GÜNLÜK KONUŞMA CÜMLELERİ
Şaşırmış gibisin. (Konuşmana bakılırsa...)
You sound surprised.
Mutsuz gibisin.
You sound unhappy.
Bildiğini sanıyorsun
You think you know
Azar işiteceksin!
You will be 'for it
Oyunu sen kazandın.
You won the game.
Geç kalmasan iyi edersin.
You'd better not be late.
Bu hafta bana gün aşırı geleceksiniz.
You'll come to me every other day this week.
Ziyaret ettiğin her yerde dost canlısı insanlarla tanışacaksın.
You'll meet a lot of friendly people everywhere you visit.
Eğer dikkat etmezsen hiçbir şey öğrenemeyeceksin.
You'll never be able to learn anything, unless you pay attention.
Çok süratli gidiyorsun.
You're going too fast.
Yine geç kaldın.
You're late again.
Anlaşılamayacak kadar hızlı konuşuyorsun
You're talking too quickly to understand
Şaka yapıyor olmalısın
You've got to be kidding
Elbisen çok güzel görünüyor.
Your dress looks beautiful.
Saçınız çok güzel görünüyor, Fatma Hanım.
Your hair looks beautiful, Mrs. Fatma.
Fikrin iyiye benziyor.
Your idea seems like a good one.
Fikrin mantıklı geliyor.
Your idea sounds sensible.
Let's not waste our time
Zamanımızı boşa harcamayalım
Thank you for your visit.
Ziyaretiniz için teşekkürler.
I could hardly speak
Zorlukla konuşabildim
my daughter
benim kızım
my son
benim oğlum
Mola, teneffüs
break
benimle açık ol
can you be open with me
Kahve molası
coffee break
fazla söze ne gerek!
don't need to say much
taraf tutma!
don't take sides
affet
forgive me
derslerin nasıl
how's your studies
Fine, thank you.
iyiyim, teşekkür ederim.
sözünü tut!
keep your promise!
birsey diyeceğim
let me say something
Birden fazla
more than one
Bazen, arasıra
off and on
on the right
sağda
on your right
sağınızda
Şöyle böyle
so so
on the left
solda
on your left
solunuzda
Çay molası
tea break
dogruyu soyle!
tell the truth
bu sacmalik
this is bullshit!
bitmek, sona ermek
to be over, to finish
What are the roads like in ...?
yollar nasıl?
duydun mu?
you hear that
beni savunmalısın
you should defend me
Would you like some tea?
Çay alır mıydınız?
I'm not very fond of chocolate.
Çikolataya pek düşkün değilim.
Don't be so childish
Çocuk olma, çocuk gibi davranma
You were driving too fast
Çok hızlı sürüyordunuz.
I'd love to.
Çok isterim
That's very kind of you.
Çok naziksiniz.
Thank you ever so much.
Çok sağ olun.
Bless you!
Çok yasa!
How's your family?
Çoluk çocuk nasıl?
Can you clean the windscreen?
Ön camı temizler misiniz?
How many kilometres is it to the next town?
Önümüzdeki kasabaya kaç kilometre var?
I work in a private company
Özel bir şirkette çalışıyorum.
I must apologize.
Özür dilemeliyim.
I'm sorry, but I have to go.
Özür dilerim ama gitmem gerek.
Excuse me, does Mr (Mrs) live here?
Özür dilerim. ... Bey (Hanım) burada mı oturuyor?
... l graduated from ... University.
Üniversitesinden mezun oldum.
I'm attending the university
Üniversiteye devam ediyorum.
Can I see a sample of your product?
Ürününüzden bir örnek görebilir miyim?
I've just started learning English.
İngilizce öğrenmeye yeni başladım.
I want to improve my English
İngilizcemi ilerletmek istiyorum.
I live in Istanbul.
İstanbul'da oturuyorum.
I don't want to.
İstemiyorum.
I quit!
İstifa ediyorum, bırakıyorum, vazgeçiyorum.
Have a nice day!
İyi Günler !
Have a nice holiday!
İyi Tatiller !
Have fun!
İyi eğlenceler veya eğlen
Have fun!
İyi eğlenceler.
Good job!
İyi iş
That would be nice
İyi olur.
Have a nice holiday.
İyi tatiller.
Have a nice journey!
İyi yolculuklar !
Good luck!
İyi şanslar
Follow the signs
İşaretleri takip edin.
How are things going?
İşler nasıl gidiyor?
Here's my driving licence
İşte ehliyetim.
Here is my card.
İşte kartım.
Are you kidding?
Şaka mı yapıyorsun?/Kafa mı buluyorsun?
