiil)
İ.: Düzen, Emir, Buyruk, Sipariş, Sıra F.: Emir Vermek, Tertiplemek, Düzen Sağlamak, Sipariş Vermek - The Names Are Listed İn Alphabetical Order. (İsimler Alfabetik Sıraya Göre Listeli.)
2694) Thinking; (İsim, Sıfat)
İ.: Düşünme, Fikir, Düşünüş S.: Düşünen - What İs The Thinking Behind The Campaign. (Kampanyanın Arkasındaki Fikir Nedir?)
2968) Worry; (İsim, Fiil)
İ.: Endişe, Kaygı, Tasa, Üzüntü, Merak, Kuruntu F.: Merak Etmek, Endişelenmek, Kaygılanmak, Üzülmek - Don't Worry About Me. (Benim İçin Endişelenme.)
2052) Private; (İsim, Sıfat)
İ.: Er, Erbaş S.: Özel, Kişiye Özel, Kişisel - May I Talk To You About A Private Matter? (Sizinle Özel Bir Konu Hakkında Konuşabilir Miyim?)
1583) Main; (İsim, Sıfat)
İ.: Esas, Temel S.: Ana, Baş, Başlıca - The Manager's Office İs İn The Main Building. (Müdürün Odası Ana Binada.)
1930) Pet; (İsim, Sıfat)
İ.: Evcil Hayvan S.: Evcil, Gözde , Biricik - Do You Have Any Pets? (Hiç Evcil Hayvanın Var Mı?)
2984) Yes; (İsim, Ünlem)
İ.: Evet, Olumlu Cevap Ünl.: Evet, Tamam - Is This Your Jacket? Yes, İt İs. (Bu Senin Ceketin Mi? Evet.)
1872) Palestinian; (İsim, Sıfat)
İ.: Filistinli S.: Filistin - The Pastinians Had To Leave Their Home After War. (Filistinliler Savaştan Sonra Evlerini Terk Etmek Zorunda Kaldılar.)
2806)Uniform; (İsim,Sıfat)
İ.: Forma, Üniforma S.: Tekdüze, Birörnek - All Students Are Wearing Uniform. (Bütün Öğrenciler Üniforma Giyiyorlar.)
2068) Progress; (İsim, Fiil)
İ.: Gelişim, İlerleme, Kalkınma F.: Gelişmek, İlerlemek - She Made A Rapid Progress. (O, Hızlı Bir Gelişim Gösterdi.)
2382) Ship; (İsim, Fiil)
İ.: Gemi F.: Gemiye Mal Yüklemek - The Shiip Has Two Restaurants. (Gemide İki Adet Restoran Var.)
2246) Return; (İsim, Fiil)
İ.: Geri Dönüş, İade F.: Geri Dönmek, Geri Çevirmek, İade Etmek - When Will You Return From Holiday? (Tatilden Ne Zaman Döneceksiniz?)
2845) Venture; (İsim, Fiil)
İ.: Girişim, Tehlikeli İş F.: Riske Atmak, Tehlikeye Atmak, Cüret Etmek, Göze Almak - The Business Venture Made Him Rich. (Bu İş Girişimi Onu Zengin Etti.)
2369) Shade; (İsim, Fiil)
İ.: Gölge, Gölgelik F.: Gölge Yapmak - The Temperature Reaches 30 C İn The Shade. (Sıcaklık, Gölgede Otuz Dereceye Ulaşıyor.)
2633) Task; (İsim, Fiil)
İ.: Görev, Vazife,İş F.: Görevlendirmek, İş Vermek - He Accomplished His Task. (Görevini Başarıyla Tamamladı.)
2416) Sin; (İsim, Fiil)
İ.: Günah, Suç F.: Günah İşlemek - God, Please Forgive My Sins. (Tanrım, Lütfen Günahlarımı Affet.)
2097) Public; (İsim, Sıfat)
İ.: Halk, Umum S.: Kamu, Kamusal, Umumi, Halka Açık - We Are Here To Provide A Service For The Public. (Halka Hizmet Sağlamak İçin Buradayız.)
1698) Move;
İ.: Hamle, Hareket, Taşınma F.: Hareket Etmek, Yer Değiştirmek, Taşınmak - The Bus Was Already Moving When I Got There. (Oraya Vardığımda Otobüs Çoktan Hareket Etmişti.)
2956) Wonder; (İsim, Fiil)
İ.: Harika, Muzice, Şaşkınlık, Şaşırma F.: Merak Etmek, Şüphe Etmek, Şaşmak - I Wonder Who İs This Guy. (Bu Adamın Kim Olduğunu Merak Ediyorum.)
1602) Map; (İsim, Fiil)
İ.: Harita, Plan F.: Haritalamak, İşaret Etmek, Saptamak - The Map Helped Us To Find Our Way. (Harita Yolumuzu Bulmamıza Yardımcı Oldu.)
1535) Lifetime; (İsim)
İ.: Hayat, Ömür, Yaşam, Ömür Boyu - During His Lifetime, He Had Witnessed Two World Wars. (Ömründe, İki Dünya Savaşına Tanıklık Etmişti.)
1782) Objective; (İsim, Sıfat)
İ.: Hedef, Amaç S.: Nesnel, Objektif, Tarafsız - You Should Be More Objective When Criticising. (Eleştiri Yaparken Daha Nesnel Olmalısın.)
2632) Target; (İsim, Fiil)
İ.: Hedef, Erek, Amaç F.: Hedeflemek, Amaçlamak - Set Yourself Available Targets. (Kendine Ulaşabileceğin Hedefler Koy.)
2026) Present; (İsim, Sıfat, Fiil)
İ.: Hediye, Armağan , Şimdiki Zaman S.: Mevcut, Şimdiki, Hazır F.: Sunmak, Hediye Etmek, Sahnelemek - We Can't Do Anything İn The Present Situation. (Şuanki Durumda Bir Şey Yapamayız.)
1774) Nowhere; (İsim, Zarf)
İ.: Hiçbir Yer Zf.: Hiçbir Yerde, Hiçbir Yere - There Was Nowhere For Me To Sit. (Oturacak Hiçbir Yer Yoktu.)
2494) Speed; (İsim, Fiil)
İ.: Hız, Sürat F.: Hızla Gitmek, Süratli Gitmek - Don't Exceed The Speed Limit. .(Hız Sınırını Aşma.)
1537) Light; (İsim, Fiil, Sıfat)
İ.: Işık, Işıltı, Günışığı, Aydınlık F.: Parlamak, Işıldamak, Yakmak, Tutuşturmak S.: Hafif, Açık (Renk) - The Light Of The Candle Brightened The Room. (Mumun Işığı Odayı Aydınlattı.)
2378) Shell; (İsim, Fiil)
İ.: Kabuk, Deniz Kabuğu F.: Kabuğunu Çıkartmak, Bombardıman Yapmak - We Collected Shells On The Beach. (Sahilde Deniz Kabuğu Topladık.)
2111) Qualilty; (İsim)
İ.: Kalite, Nitelik, Üstünlük, Çeşit, Cins S.: Nitelikli, Kaliteli - The Quality Of Their Life İmproved When They Moved To London. (Londra'ya Taşındıklarında Yaşam Kaliteleri Yükseldi.)
2201) Remaining; (İsim, Sıfat)
İ.: Kalma, Bakiye S.: Arda Kalan, Baki, Kalık - She Gave The Remaining Foods To Her Neighbour. (Kalan Yemekleri Komşusuna Verdi.)
2778)Truck; (İsim, Fiil)
İ.: Kamyon, Değiş Tokuş F.: Takas Etmek - The Truck Driver Was Too Drunk. (Kamyon Şoförü Çok Sarhoştu.)
2319) Scope; (İsim,Fiil)
İ.: Kapsam, Faaliyet Alanı, Niyet F.: Araştırmak, İncelemek - There İs Still Plenty Of Scope For İmprovement. (Gelişim İçin Hala Birçok Faaliyet Alanı Var.)
2263) Rock; (İsim, Fiil)
İ.: Kaya, Taş, Rock Müziği, Sallama F.: Sallamak, Sarsmak - It İs Possible To Find Volcanic Rocks İn This Area. (Bu Bölgede Volkanik Kayalara Rastlamak Mümkün.)
2429) Ski; (İsim, Fiil)
İ.: Kayak F.: Kaymak - We Went Skiing İn Uludağ Last Winter. (Geçen Kış Uludağ'da Kayak Yapmaya Gittik.)
2513) Stake; (İsim, Fiil)
İ.: Kazık, Direk, Pay F.: Kazığa Bağlamak, Rest Çekmek - He Has The 20% Stake İn The Company. (Onun Şirkette %20 Payı Var.)
1877) Paper; (İsim, Fiil)
İ.: Kağıt , Duvar Kağıdı, Gazete, Rapor , Yazılı Ödev F.:Üzerine Kağıt Kaplamak, Duvar Kağıdıyla Kaplamak - He Wrote His Name On A Piece Of Paper. (Bir Parça Kağıdın Üzerine İsmini Yazdı.)
1548) Literally; (İsim, Zarf)
İ.: Kelime Kelime Zf.: Harfiyen, Gerçekten - This Sentence Can't Be Literally Translated. (Bu Cümle Harfiyen Çevrilemez.)
2401) Side; (İsim, Sıfat)
İ.: Kenar, Taraf, Cephe, Yön,Yaka S.: Yan, Yandaki - The Car İs Standing On The Right Side Of The Road. (Araba, Yolun Sağ Tarafında Duruyor.)
2327) Seat; (İsim, Fiil)
İ.: Koltuk, Oturacak Yer, İskemle F.: Oturtmak - Ladies And Gentlemen, Please Take Your Seats. (Bayanlar Ve Baylar Lütffen Yerlerinizi Alın.)
2280) Run; (İsim, Fiil)
İ.: Koşu, Akış F.: Koşmak, Seyirtmek, İşletmek, Çalıştırmak - Can You Run As Fast As John? (John Kadar Hızlı Koşabilir Misin?)
2279) Rule; (İsim, Fiil)
İ.: Kural, Kanun, Yasa, Adet F.: Yönetmek, Hükmetmek, Egemen Olmak - The Primitive Tribes Are Living According To The Unwritten Rules. (İlkel Kabileler, Yazılı Olmayan Kurallara Göre Yaşıyorlar.)
2852) Victim; (İsim, Sıfat)
İ.: Kurban, Kazazede S.: Mağdur - We Will Provide The Earthquake Victims Food. (Deprem Mağdurlarına Yiyecek Temin Edeceğiz.)
2303) Save; (İsim, Fiil)
İ.: Kurtarma F.:Kurtarmak, Para Biriktirmek, Tasarruf Etmek - She Saved A Little Girl From Falling İnto The Sea. (Küçük Bir Kızı Denize Düşmekten Kurtardı.)
1652) Might;
İ.: Kuvvet, Güç F.: -Ebilirdi, -E Bilmek, Olası Olmak - I Thought We Might Go To Funfair On Sunday. (Pazar Günü Lunaparaka Gidebilceğimizi Düşünmüştüm.)
2910) Well; (İsim, Sıfat, Fiil, Ünlem)
İ.: Kuyu, Hazne , Apartman Boşluğu S.: İyi, Hoş F.: Fışkırmak, Kaynamak Ünl.: Peki, Ha , Şey - Well, I Will Go Myself. (Peki, Kendim Gideceğim.)
1764) North; (İsim, Sıfat, Zarf)
İ.: Kuzey S.: Kuzeydeki, Kuzeyden Gelen Zf.: Kuzeye Doğru, Kuzeyd - We Changed Our Direction To The North. (Yönümüzü Kuzeye Çevirdik.)
2433) Slave; (İsim, Fiil)
İ.: Köle, Kul F.: Köle Gibi Çalışmak - He Treated His Wife Like A Slave. (Karısına Bir Köleymiş Gibi Davranıyordu.)
2047) Prior; (İsim, Sıfat, Zarf)
İ.: Kıdemli, Manastır Başkatibi S.: Öncelikli, Ön, Önceki, Eski Zf.: Önce - Please Give Us Prior Notification. (Lütfen Bize Ön Bildirim Verin.)
1881) Part; (İsim, Fiil)
İ.: Kısım, Parça, Bölüm, Taraf, Görev F.: Kısımlara Ayırmak, Parçalamak - We Have Done The Difficult Part Of The Work. (İşin Zor Kısmını Bitirdik.)
2944) Winter; (İsim, Sıfat)
İ.: Kış S.: Kışlık - We Went To France Last Winter. (Geçen Kış Fransa'ya Gittik.)
1529) Liberal; (İsim, Sıfat)
İ.: Liberal Görüşlü S.: Özgür, Liberal - The Liberal Party Has Won The Elections. (Liberal Parti Seçimleri Kazandı.)
1522) Lemon; (İsim, Sıfat)
İ.: Limon S.: Limonlu - I Like Lemon İn Salad. (Salatada Limonu Severim.)
2855) View; (İsim, Fiil)
İ.: Manzara, Görüntü, Görünüm, Görüş Alanı, Görüş, Bakış F.: Görüntülemek, Bakmak, İncelemek - His Views On The Subject Were Accepted. (Konu Hakkındaki Görüşleri Kabul Gördü.)
1615) Material; (İsim, Sıfat)
İ.: Materyal, Madde, Malzeme S.: Maddi, Maddesel - We Need More Materials To Make A Soap. (Sabun Yapmak İçin Daha Fazla Malzemeye İhtiyacımız Var.)