Cheers!
Şerefe! (kadeh kaldırırken)
Do you know where he's (she's) living now?
Şimdi nerede oturduğunu biliyor musunuz?
I just made it!
Şimdi yaptım.
In that direction
Şu istikamette.
So so.
Şöyle böyle
Bana saati söyleyebilir misiniz?
Can you tell me the time, please.
I don't feel like it.
Canım istemiyor.
Dikkatli okuma gereklidir.
Careful reading is necessary.
He paused for a reply
Cevap vermek için durdu
How much is the fine?
Cezası ne kadar?
Kullanmadan önce şarj ediniz
Charge before use
Neşelen
Cheer up!
Peynir sütten yapılır.
Cheese is made from milk.
Çocuklar oynamaktan hoşlanırlar.
Children enjoy playing.
Çocuklar sık sık yararlanırlar.
Children get hurt very often.
Çocuklar erken yatmalıdır.
Children should go to bed early.
Uygar insan elektrik olmadan yaşayamaz.
Civilized man can not live without electricity.
Haydi, çabuk!
Come along
Mümkün olduğu kadar çabuk gelin.
Come as fast as you can.
Gel bul beni
Come find me
İçeri girmez misiniz?
Come in, won't you?
Yakına gel.
Come near.
Yapma, hadi
Come on
Yapma, hadi ama
Come on
Tebrikler!
Congratulations!
Devam et
Continue anyway
Kendini kontrol et
Control yourself!
Dolmakalemini ödünç alabilir miyim?
Could I borrow your pen?
Telefonunu kullanabilir miyim?
Could I use your telephone?
Şimdi gidebilir miyiz?
Could we go now?
Dün gidebilir miydik?
Could we go yesterday?
Onu tarif edebilir misin?
Could you describe him?
Lütfen, ekmeği uzatır mısın Fatma?
Could you pass the bread, please, Fatma?
Lütfen ekmeği uzatabilir misiniz?
Could you pass the bread, please?
Ben varım, beni de sayın
Count me on, Count me in
Feel beter
Daha iyi hissetmek, daha iyi olmak
Beni birisi aradı mı?
Did anyone ask for me?
Seyahatinizin ayrıntıları hakkında düşündünüz mü?
Did you think about the details of your trip?
Be careful!
Dikkatli ol!
Yemek hazır.
Dinner is ready.
Yapmak zorunda mıyım?
Do l have to?
Bana bir iyilik yap
Do me a favor
Farklı olmaktan korkmayın
Do not be scared of being different
Hiç balık yerler mi?
Do they ever eat fish?
Yarın akşam, benimle sinemaya gelmek ister misin?
Do you feel like coming to the pictures with me tomorrow night?
Yaz tatilinde Bursa'ya gitmek ister misiniz?
Do you feel like going to Bursa in the summer holiday?
Ateşiniz var mı?
Do you have a temperature?
Bana ayıracak biraz zamanın var mı?
Do you have some time for me?
Gitmen gerekiyor mu?
Do you have to go?
Bu kitabın ne kadar pahalı olduğunu biliyor musun?
Do you know how expensive that book is?
Bu otomobilin ne kadar hızlı olduğunu biliyor musun?
Do you know how fast this car is?
Hiç bulut görüyor musun?
Do you see any clouds?
Anlıyor musun?
Do you understand?
Bu gece sinemaya gitmek isteyen var mı?
Does anybody want to go to the movies tonight?
Bunun kimin kitabı olduğunu kimse biliyor mu?
Does anyone know whose book this is?
Ağrıyor mu?
Does it ache?
Bu otobüs istasyona gider mi?
Does this bus go to the station?
Köpek bir hayvandır.
Dogs are animals.
Komik olma
Don't be ridiculous
Çocuk olma, çocuk gibi davranma
Don't be so childish
Alçak gönüllü olma
Don't be so modest
Beni hesaba katma, bana güvenme o konuda
Don't count on me
Oraya şimdi gitme.
Don't go there now.
Benden gerçekleri saklama
Don't keep the truth from me
Bilmem ne karar verdin ?
Don't know what to decide
Beni hayal kırıklığına uğratma
Don't let me down
Kımıldama!
Don't move!
Endişelenme
Don't worry
Merak etme, tren kalkana kadar istasyona varırız.
Don't worry, we'll get to the station by the time the train leaves.
Go straight ahead
Dosdoğru devam edin.
Go straight ahead
Doğru (dümdüz) gidin.
Is it true or false?
Doğru mu yanlış mı?
Happy birthday!
Doğum günün kutlu olsun.