1657) Mine; (İsim, Zamir, Fiil)
İ.: Mayın, Maden Zm.: Benimki F.: Mayın Döşemek, Maden İşletmek - It İs Smilar To Mine. (Bu Benimkinin Benzeri)
1618) May; (İsim, Fiil)
İ.: Mayıs F.: -Ebilmek, -Ebilir, Olası Olmak - This Film Will Be Released Next May. (Bu Film, Önümüzdeki Mayıs Çıkacak.)
1631) Medical;
İ.: Medikal, Tıp S.: Tıbbi - Scientists Have Started A New Medical Research Recently. (Bilimadamları Son Zamanlarda Yeni Bir Tıbbi Araştırma Başlattı.)
1650) Mexican; (İsim, Sıfat)
İ.: Meksikalı S.: Meksika, Meksika'ya Özgü - A Mexican Reporter Wanted To Make An İnterview With Me. (Meksikalı Bir Gazeteci Benimle Röportaj Yapmak İstedi.)
1804) Official; (İsim, Sıfat)
İ.: Memur, Resmi Yetkili, Görevli S.: Resmi - The President Made An Official Visit To Berlin İn April. (Başkan, Nisan Ayında Berlin'e Resmi Bir Gezi Yaptı.)
2672) Text; (İsim, Fiil)
İ.: Metin F.: Cep Telefonundan Mesaj Atmak - We Read The Text Carefully. (Metni Dikkatlice Okuduk.)
2326) Season; (İsim, Fiil)
İ.: Mevsim, Sezon, Baharat F.: Baharat Katmak - The Hotels Are Always Full During The Summer Season. (Yaz Sezonu Boyunca Oteller Her Zaman Dolu Olur.)
2506) Square; (İsim, Sıfat)
İ.: Meydan S.: Kare - She Drew A Square Room. (Kare Şeklinde Bir Oda Çizdi.)
1899) Pattern; (İsim, Fiil)
İ.: Model, Kalıp, Şablon, Desen , Numune, Örnek F.: Şekillerle Süslemek, Modellemek - She Showed Me A Tshirt With A Floral Pattern. (Bana Çiçek Desenli Bir Tişört Gösterdi.)
1672) Model;
İ.: Model, Manken, Kalıp F.: Mankenlik Yapmak, Biçimlendirmek, Kalıbını Çıkarmak - She Used To Want To Be A Model. (Önceden Manken Olmak İsterdi.)
1974) Point; (İsim, Fiil)
İ.: Nokta, Uç, Puan, Amaç, İşaretleme F.: Ucunu Sivriltmek, Noktalamak, İşaret Etmek - Here Are The Main Points Of The Article. (İşte Makalenin Temel Noktaları.)
1768) Note; (Fiil, İsim)
İ.: Not, Nota, Fatura, Senet F.: Not Etmek, Kaydetmek, İşaretlemek , Farkına Varmak - His Notes Weren't Enough To Pass This Lesson. (Notları Bu Dersi Geçmek İçin Yeterli Değildi.)
2683) Then; (İsim, Sıfat, Zarf)
İ.: O Zamanlar S.: O Zamanki Zf.:O Halde, Öyleyse, Ondan Sonra - Life Was Harder Then Because I Didn't Have A Job. (Hayat O Zamanlar Zordu Çünkü Bir İşim Yoktu.)
2044) Principal; (İsim, Sıfat)
İ.: Okul Müdürü, Yönetici S.: Başlıca, Esas, Asıl - John Brown İs The Principle Of St Peter's College. (John Brown, St Peter Kolejinin Müdürüdür.)
2398) Shrug; (İsim, Fiil)
İ.: Omuz Silkme F.: Omuz Silkmek - Jane Shrugged Her Shoulder And Said Nothing. (Jane Omzunu Silkti Ve Hiçbir Şey Söylemedi.)
2394) Shoulder; (İsim, Fiil)
İ.: Omuz, Dağ (Sırt) F.: Omuz Vurmak, Omuzlamak - He Looked Back Over His Shoulder. (Omzunun Üzerinden Arkasına Baktı.)
2132) Rate; (İsim, Fiil)
İ.: Oran, Kur , Tarife, Derece F.: Azarlamak, Vergi Koymak, Fiyat Belirlemek - It İs Well Known That The City Has A High Crime Rate. (Bu Şehrin Yüksek Bir Suç Oranının Olduğu İyi Bilinir.)
1653) Military;
İ.: Ordu S.: Askeri - Military Forces Attacked The Enemy At Dawn. (Askeri Kuvvetler, Şafak Vaktinde Düşmana Saldırdı.)
1651) Middle;
İ.: Orta S.: Ortadaki, Ara - He Called Me İn The Middle Of The Night. (Beni Gecenin Ortasında Aradı.)
1634) Medium; (İsim, Sıfat)
İ.: Orta, Orta Düzey, Aracı, Gereç D.: Ortalama - We Have Three Sizes- Small, Medium And Large. (Üç Beden Var- Küçük, Orta Ve Büyük.)
2874) Vote; (İsim, Fiil)
İ.: Oy, Rey, Oylama F.: Oylamak, Oy Kullanmak, Oy Vermek, İlan Etmek - He Obtained 45% Of The Vote. (Oyların %45'ini Aldı.)
1879) Park; (İsim, Fiil)
İ.: Park, Mesire F.: Park Etmek - You Can't Park Your Car Here. (Arabanızı Buraya Park Edemezsiniz.)
1890) Party; (İsim, Fiil)
İ.: Parti, Alem, Eğlence, Taraf, Şahıs, Cemiyet, Kurum F.: Parti Yaparak Kutlamak - Did You Go To Her Birthday Party? (Onun Doğum Günü Partisine Gittin Mi?)
1567) Lot; (İsim, Fiil)
İ.: Pay , Hisse, Talih, Yazgı F.: Bölüştürmek - I Heard A Lot About You. (Senin Hakkında Çok Şey Duydum.)
2001) Post; (İsim, Fiil)
İ.: Posta, Direk, Makam F.: Postalamak, Posta İle Göndermek - I Will Send The Copies To You By Post. (Kopyaları Sana Posta İle Göndereceğim.)
1994) Pose; (İsim, Fiil)
İ.: Poz, Duruş F.: Poz Vermek, Tavır Takınmak - They Posed For A Picture Together. (Birlikte Bir Fotoğraf Çekinmek İçin Poz Verdiler.)
1995) Position; (İsim, Fiil)
İ.: Pozisyon, Mevki, Konum, Statü, Durum, Görev F.: Konumlanmak - He Took Up His Position By The Table. (Masanın Yanında Pozisyonunu Aldı.)
2311) Schedule; (İsim, Fiil)
İ.: Program Plan, Çizelge F.: Çizelgelemek, Planlamak - We Are Studying To A Tight Schedule. (Sıkı Bir Programa Bağlı Ders Çalışıyoruz.)
2067)Program; (İsim, Fiil)
İ.: Program, Gösteri F.: Programlamak - In This Class, Students Will Learn How To Program. (Bu Derste Öğrenciler Programlama Yapmayı Öğrenecekler.)
2069) Project; (İsim, Fiil)
İ.: Proje, Plan F.: Proje Çizmek, Planını Çizmek - The Firm İs Designing A New Building Project. (Firma, Yeni Bir Bina Projesi Tasarlıyor.)
2087) Protest; (İsim, Fiil)
İ.: Protesto F.: Protesto Etmek, Karşı Çıkmak - They Accepted The Conditions Without Protest. (Şartları Karşı Çıkmadan Kabul Ettiler.)
2121) Radical; (İsim, Sıfat)
İ.: Radikal, Köken S.: Köklü, Kökten, Köksel - The İnstitution Made Radical Changes. (Kurum, Köklü Değişiklikler Yaptı.)
2122) Radio; (İsim, Fiil)
İ.: Radyo, Telsiz F.: Telsizle Haberleşmek, Radyodan Yayınlamak - The İnterview Was Broadcast On Radio. (Röportaj Radyoda Yayınlandı.)
1827) Opponent; (İsim, Sıfat)
İ.: Rakip, Düşman S.: Karşıt, Aleyhtar - They Managed To Beat Their Opponents. (Rakiplerini Yenmeyi Başardılar.)
1944) Picture; (İsim, Fiil)
İ.: Resim, Tablo, Betimleme F.: Zihinde Canlandırmak, Düşlemek, Resmetmek, Betimlemek - Have You Got Any Pictures Of Your Village? (Sende Köyünüzün Resmi Var Mı?)
1659) Minor; (İsim, Sıfat)
İ.: Reşit Olmayan Kimse S.: Daha Küçük, Küçük, Ufak Tefek, Reşit Olmayan - There May Be Some Minor Changes İn The Plan. (Planda Ufak Tefek Değişiklikler Olabilir.)
2260) Risk; (İsim, Fiil)
İ.: Risk, Tehlike F.: Riske Etmek, Tehlikeye Atmak - Why You Take Such A Risk? (Neden Böyle Bir Risk Alıyorsun?)
2264) Role; (İsim, Fiil)
İ.: Rol, Görev F.: Rol Yapmak - It İs One Of The Greatest Roles I Have Played. (Oynadığım En Harika Rollerden Bir Tanesi.)
2939) Wind; (İsim, Fiil)
İ.: Rüzgar, Yel F.:Sarmak, Dolamak, Dolaşmak, Kıvırmak - The Wind İs Blowing From The North. (Rüzgar Kuzeyden Esiyor.)
2526) Steady; (İsim, Sıfat)
İ.: Sabit Durum S.: İstikrarlı, Sağlam, Sabit - We Are Making A Steady Progress. (İstikrarlı Bir İlerleme Kaydediyoruz.)
2328) Second; (İsim, Sıfat)
İ.: Saniye, An, Düello Şahidi S.: İkinci - Ankara İs The Second Most Crowded City Of Turkey. (Ankara, Türkiye'nin İkinci En Kalabalık Şehridir.)
2232) Respect; (İsim, Fiil)
İ.: Saygı, İtibar, Hürmet F.: Saygı Göstermek, İtibar Göstermek, Hürmet Etmek - She Has No Respect To Her Parents. (Ebeveynlerine Karşı Hiç Saygısı Yok.)
2257) Right; (İsim, Sıfat, Zarf)
İ.: Sağ Taraf, Hak, Dürüstlük S.: Haklı, Doğru,Dürüst Zf.: Doğruca - You Are Right To Criticize Him. (Onu Eleştirmekte Haklısın.)
2843) Vegetable; (İsim, Sıfat)
İ.: Sebze S.: Bitkisel - Green Vegatables Are The Source Of Vitamin. (Yeşil Sebzeler Vitamin Kaynağıdır.)
2478) Sound; (İsim, Fiil)
İ.: Ses F.: Ses Vermek, Gibi Gelmek - It Sounds Ridiculous. (Kulağa Gülünç Geliyor.)
2871) Voice; (İsim, Fiil)
İ.: Ses, Seda F.: Söylemek, Dile Getirmek - Can You Hear My Voice? (Sesimi Duyabiliyor Musun?)
2409) Silence; (İsim, Fiil)
İ.: Sessizlik, Suskunluk F.: Susturmak - There Was An Absolute Silence İn The Classroom. (Sınıfta Tam Bir Sessizlik Vardı.)
2117) Quiet; (İsim, Sıfat, Fiil)
İ.: Sessizlik, Sükunet, Sakinlik S.: Sessiz, Sakin,Huzurlu F.: Sakinleştirmek, Susmak - Please Be Quiet. (Lütfen Sessiz Olun.)
2360) Set; (İsim, Sıfat, Fiil)
İ.: Set, Takım,Dizi,Seri S.: Belirli, Kurulmuş, Sabit F.: Batmak(Güneş), Bir Ödev Vermek, Başlamak, Girişmek,Yerleştirmek, Yerleşmek, Belirlemek, Oturtmak, Kararlaştırmak - Who Wants To Set The Table? (Masayı Hazırlamayı Kim İster?)
2775)Trip; (İsim, Fiil)
İ.: Seyahat, Gezi, Yolculuk, Gezinti F.: Seğirtmek, Hafif Adımlarla Koşmak, Sendelemek - They Took A Trip With A Boat. (Tekne İle Seyahate Çıktılar.)
2553) String; (İsim, Fiil)
İ.: Sicim, Dizi F.: Kılçıklarını Ayıklamak, İpe Dizmek, Germek - The Necklace İs İn Form Of Stringed Pearls. (Gerdanlık İpe Dizilmiş İnciler Halindeydi.)
2320) Score; (İsim, Fiil)
İ.: Skor, Sayı (Oyunda), Puan F.: Puan Almak, Sayı Kazanmak - The Final Score İs 5-2. (Son Skor 5-2.)
2436) Slide; (İsim, Fiil)
İ.: Slayt, Sürgü, Kaydırak F.: Kaydırmak, Kaymak - The Children Were Sliding On The Snow. (Çocuklar Karın Üstünde Kayıyorlardı.)
1515) Left; (İsim, Sıfat)
İ.: Sol Taraf, Artık S.: Sol, Soldaki - I Broke My Left Arm. (Sol Kolum Kırıldı.)
1876) Pant; (İsim, Fiil)
İ.: Soluma F.: Hızlı Hızlı Solumak, Nefes Nefese Kalmak - 1
2242) Result; (İsim, Fiil)
İ.: Sonuç, Netice F.: Sonuçlanmak, Neticelenmek - Success İs The Result Of Hard Work. (Başarı, Sıkı Çalışmanın Bir Sonucudur.)
2530) Stick; (İsim, Fiil)
İ.: Sopa, Çubuk F.: Saplamak, Batırmak, Yapıştırmak,Yapışmak - I Stock The Photos İnto An Album. (Fotoğrafları Albüme Yapıştırdım.)