You didn't give a turn signal
Dönüş sinyali vermediniz.
So so.
Eh işte.
Certainly.
Elbette.
Are you sure?
Emin misin?
I'm sure
Eminin
With my best wishes!
En iyi dileklerimle!
Which school did you finish last?
En son hangi okuldan mezun oldunuz?
Where's the nearest petrol station?
En yakın benzin istasyonu nerede?
How far is it to the nearest town?
En yakın kasaba buradan ne kadar uzaklıkta?
Where's the nearest car park?
En yakın otopark nerede?
Don't worry
Endişelenme
Eğlenmene bak!
Enjoy yourself!
I'm married
Evliyim.
Affedersiniz efendim
Excuse me Sir
Afedersiniz, burada oturan var mı?
Excuse me is anybody sitting here?
Afedersiniz, bu otobüs Altın Park'a gider mi?
Excuse me, does this bus go to Gold Park?
Enjoy yourself!
Eğlenmene bak!
Fatma biraz daha tavuk veya sebze ister misin?
Fatma, would you like some more chicken or vegatables.
Daha iyi hissetmek, daha iyi olmak
Feel beter
Daha iyi hissetmek, daha iyi olmak
Feel better
hüzünlü hissetmek
Feel blue
Yaşlı adama acıdığım için ona cebimdeki bütün bozuk parayı verdim.
Feeling sorry for the old man, I gave him all the change in my pocket.
Not bad!
Fena değil!
Not bad.
Fena değil.
What time does the film (concert) start?
Film (Konser) saat kaçta başlıyor?
Beş öğrenci hastadır.
Five students are sick.
Beni takip et
Follow me
Amacınıza sadık kalın
Follow you purpose
Ne için?
For what?
Kiminle konuşmayı bekliyordunuz?
For whom are you holding?
Unut onu, unut gitsin
Forget it!
Beni affet
Forgive me
My brakes failed
Frenlerim tutmadı.
İkide bir, sık sık
Frequently
I'm very keen on football.
Futbolu çok severim.
There's going to be a storm.
Fırtına çıkacak.
You're late.
Geciktiniz.
I'm glad you could come
Geldiğinize sevindim.
Drive back
Geri dönün.
Arabaya bin.
Get into the car.
birinin sinirine dokunmak
Get on one's nerves
Başla! Devam et!
Get on with it!
Last year in July.
Geçen sene temmuz ayında.
Get well soon!
Geçmiş olsun!
İşi kabul et
Give in charge
Bana yardımcı ol, bana yardım et şu işe bi el at
Give me a hand!
hesabı paylaşmak (Alman usulü yapmak)
Go Dutch
Yolumuz aynı mı?
Going my way?
İyi iş
Good job!
İyi şanslar
Good luck!
Tahmin et ne oldu?
Guess what?
Visibility is only 30 metres.
Görüş mesafesi sadece otuz metre.
The sun's shining.
Güneş parlıyor.
A lovely day, isn't it?
Güzel bir gün, değil mi?
Yangını görmüş olsaydım, bildirirdim.
Had I seen the fie, I would have reported.
Let's go!
Hadi gidelim!
I'm still at school
Halen okuyorum.
What school are you attending?
Hangi okula gidiyorsunuz?
What school did you graduate from?
Hangi okuldan mezunsunuz?
Which
Hangi(si)
Tam oyun başlamıştı ki, yağmur yağmaya başladı.
Hardly had the game begun, it started to rain.
Can you spell it?.
Harflerini söyler misiniz?
Just wonderful!
Harika!
İngiltere'de bulunmuş mu?
Has he been to England?
You are responsible for the damage.
Hasardan siz sorumlusunuz.
Will it clear up?
Hava açacak mı?
The weather is going to be snowy.
Hava karlı olacak.
It's windy
Hava rüzgârlı.
The weather is going to be foggy.
Hava sisli olacak.
It's foggy
Hava sisli.
It's cold
Hava soğuk.
It's hot
Hava sıcak.
The weather is going to be rainy.
Hava yağmurlu olacak
İyi eğlenceler veya eğlen
Have fun!
Hiç tiyatroya gittiniz mi?
Have you ever been to a theather?
Son zamanlarda onları gördün mü?
Have you seen them lately?
Hiç hokey oynadın mı?
Have your ever played hockey?
İyi vakit geçiriyor musun?
Having a good time?
No, I'm with my family.
Hayır, ailemle birlikteyim.
No, he's (she's) moved.
Hayır, taşındı.
Her zaman saat dörtte gelir.
He always comes at 4 o'clock.