2114) Question; (İsim, Fiil)
İ.: Soru , Soruşturma, Dava, Şüphe F.: Sorgulamak, Soru Sormak, Kuşkulanmak - I Hope You Don't Ask Me Awkward Questions. (Umarım Bana Garip Sorular Sormazsın.)
2565) Style; (İsim, Fiil)
İ.: Stil, Tarz , Üslup, Biçem F.: Biçimlendirmek, Dizayn Etmek - She Has A Different Clothing Style. (Onun Farklı Bir Giyim Tarzı Var.)
2533) Stock; (İsim, Fiil)
İ.: Stok, Mevcut Mal F.: Stoklamak, Depolamak, Bulundurmak - The Model You Liked İs Not İn Stock. (Sizin Beğendiğiniz Model Stokta Yok.)
2550) Stress; (İsim, Fiil)
İ.: Stres, Baskı F.: Vurgu Yapmak, Tonlamak - Stress İs Often A Factor For Diseases. (Stres Genellikle Hastalıkların Etmenidir.)
2071) Promise; (İsim, Fiil)
İ.: Söz, Vaat F.: Söz Vermek, Vaat Etmek - Promise Not To Tell Anyone. (Kimseye Söylemeyeceğine Söz Ver.)
2329) Secret; (İsim, Sıfat)
İ.: Sır, Gizem S.: Gizli, Gizemli, Esrarlı - Don't Tell Your Secret To Anyone. (Sırrını Hiç Kimseye Söyleme.)
1502) Layer; (İsim, Fiil)
İ.: Tabaka, Katman F.: Katmanlara Ayırmak - How Many Layers Have The Atmosphere? (Atmosferin Kaç Tabakası Vardır?)
2641) Team; (İsim, Fiil)
İ.: Takım, Ekip, Tim, Grup F.: Takım Oluşturmak, Ekip Kurmak - The Team İs Not Playing Very Well This Season. (Takım Bu Sezon Çok İyi Oynamıyor.)
2585) Suit; (İsim, Fiil)
İ.: Takım, Takım Elbise F.: Uygun Olmak, Uymak - The Groom Was Wearing An Elegant Suit. (Damat Şık Bir Takım Elbise Giyiyordu.)
2304) Saving; (İsim, Sıfat)
İ.: Tasarruf, Birikim, Biriktirme, Kurtarma S.: Kurtaran - You Saved My Life. Thank You For Everything. (Hayatımı Kurtardın. Her Şey İçin Teşekkür Ederim.)
1802) Offer; (İsim, Fiil)
İ.: Teklif, Öneri, Sunma, Arz F.: Teklif Etmek, Önermek, Sunmak, Arz Etmek - They Decided To Offer Him A Job. (Ona Bir İş Teklif Etmeye Karar Verdiler.)
2649) Telephone; (İsim, Fiil)
İ.: Telefon F.: Telefon Etmek - I Made A Telephone Call. (Telefon Görüşmesi Yaptım.)
2431) Skin; (İsim, Fiil)
İ.: Ten, Cilt, Deri, Zar F.: Soymak, Derisini Yüzmek - He İs Receiving Skin Cancer Treatment. (Cilt Kanseri Tedavisi Görüyor.)
2661) Term; (İsim, Fiil)
İ.: Terim, Dönem, Devre, Sömestr, Yarıyıl F.: İsimlendirmek, Adlandırmak - 'Alto" İs A Musical Term. (Alto, Bir Müzik Terimidir.)
2668) Test; (İsim, Fiil)
İ.: Test, Deneme, Deney, Sınav F.: Test Etmek, Denemek, Sınamak, Tahlil Etmek - When Can I Get My Test Results. (Test Sonuçlarımı Ne Zaman Alabilirim?)
2675) Thanks; (İsim, Ünlem)
İ.: Teşekkür Ünl.: Teşekkürler - Thanks For Your Support. (Desteğin İçin Teşekkürler.)
2674) Thank; (İsim, Fiil)
İ.: Teşekkür, Şükran F.: Teşekkür Etmek - Thank You For The Meal. (Yemek İçin Teşekkürler.)
2750)Trade; (İsim, Fiil)
İ.: Ticaret, Alım Satım, Alışveriş F.: Ticaret Yapmak - Trade Between The Two Countries Has İncreased. (İki Ülke Arasındaki Ticaret Arttı.)
2727) Tone; (İsim, Fiil)
İ.: Ton, Koyuluk F.: Ton Vermek, Tonlamak, Yumuşatmak - Don't Speak To Me İn That Tone Of Voice. (Bana Bu Ses Tonuyla Konuşma.)
2457) Soil; (İsim,Fiil)
İ.: Toprak F.: Pislemek, Lekemelek, Kirletmek - This Land Has Fertile Soil. (Bu Ülkenin Verimli Toprakları Var.)
2756)Train; (İsim, Fiil)
İ.: Tren F.: Eğitmek, Eğitim Vermek, Antrenman Yapmak - Hurry Up! We Will Miss The Train. (Çabuk Ol Treni Kaçıracağız.)
2256) Rifle; (İsim, Fiil)
İ.: Tüfek F., Soymak, Yağma Etmek - Their Home Had Been Rifled. (Onların Evi Soyuldu.)
2013) Practice; (İsim, Fiil)
İ.: Uygulama, Pratik, İdman, Alıştırma, Egzersiz F.: Antrenman Yapmak, Egzersiz Yapmak, Alıştırma Yapmak - Playing The Piano Requires Much Practice. (Piyano Çalmak Çok Pratik İster.)
2434) Sleep; (İsim, Fiil)
İ.: Uyku, Uyuma F.: Uyumak, Uyuklamak - The Baby İs Sleeping. Be Quiet. (Bebek Uyuyor. Sessiz Ol.)
2205) Remote; (İsim, Sıfat)
İ.: Uzak S.: Mesafeli, Dolaylı - The Beach İs Remote From Here. (Sahil Buradan Uzakta.)
1955) Plane; (İsim, Fiil)
İ.: Uçak, Düzlem, Düz Yüzey F.: Düzlemek - Our Plane İs Going To Take Off At Five P.M. (Uçağımız Akşam Saat Beşte Kalkacak.)
2380) Shift; (İsim, Fiil)
İ.: Vardiya, Mesai, Değişim F.: Değiştirmek, Yönü Değişmek (Rüzgar) - Could You Help Me Shift This Furniture. (Şu Mobilyanın Yerini Değiştirmeme Yardım Eder Misin?)
2635) Tax; (İsim, Fiil)
İ.: Vergi, Vergilendirme, Harç F.: Vergi Koymak - They Have To Pay Their Tax Until The End Of This Month. (Bu Ayın Sonuna Kadar Vergilerini Ödemek Zorundalar.)
2992) Yield; (İsim, Fiil)
İ.: Verim, Getiri, Mahsul F.: Ürün Vermek, Kazanç Sağlamak, Boyun Eğmek, Teslim Olmak - Rich Soil Yields Good Crops. (Zengin Toprak İyi Mahsul Verir.)
2935) Wild; (İsim, Sıfat)
İ.: Yaban S.: Yabani, Vahşi - He Went To America To See Wild Animals. (Vahşi Hayvanları Görmek İçin Afrika'ya Gitti.)
1896) Patch; (İsim, Fiil)
İ.: Yama, Onarma, Arsa, Arazi Parçası F.: Yamamak - They Are Growing Vegetables İn This Patch. (Bu Arsada Sebze Yetiştiriyorlar.)
1667) Mistake; (İsim, Fiil)
İ.: Yanlış, Hata, Yanlışlık, Yanılgı F.: Yanlış Anlamak, Yanılmak - Don't Worry, We All Make Mistakes. (Endişelenme, Hepimiz Hata Yapabiliriz.)
2558) Structure; (İsim, Fiil)
İ.: Yapı, Bina, İnşaat, İskelet, Bünye F.: Yapılandırmak, Şekillendirmek - These Two Sentences Have Equivalent Grammatical Structures. (Bu İki Cümlenin Yapıları Eş Gramer Yapıları Var.)
2505) Spring; (İsim, Sıfat, Fiil)
İ.: Yay, İlkbahar, Bahar, Kaynak, Memba S.: Yaylı F.: Burkmak, Atlamak - He Was Born İn The Spring Of 1952. (1952 Yılının Baharında Doğdu.)
1807) Oil; (İsim, Fiil)
İ.: Yağ, Sıvıyağ, Petrol F.: Yağlamak - Put Some Oil İn The Salad. (Salataya Biraz Yağ Koy.)
2124) Rain; (İsim, Fiil)
İ.: Yağmur, Yağış F.: Yapmur Yağmak - It İs Heavily Raining Outside. (Dışarıda Çok Yağmur Yağıyor.)
2598) Surface; (İsim, Fiil)
İ.: Yüzey, Düzey, Üst, Dış Yüz F.: Yüzeye Çıkmak, Su Yüzüne Çıkmak - We Need A Flat Surface To Play The Game On. (Oyunu Üzerinde Oynamamız İçin Düz Bir Yüzeye İhtiyacımız Var.)
1947) Pile; (İsim, Fiil)
İ.: Yığın, Küme, Öbek F.: Kümelenmek, Yığın Yapmak - He Arranged The Files İn Piles. (Dosyaları Öbek Halinde Düzenledi.)
2713) Time; (İsim,Fiil)
İ.: Zaman, Süre, Vakit, Kez, Defa, Kere F.: Zamanlamak, Süre Tutmak - There Was No Time To Complete The Homework. (Ödevi Tamamlamak İçin Zaman Yoktu.)
2867) Visit; (İsim, Fiil)
İ.: Ziyaret, Muayene F.: Ziyaret Etmek, Görmeye Gitmek, Uğramak, Muayene Etmeye Gitmek (Doktor) - For More İnformation, Visit Our Website. (Daha Fazla Bilgi İçin İnternet Sitemizi Ziyaret Edin.)
2559) Struggle; (İsim, Fiil)
İ.: Çabalama, Mücadele F.: Çabalamak, Mücadele Etmek, Cebelleşmek - We Are Struggling For Our İndependence. (Özgürlüğümüz İçin Mücadele Ediyoruz.)
1870) Pair; (İsim, Fiil)
İ.: Çift, Eş F.: Çift Olmak, Eşleşmek, Eşleştirmek - She Bought A Pair Of Gloves. (Bana Bir Çift Eldiven Aldı.)
1850) Out; (İsim, Zarf, Fiil, Sıfat)
İ.: Çıkış, Çıkar Yol, Çözüm, Çizgi Dışı Zf.: Dışarı, Dışarıya,Dışarıda F.: Çıkarmak, Meydana Çıkmak, Kovmak S.: Dış, Harici, Bitmiş, Uzak, Eskimiş, Modası Geçmiş - I Called Him But He Was Out. (Onu Aradım Ama Dışarıdaydı.)
2343) Self; (İsim, Zamir)
İ.: Öz, Kişilik Zm.: Kendi - She Has No Self Confidence. (Onun Hiç Özgüveni Yok.)
1577) Lunch; (İsim, Fiil)
İ.: Öğle Yemeği F.: Öğle Yemeği Yemek - I Usually Take A Nap After Lunch. (Genellikle Öğle Yemeğinden Sonra Biraz Kestiririm.)
1901) Pay; (İsim, Fiil)
İ.: Ücret, Ödeme, Maaş F.:Ödemek, Karşılığını Vermek, Cezasını Çekmek - Are You Paying İn Cash Or By Credit Card? (Nakit Mi Ödeyeceksin Yoksa Kredi Kartıyla Mı?)
1613) Master; (İsim, Fiil)
İ.: Üstad, Usta F.: Üstesinden Gelmek, Öğrenmek, Uzmanlaşmak - He Called Himself The Master Of Math. (Kendine Matematik Ustası Diyor.)
2695) Third; (İsim, Sıfat, Zarf)
İ.: Üçte Bir S.: Üçüncü, Zf.: Üçüncü Olarak - He Came Third İn The Race. (Yarışta Üçüncü Oldu.)
1720) Name; (İsim, Fiil)
İ.: İsim, Ad F.: Adını Koymak, Ad Vermek, Söylemek, İsmiyle Çağırmak - We Found The Name 'Max' For Our Dog. (Köpeğimiz İçin Max İsmini Bulduk.)
2485) Spanish; (İsim, Sıfat)
İ.: İspanyolca S.: İspanyol - Spanish Was Easy To Learn For Me. (İspanyolca'yı Öğrenmek Benim İçin Kolay Oldu.)
2884) Want; (İsim, Fiil)
İ.: İstek, Arzu, Gereksinme F.: İstemek, Arzu Etmek, Talep Etmek - Do You Want Some Cake? (Biraz Kek İster Misin?)
2936) Will; (İsim, Fiil)
İ.: İstek, Vasiyet, Vasiyetname, İrade F.: Dilemek, Vasiyetle Bırakmak, İradesini Kullanmak - In Spite Of What Happened, She Never Lost The Will To Live. (Olanlara Rağmen Hiçbir Zaman Yaşamaya Olan İsteğini Kaybetmedi.)
2755)Trail; (İsim, Fiil)
İ.: İz F.: İz Sürmek, Takip Etmek - The Hounds Were Following The Fox's Trail. (Tazılar Tilkinin İzini Sürüyorlardı.)
1808) Ok; (İsim, Sıfat, Fiil, Ünlem)
İ.: İzin, Kabul, Onay S.: İyi F.: Onaylamak, Kabul Etmek Ünl.: Olur, Tamam - Ok, Let's Go. (Tamam, Gidelim.)
1922) Permit; (İsim, Fiil)
İ.: İzin, Ruhsat F.: İzin Vermek, Müsaade Etmek - Permit Me To Offer You Some Advice. (Size Birkaç Tavsiye Vermeme İzin Verin.)