Sanki günlerden beri hiçbir şey yememiş gibi yedi.
He ate as though he hadn't eaten for days.
Fena düşmüştü.
He bad a fall.
Doktor oldu.
He became a doctor.
Mutlu oldu.
He became happy.
Hastalandı.
He became ill.
Beni, işine yardım edeyim diye çağırdı.
He called me to help him with his work.
Otobüsü kaçırmış olduğu için eve geç geldi.
He came home late, because he had missed the bus.
Duyduğu acıya aldırmaksızın konuşmaya devam etti.
He carried on talking, regardless of the pain he felt.
Gün doğana kadar uyuyamadı.
He couldn't sleep until dawn.
Hayretler içinde bağırıp bunu nasıl yapabildiğimi sordu.
He cried in surprise and asked how I could do it.
O çok üzgün, çok kederli
He feels quite down in his mouth
Cumartesi günleri işe gider.
He goes to work on Saturdays.
Londra'ya gitmeden önce beni aramıştı.
He had called me before he went to London.
Beni daha önce de muayene etmişti.
He had examined me before.
Onun kazancı çok, iyi para kazanıyor
He has a large income
Az önce ayrıldı.
He has just left.
Beş yıldır İngilizce öğreniyor.
He has studied English for 5 years.
İstifa etmeyi düşünüyordu.
He has thinking of resigning.
Çok iyi idman yaptı; yarışı kazanması beklenir.
He has trained very hard; he is likely to win the race.
O ilginç bir kimsedir.
He is an interesting person.
O evdedir, değil mi?
He is at home, isn't he?
O evdedir.
He is at home.
Bugün okuldadır.
He is at school today.
Para biriktiriyor
He is collecting saving money
O yatakta hasta
He is ill in bed
Ofisten o sorumlu
He is in charge of the office
Başı belada.
He is in trouble.
O benim yaşımda
He is my age
O araziyi alacak kadar zengin.
He is rich enough to buy that land.
Bir araba satın almak için para biriktiriyor.
He is saving money in order to buy a car.
Okulumuzdaki en iyi sporcudur.
He is the best athlete in our school.
Gördüğüm en iyi sürücüdür.
He is the best driver that I've seen.
Sınıfımızın en uzun boylu çocuğudur.
He is the tallest boy in our class.
Doktorun içmemesi için uyarmasına rağmen sigara içmeye devam etti.
He kept on smoking in spite of the fact that is doctor warned him not to.
O cesaretten yoksundur
He lacks courage
Büklüm sokağında oturuyor.
He lives on Büklüm Street.
O çok sağlıklı gözüküyor
He looks very healthy
Herkesin tahmin ettiği gibi yarışı kaybetti.
He lost the race as everyone had thought he would.
Kalmaya karar verdi.
He made up his mind to stay.
Henüz bitirmemiş olmalı.
He must not have finished yet.
Cevap vermek için durdu
He paused for a reply
Diğerleri içinde en iyi o oynar.
He plays the best of all the others.
O onun evini tamir etti
He repaired his house
Onunla kalmam gerektiğini söyledi.
He said I should stay with him.
Yavaşlamamın iyi olacağını söyledi.
He said I'd better slow down.
Geç gelebileceğini söyledi.
He said he might come late.
Beni arayacağını söyledi.
He said he would call me.
Daha iyi oynaması gerekirdi.
He should have played better.
Bazan balığa gider.
He sometimes goes fishing.
Tıpkı babası gibi.
He sounds like his father.
Piknik yapmayı önerdi
He suggested a picnic
Anahtarı uzağa attı.
He threw away the key.
Bana gecikebileceğini söyledi.
He told me he might be late.
Siyah saçlı kısa boyluydu.
He was a short man with black hair.
O New York da doğdu
He was born in New York
Kapıyı kırmak pahasına bile olsa odaya girmeye kararlıydı.
He was determined to go into the room, even if he had to break the door.
Eve elbisesini değiştirmek için gitti.
He went home to change his clothes.
Bana hiç borç para vermeyecek.
He won't lend me any money.
Ona bir mektup yazdı.
He wrote a letter to him.
O uzun boylu ve yakışıklıdır.
He's tall and handsome.
Adama yardım et.
Help the man.
Kendine yardım et
Help yourself
I don't know yet.
Henüz bilmiyorum.
They are all fine.
Hepsi iyi.
Annesi onun nereye gittiğini biliyor.
Her mother knows where she goes.
İşte buyurun alın, işte buradasın
Here you are
Bu senin için bir hediye, işte hediyen!
Here's a gift for you
Any day will do
Herhangi bir gün bana uğra
Evi İstanbul'dadır.