2402) Sigh; (İsim, Fiil)
İ.: İç Çekme, Ah Etme F.: İç Çekmek, İç Geçirmek, Ah Etmek - She Sighed Deeply. (Derin Derin İç Çekti.)
2961) Work; (İsim, Fiil)
İ.: İş, Çalışma, Eser, Yapıt F.: Çalışmak, İş Yapmak, İşlemek, İşe Yaramak, Çalıştırmak - He Has Been Working For Twenty Years. (O, Yirmi Yıldır Çalışıyor.)
2563) Stuff; (İsim, Fiil)
İ.: Şey, Ivır Zıvır, Eşya F.: Tıkmak, Tıka Basa Doldurmak - I Prefer To Buy Stuffs İn Sale. (İndirimdeki Şeyleri Almayı Tercih Ederim.)
2552) Strike; (İsim, Fiil)
İ.:Darbe, Çarpma, Grev F.: Vurmak, Çarpmak - The Ship Struck A Rock. (Gemi Bir Kayaya Çarptı.)
1830) Opposite; (İsim, Sıfat, Edat)
İ.:Zıt S.: Ters, Zıt, Aksi, Karşıt, Muhalif Ed.: Karşısında - They Went İn Opposite Directions. (Zıt Yönlerden Gittiler.)
2160) Record; (İsim, Fiil)
İ:Kayıt, Plak, Sicil, Tutanak, Rekor F.:Kayda Almak, Kaydetmek, Tutanak Tutmak - I Kept A Record Of My Expenses. (Harcamalarımın Kaydını Tuttum.)
1916) Perform; (Fiil)
İcra Etmek, Yapmak, Yerine Getirmek, Rol Yapmak, Oynamak (Oyuncu), Canlandırmak, Müzik Eserin Çalmak, Performans Sergilemek - The Play Was First Performed İn 1995. (Oyun, İlk Kez 1995'te Oynandı.)
1596) Management; (İsim)
İdare, Yönetim - The Hotel Management Was So Rude That They Did Not Give My Money Back. (Otel Yönetimi O Kadar Kabaydı Ki Paramı Geri Vermediler.)
2757)Training; (İsim)
İdman, Eğitim, Antrenman, Alıştırma, Egzersiz, Kurs - He Had A Good Basketball Training İn The Summer Course. (Yaz Kursunda İyi Bir Basketbol Eğitimi Aldı.)
2858) Violate; (Fiil)
İhlal Etmek, Bozmak - You Violated The İnternational Law. (Uluslararası Hukuku İhlal Ettin.)
2859) Violation; (İsim)
İhlal, İhlal Etme - The Violation Of The Treaty Has Some Sanctions. (Anlaşmayı İhlal Etmenin Bazı Yaptırımları Var.)
2220) Requirement; (İsim)
İhtiyaç, Gereksinim - Our İmmediate Requirement İs More Staff. (Bizim Acil İhtiyacımız Daha Fazla Eleman.)
2920) Whereas; (Bağlaç)
İken, Halbuki, Oysaki, Madem Ki - Some Of The Students Failed Wherase Other Passed. (Diğerleri Geçerken Bazı Öğrenciler Sınavdan Kaldı.)
2790)Twice; (Zarf)
İki Kez, İki Kere, İki Sefer - I Go Swimming Twice A Week. (Haftada İki Kez Yüzmeye Giderim.)
2792)Two; (İsim, Sıfat)
İki S.: İki Tane - May I Have Two Cups Of Tea. (İki Fincan Çay Alabilir Miyim?)
2791)Twin; (İsim)
İkiz - She İs Expecting Twins. (O, İkiz Bebek Bekliyor.)
1929) Persuade; (Fiil)
İkna Etmek, İnandırmak, Aklını Çelmek - You Can't Persuade Him Easily. (Onu Kolayca İkna Edemezsin.)
2092) Province; (İsim)
İl, Vilayet - İzmir İs A Province Of Turkey. (İzmir, Türkiye'nin Bir İlidir.)
1632) Medication; (İsim)
İlaç, İlaç Tedavisi - Are You Currently Taking Any Medication? (Şu Şıralar Herhangi Bir İlaç Alıyor Musunuz?)
2950) With; (Edat)
İle, İle Beraber, Birlikte, Yanında - I Went Shopping With My Mom. (Annem İle Birlikte Alışverişe Gittik.)
2056) Proceed; (Fiil)
İlerlemek, Devam Etmek, Dava Açmak - Work İs Proceeding Quickly. (İş Hızlı Bir Şekilde İlerliyor.)
1646) Message; (İsim)
İleti, Mesaj, Bildiri - I Sent Him A Massage To İnform Him About Time Of The Trip. (Ona, Gezinin Zamanını Bildirmek İçin Bir Mesaj Attım.)
2190) Relationship; (İsim)
İlişki, Alaka, Bağlantı, Akrabalık, Yakınlık - She Has A Very Close Relationship With Her Cousin. (Kuzeniyle Çok Yakın Bir İlişkisi Var.)
2189) Relation; (İsim)
İlişki, Bağlantı, Oran - We Have A Strong Relation İn Our Family. (Ailemizde Güçlü Bir İlişki Var.)
2176) Regarding; (Edat)
İlişkin, -E Gelince, Konusunda - He Said Nothing Regarding Your Request. (Senin Ricana İlişkin Bir Şey Söylemedi.)
2188) Relate; (Fiil)
İlişkisi Olmak, İlgili Olmak, Nakletmek, Bağlantı Kurmak - It İs Difficult To Relate These Two Topics. (Bu İki Konu Arasında Bağlantı Kurmak Çok Zor.)
2045) Principle; (İsim)
İlke, Prensip - There Are Six Fundamental Principles Of Our Company. (Şirketimizin Altı Temel Prensipi Vardır.)
1600) Manufacturing; (İsim)
İmalat, Üretim, Yapım - Manufacturing İndustry Was Affected By The Economic Crisis. (İmalat Endüstrisi Ekonomik Krizden Etkilendi.)
1599) Manufacturer; (İsim)
İmalatçı, Üretici, Fabrikatör - Japan İs Know As The Major Manufacturer Of Technology. (Japonya, Önemli Bir Teknoloji Üreticisi Olarak Bilinir.)
1998) Possibility; (İsim)
İmkan, Olasılık, İhtimal - We've Already Considered That Possibility. (Bu İhtimali Zaten Düşünmüştük.)
2167) Reduction; (İsim)
İndirme, Azaltma, Düşürme, Eksiltme - There Has Been Some Reduction İn Unemployment. (İşsizlikte Azalma Oldu.)
1908) People; (İsim)
İnsanlar, Millet, Halk, Ümmet, Kalabalık - Many Young People Are Out Of Work. (Birçok Genç İnsan İşsiz.)
2584) Suicide; (İsim)
İntihar - She Attempted Suicide. (O, İntihara Kalkıştı.)