His house is in İstanbul?
Toplantıda bulunuşu şaşırtıcıydı.
His presence at the meeting was surprising.
I have no idea
Hiçbir fikrim yok
Bekle
Hold on
İnşallah kısa zamanda geçer
Hope it passes soon
Umarım bu işini görür
Hope this helps
En kısa zamanda görüşmek dileğiyle
Hope to see you asap
Film izlemeye gidelim mi?
How about going to a movie?
Bu hafta sonu, deniz kenarına gitmeye ne dersiniz?
How about going to the seaside this weekend?
İşler nasıl gidiyor?
How are things going?
Nasılsınız?
How are you?
Odanız ne kadar büyüktür?
How big is your room?
Daha fazlasını nasıl öğrenebilirim?
How can I learn more?
Onu nasıl yaparsınız?
How do you do it?
Bu gece benimle tiyatroya gelmeye ne dersin?
How do you feel like comming to the theater with me tonight?
..'ı/u nereden tanıyorsun?
How do you know..
Ankara ne kadar uzaklıktadır?
How far is Ankara?
Bu dağ ne kadar yüksekliktedir?
How high is this mountain?
Oraya gitmek ne kadar alır?
How long does it take to go there?
Bir ders ne kadar sürer?
How long is a class?
Bu masa ne kadar uzunluktadır?
How long is this table?
Ne kadar sürer?
How long will it take?
Kaç tane kitabın var?
How many books do you have?
Kaç kişi buradadır?
How many people are here?
Borcum ne kadar?
How much do I owe you?
Günlük tarife nedir?
How much do you charge per days?
Fiyatı ne kadar?
How much does it cost?
O ne kadar tutuyor, maliyeti nedir?
How much does it cost?
Bu kitabın fiyatı ne kadar?
How much does this book cost?
Bir kilo armut ne kadar?
How much is a kilo of pears?
Kilosu kaçadır?
How much is a kilo?
Bu saat kaç para?
How much is this watch?
Ne kadar para kayboldu?
How much money is lost?
Ne kadar zamanımız var?
How much time do we have?
Ne fiyata olur?
How much will it cost?
Ne kadar
How much?
Buraya ne kadar sık gelirsiniz?
How often do you come here?
Kaç yaşındasınız?
How old are you?
Bu bina ne kadar eskidir?
How old is this building?
Nasıl gidelim?
How shall we go?
Nasıl da şaşırmıştı!
How surprised she was!
Boyunuz ne kadardır?
How tall are you?
Bu bina ne kadar yüksekliktedir?
How tall is this building?
Nasıl bilebilirdim ki?
How was I to know?
Nasıl gitmek istersiniz?
How would you like to go?
Her şey nasıl
How's everything?
Nasıl gidiyor? Ne var ne yok?
How's it going?
Ne denli iyi yüzersen yüz, bu denizde hiçbr zaman emniyette değilsin.
However well you swim, you will never be safe in this sea.
What is the speed limit?
Hız limiti nedir?
I wasn't driving fast,
Hızlı sürmüyordum.
Aynı fikirdeyim
I agree
Aynı fikirdeyim, sana katılıyorum
I agree
Seninle aynı fikirdeyim.
I agree with you.
Yatmadan önce dişlerimi fırçalardım.
I always brushed my teeth before I want to bed.
Her zaman işimi önce yaparım.
I always do my work first.
İyi bir kahvaltıya zamanım olsun diye her zaman erken kalkarım.
I always get up early so that I will have time for a good breakfast.
Beni ne zaman aradılarsa onlara yardım ettim.
I always helped them if they called me.
Ben buranın yabancısıyım.
I am a stranger.
Geceleri okumaya alışkınım.
I am accusromed to reading at night.
Kızgınım.
I am angry.
I have no money
I am completely broke
Kızmaya başlıyorum.
I am getting angry.
Sabrım taşıyor.
I am growing impatient.
Açım.
I am hungry.
Senin geçmişinle ilgiliyim.
I am interested in your past.
Yarın hareket ediyorum..
I am leaving tomorrow.
Gelecek hafta İstanbul'dan ayrılacağım.
I am leaving İstanbul next week.
Sizi görmek için sabırsızlanıyorum.
I am looking forward to seeing you.
Bu konuda senin kadar hevesli değilim.
I am not as enthusiastic about this as you are.
Bu hafta yeni bir kitap okuyorum.
I am reading a new book this week.
Şimdi koltukta oturuyorum.
I am sitting in the chair now.
Ben ondan daha güçlüyümdür.
I am stronger than he is.
Şaşırdım.
I am surprised.
Yorgunum.
I am tired.
Gelecek hafta işe başlamam gerekiyor.
I am to start work next week.
Erken kalkmaya alışkınım.
I am used to getting up early.
Teniste iyiyimdir.
I am very good at tennis.
İyiyim.
I am well.
Beni bağışlar ümidiyle onu birkaç kez aradım.
I called her several times in the hope that she would forgive me.
Ben daha erken geldim.
I came earlier.
Geçen yıl eve erken gelirdim.
I came home early last year.
Eve yemek yemeğe geldim.
I came home to have lunch.
Senden daha hızlı sürebilirim.
I can drive faster than you.
Geri dönebilirim
I can go back
Nefes alamıyorum
I can't breathe
Hangisini alacağıma karar veremiyorum
I can't decide which to buy
Hangisini alacağıma karar veremiyorum.
I can't decide which to buy.
Onun tarafından saatlerce bekletilimi untamıyorum
I can't forget being kept waiting by him for hours.
Ne dediğini işitemiyorum.
I can't hear what you are saying.
Sizi duyamıyorum
I can't hear you
Benim elimde olan bir şey değil
I can't help it
Onu kaç kez gördüğümü hatırlamıyorum.
I can't remember how many times I've seen her.
Yüzemem.
I can't swim
Anlayamıyorum
I can't understand
Onu nasıl yaptıklarını anlayamıyorum.
I can't understand how they do it.
Ne konuştuğunuzu anlayamıyorum
I cannot understand what you speak
Son otobüse yetiştim
I caught the last bus
Onu şimdi yenebilirim.
I could beat him now.
Onu o zaman yenebilirdim.
I could beat him then.
Zorlukla konuşabildim
I could hardly speak
Eğer babam parayı vermiş olsaydı, onu satın alabilirdim.
I could have bought it if my father had given me the money.
Gençken hızlı koşabilirdim.
I could run fast when I was young.
Taksi bulamadım, bu yüzden eve yürüdüm.
I couldn't find a taxi, so I walked home.
Eğer partiye gitmemiş olsaydım onlarla tanışamazdım.
I couldn't have met them if I hadn't gone to the party.
Reddediyorum
I decline!
İşimi bana öğrettiği gibi yaptım.
I did my work as he had taught me.
Bilmiyordum.
I didn't know.
Ben her gün işimi ofiste dikkatle yaparım.
I do my work carefully at the office every day.
Bana yalan söylenilmesinden hoşlanmam
I do not like being told lie
Ben seninle aynı fikirde değilim.
I don't agree with you.
Ben bile bilmiyorum
I don't even know
Bu gece canım dışarı çıkmak istemiyor
I don't feel like going out to night
Gitmek zorunda değilim.
I don't have to go.
Bilmiyorum
I don't know
Nasıl olduğunu bilmiyorum
I don't know how
Ne söylediğimi bilmiyorum
I don't know what I said
Sebebini bilmiyorum
I don't know why
Kesin bilmiyorum
I don't know yet
Onu demek istemedim, onu kastetmedim
I don't mean it
Anlamadım
I don't understand
Daha fazla istemiyorum.
I don't want anymore.
Ondan şüpheliyim, Ondan şüphe ederim
I doubt it
Ondan şüpheliyim, Ondan şüphe ederim.
I doubt it
Her gün bir bardak süt içerim.
I drink a glass of milk every day.
Et yerim.
I eat meat.
Ben onların yediğini yerim.
I eat what they eat.
Ben bu kitabı çok beğendim, okumak ister misin?
I enjoyed this book very much, would you like to read it?
Seni tanıdığımı hissediyorum
I feel I know you
Bugün mutlu hissediyorum.
I feel happy today.
Nihayet işimi bitirdim.
I finally finished my work.
Sonunda işimi bitirdim.
I finished my work finally.
Kızarım.
I get angry
Acıkırım.
I get hungry.
Her gece saat 11'de yatarım.
I go to bed at 11 o'clock every night.
Tenise ilgi duymaya başladım.
I got interested in tennis.
Hayret ettim.
I got surprised.
Gelecek yıl okuldan mezun olacağım.
I graduate school next year.
Dün bir kaza geçirdim.
I had an accident yesterday.
Annenin yemeklerinin ne kadar lezzetli olduğunu unutmuşum.
I had forgetten how delicious your mother's meals were.
Beni telefonla aramadan öne ona bir mektup yazmıştım.
I had written him a letter before he called me on the phone.
Nişanlandığımızı sevinçle duyurdum.
I happily announced our engagement.
Seni pek tanımıyorum.