2762)Transition; (İsim)
İntikal, Geçiş, Değişme , Geçme - We Need A Quick Transition Between The Old System And The New One. (Eski Sistem İle Yenisi Arasında Hızlı Bir Geçişe İhtiyacımız Var.)
1687) Mortgage; (İsim)
İpotek, Rehin (Gayrimenkul) - Our Monthly Mortgage Payment İs 2.000 Dollars. (Aylık İpotek Ödememiz 2000 Dolar.)
2522) Station;
İstasyon, Gar, Terminal, Durak - We Walked Back To The Station. (İstasyona Geri Yürüdük.)
2523) Statistics; (İsim)
İstatik, Sayımbilim - According To Statistics Over 2000 People Killed Because Of The Disease. (İstatistiklere Göre Hastalıktan 2000'in Üzerinde İnsan Öldü.)
2937) Willing; (Sıfat)
İstekli, Hevesli, Gönüllü - I Am Willing To Help You. (Sana Yardım Etmeye Gönüllüyüm.)
2970) Would; (Fiil)
İstemek, -Ecek/-Acak, -Ecekti, -Erdi/-Ardı - She Would Look Better With Long Hair. (Uzun Saçla Daha İyi Görünürdü.)
1732) Necessarily; (Zarf)
İster İstemez, Muhakkak, İlle De - The Weather Forecast İs Not Necessarily Reliabe. (Hava Durumu Tahminleri İlle De Güvenilir Değildir.)
2108) Push; (Fiil)
İtmek, Kakmak, Zorlamak, Baskı Yapmak - You Push And I'll Pull. (Sen İt, Ben Çekeceğim.)
2163) Recovery; (İsim)
İyileşme, Kurtulma, Toparlanma - My Father Made A Quick Recovery From The Operation. (Babam Ameliyattan Sonra Çabuk İyileşme Gösterdi.)
2162) Recover; (Fiil)
İyileşmek, Kurtarmak, Kendine Gelmek - It Can Take Months To Recover . (İyileşmesi Aylar Sürebilir.)
1526) Let; (Fiil)
İzin Vermek, Müsaade Etmek, - His Parents Won't Let Him Go Abroad. (Anne Babası Yurtdışına Gitmesine İzin Vermeyecek.)
1921) Permission; (İsim)
İzin, Müsaade - I Don't Need Your Permission To Go Out. (Dışarı Çıkmak İçin Senin İznine İhtiyacım Yok.)
2856) Viewer; (İsim)
İzleyici, Seyirci - The Programme Attracted Thousands Of Viewers. (Program Binlerce Kişinin İlgisini Çekti.)
2952) Within; (Edat)
İçinde, İçerisinde, Kapsamında, Zarfında - I Will Be There Within Ten Minutes. (On Dakika İçerisinde Orada Olacağım.)
1792) Occupation; (İsim)
İş, Uğraş, Meslek - What İs Your Mother's Occupation? (Annenin Mesleği Nedir?)
2168) Refer; (Fiil)
İşaret Etmek, Bahsetmek, Anmak, Havale Etmek, Sevk Etmek - You Know Who I Am Referring To. (Kimden Bahsettiğimi Biliyorsun.)
1793) Occupy; (Fiil)
İşgal Etmek, Meşgul Etmek, Oyalamak, Zamanını Almak, Tutmak - The Capital Has Been Occupied By The Foreign Military Forces. (Başkent Yabancı Askeri Güçler Tarafından İşgal Edildi.)
2962) Worker; (İsim)
İşçi, Çalışan, Eleman, Amele - We Are Look For Qualified Workers. (Nitelikli İşçiler Arıyoruz.)
1972) Poet; (İsim)
Şair, Ozan - In Addition To Being A Poet, He Was A Politician. (Şair Olmasının Yanı Sıra Politikacıydı Da.)
1575) Luck; (İsim)
Şans, Baht, Talih - She Wished Me Good Luck For The Job İnterview. (Bana İş Görüşmem İçin İyi Şanslar Diledi.)
1797) Odds; (İsim)
Şans, Olasılık, İhtimal - The Odds Are Very Much İn Favour. (Olasılıklar Bizim Tarafımızda. )
1576) Lucky; (Sıfat)
Şanslı, Talihli, Kısmetli - This İs Your Lucky Day! Wish Something. (Bugün Senin Şanslı Günün! Bir Şeyler Dile.)
2941) Wine; (İsim)
Şarap, Şarap Rengi - We Drank A Glass Of Wine With Some Cheese. (Biraz Peynirle Şarap İçtik.)
2418) Sing; (Fiil)
Şarkı Söylemek, Ötmek, Şakımak, Vızıldamak - Will You Sing Us A Song? (Bize Bir Şarkı Söyler Misin?)
2472) Song; (İsim)
Şarkı, Türkü, Ötme, Şakıma, Destan - We Sang A Song Together. (Birlikte Şarkı Söyledik.)
2419) Singer; (İsim)
Şarkıcı - He İs A Wonderful Opera Singer. (O, Muhteşem Bir Opera Şarkıcısıdır.)
2601) Surprised; (Sıfat)
Şaşırmış, Şaşkın - He Looked Surprised When He Saw Me. (Beni Gördüğünde Şaşırmış Görünüyordu.)
2602) Surprising; (Sıfat)
Şaşırtıcı - It İs Not Surprising That They Won. (Kazanmaları Şaşırtıcı Değil.)
2603) Surprisingly; (Zarf)
Şaşırtıcı Bir Şekilde - She Looked Surprisingly Well. (Şaşırtıcı Derecede İyi Görünüyordu.)
2581) Sugar; (İsim, Ünlem)
Şeker Ünl.: Şekerim, Tatlım - Do You Take Sugar For Your Coffee? (Kahvene Şeker Alır Mısın?)
2692) Thing; (İsim)
Şey, Nesne, Obje, Eşya, Yaratık - There Are A Lot Of Things I'd Like To Buy. (Almak İstediğim Çok Şey Var.)
2860) Violence; (İsim)
Şiddet, Hiddet, Zorlama, Zorbalık - The Police Used Violence Against The Protesters. (Polis, Göstericilere Karşı Şiddet Uyguladı.)
2366) Severe; (Sıfat)
Şiddetli, Sert, Haşin, Acı - We Had A Severe Winter Last Year. (Geçen Yıl Sert Bir Kış Geçirdik.)
2861) Violent; (Sıfat)
Şiddetli, Zorlu, Sert - There Was A Violent Reaction From The Public. (Halktan Sert Bir Tepki Vardı.)
1971) Poem; (İsim)
Şiir - Can You Read Us The Poem Out Loud? (Şiiri Bize Dışından Okur Musun?)
1973) Poetry; (İsim)
Şiir, Şiir Sanatı - She Especially Likes Poetry And Music. (O, Özellikle Şiiri Ve Müziği Sever.)
1773) Now; (Zarf)
Şimdi, Hemen, Şu Anda - What Time İs İt İn New York Now? (Şu An New York'ta Saat Kaç?)