I hardly know you.
Erken kalkmaktan nefret ediyorum
I hate getting up early
Birkaç tane arkadaşım var.
I have a few friends.
Çok ateşim var.
I have a high temperature.
Biraz param var.
I have a little money.
Senin için bir sürprizim var
I have a suprise for you
Bu dişimde feci bir ağrı var.
I have a terrible pain in tooth.
Bu kitabı zaten okumuştum.
I have already read that book.
Bugün bir imtihanım var.
I have an exam today.
Orada daha önce bulunmuştum.
I have been there before.
Nezle olmuşum.
I have caught a cold.
Orada birçok kez yemek yemişimdir.
I have eaten there several times.
Müzeleri ziyaret edecek kadar zamanım var.
I have enough time to visit the museums.
Her zaman görüşeceğimize inancım olacak
I have faith that we will see each other all the time
Çok az arkadaşım var.
I have few friends.
Çok az param var.
I have little money.
1975'ten beri İstanbul'da yaşıyorum.
I have lived in İstanbul since 1975.
Hiç hokey oynamış değilim.
I have never played hockey.
Seçeneğim yok
I have no choice
Hiçbir fikrim yok
I have no idea
Benim hiçbir param yok.
I have no money.
Epeyce arkadaşım var.
I have quite a few friends.
Epey param var.
I have quite a little money.
Bankada biraz param var.
I have some money in the bank.
Sana söyleyeceğim bir şey var
I have something to tell you
Bilmeye hakkım var
I have the right to know
Bugün çok çalıştım.
I have worked very hard today.
Onu son zamanlarda görmedim.
I haven't seen him lately.
Kazayı gördüğümden beri uyumadım.
I haven't slept well since I saw the acident.
Haberi radyoda işittim.
I heard the news on the radio.
Umarım yardımcı olabilmişimdir
I hope I could help you
Kolay gelsin
I hope everything goes well
Umarım gelecek yıl görüşürüz.
I hope to see you next year.
Umarım yetişiriz
I hope we will be on time
Umarım iyisindir
I hope you are well
Umarım yemek hoşunuza gitmiştir.
I hope you enjoyed the meal.
Umarım en kısa zamanda kendini daha iyi hissedersin
I hope you feel better soon
Umarım sınıfını geçersin.
I hope you will pass the exams.
Şimdi yaptım
I just made it!
Onu daha önce görmüş olduğumu biliyordum.
I knew that I had seen him before.
Biliyorum seni hayal kırıklığına uğrattım
I know I let you down
Biraz İtalyanca biliyorum
I know a little Italian
Bütün ayrıntılarıyla biliyorum
I know all about it
Tüm ayrıntıları biliyorum
I know all about it
Onu iyi tanırım.
I know him well.
Onu ismen tanıyorum
I know him/her by name
Biliyorum o zor anlaşılır
I know it's hard to understand
Elden düşme arabalar sattıkları o yeri biliyorum.
I know the place where they sell second-hand cars.
Orayı biliyorum.
I know the place.
Şimdi gerçeği biliyorum
I know the truth now
Ne dediğimi biliyorum
I know what I said
Ne zaman geleceklerini biliyorum.
I know when they will come.
Nereye gidileceğini biliyorum.
I know where to go.
Kim olduğunu biliyorum
I know who you are
Yarın otelden ayrılıp Ankara otobüsüne bineceğim.
I leave the hotel tomorrow and take the bus to Ankara.
Dondurmayı severim
I like icecream
Televizyon izlemekten hoşlanırım.
I like watching television.
Onu çok beğendim.
I liked it so much.
Bu oyuna bayılırım
I love this game
Seni seviyorum
I love you!
9.30 otobüsünü kaçırdım
I missed the 9.30 bus
Otobüsü kaçırdım.
I missed the bus.
Gitmeliyim.
I must go.
Onu az kalsın kırıyordum.
I nearly broke it.
Bunu yapmaya ihtiyacım var
I need to do this
Onunla sık sık telefonda konuşurum.
I often talk with her over the telephone.
Söz veririm
I promise
İstifa ediyorum, bırakıyorum, vazgeçiyorum
I quit!
Ender olarak puro içerim.
I rarely smoke a cigar.
Yüzünü gördüğüm an onu tanıdım.
I recognized her the minute I saw her face.
Kapıyı kapatmayı unutmadım.
I remembered to close the door.
Kardeşime ait olan bisiklete bindim.
I rode the bicycle that/which belongs to my brother.
Yemekten önce burada olmasını söylemiştim.
I said he must be here before dinner.
Kendi gözlerimle gördüm
I saw it with my own eyes
Hemen hiç param yok.
I scarcely have any money.
Anlıyorum
I see
Nasıl dikkatli yazarsam yazayım, hep bir hata yapıyorum.
I seem to make a mistake, however carefully I write.
Bir fincan kahve içtikten sonra işe başladım.
I started work after I had had a cup of coffee.
Hala anlamıyorum
I still don't understand
Onu bir dakika önce gördüm.
I swam him aminute ago.
Sanırım gitsem iyi olur
I think I should be going
Galiba iyi bir film.
I think it's a good film.
Sanırım öyle
I think so
Ondan hoşlanabileceğimi düşündüm.
I thought you might like it.
Yeni bir lisan öğrenmeyi denedim.
I tired learning a new language.
Yeni bir lisan öğrenmeye çalıştım.
I tired to learn a new language.
Duygularını incitmemek için hoşnutmuş gibi görünmeye çalıştım.
I tired to look pleased so as not to hurt her feelings.
Ona bir fıkra anlattım.
I told her a joke.
Ona daha çok çalışmasını söyledim.
I told him he should study harder.
Orada zamanında olabilmek için taksiye bindim.
I took a taxi in order to be there on time.
Saat beşe kadar bekledim.
I waited until 5 o'clock.
seninle açık konuşmak istiyorum
I wanna be open with you
2 kilo elma ve bir kilo muz istiyorum.
I want 2 kilos of apples and a kilo of bananas.
Size bir soru sormak istiyorum.
I want to ask you a question.
Kendim için bir elbise almak istiyorum.
I want to buy a dress for myself?
Arkadaşım için ilginç bir kitap almak istiyorum.
I want to buy an interesting book for my friend.
Randevumu iptal etmek istiyorum.
I want to cancel my appointment.
Onu tamir ettirmek istiyorum.
I want to have it repaired.
Bay Boztepe ile görüşmek üzere bir randevu istiyorum.
I want to make an appointment to see Mr. Boztepe.
Ben futbol maçını seyretmek istiyorum, anne.
I want to watch the football match, Mummy.
Bilmeni istiyorum
I want you to know
Biraz para istedim.
I wanted some money.
O gider gitmez yine onu görmek istedim.
I wanted to see her again, as soon as she had gone.
Beni aradıklarında evdeydim.
I was at home when they called.
Uyanıktım
I was awake
1949 yılında, 8 Temmuz Pazartesi günü saat 5'te doğdum.
I was born at 5 o'clock, on Monday, July the 8'th, 1949.
Dün öğleden sonra futbol oyanayacaktım.
I was going to play football yesterday afternoon.
O zaman açtım.
I was hungry then.
Bu gece dışarı çıkmayı planlıyordum, ama yağmur başladı.
I was planning to go out tonight, but it has started to rain.
Telefon ettikleri zaman uyuyordum.
I was sleeping when they called.
O televizyon izlerken ben çalışıyordum.
I was studying while she was watching television.
Duyunca çok üzüldüm.
I was very sorry when I heard it.
Onları futbol oynarken seyrettim.
I watched them while they were playing football.
Yüzmeye gittim.
I went swimming.
Bütün akşam kitap okuyor olacağım.
I will be reading a book all evening.
Aktör olacağım.
I will become an actor.
Yarışı kazanmak için elimden geleni yapacağım.
I will do my best to win the race.
Gelecek haftaya kalmadan onu bitireceğim.
I will finish it before next week.
Oraya gideceğim.
I will go there.
Nereye istersem gideceğim.
I will go wherever I want.
Bu yılın sonunda bu okulda 5 yıldır ders vermiş olacağım.
I will have been teaching at this school for 5 years at the end of this year.
Yarın sabaha kadar onu görmüş olacağım.
I will have seen him by tomorrow morning.
O gelince ben gideceğim.
I will leave, when she comes.
Öğrenir öğrenmez seni bilgilendireceğim
I will let you know as soon as I figure out
İşimi bitirdikten sonra seni göreceğim.
I will se you after I have finished my work.
Sen döndüğünde ben hala çalışıyor olacağım.
I will still be studying when you come back.
Oraya geçen yıl gitmiş olmayı isterdim.
I wish I had gone there last year.
Onu görmüş olmayı isterdim.
I wish I had seen him.
Keşke okuldayken bilgisayar programlama dersleri görseydim.
I wish I had taken computer programming at school.
Ben de başka bir şey almayacağım.
I won't buy anything else either.
Yapabilir misin merak ediyorum
I wonder if you can
Merak ediyorum.
I wonder.
Sıkı çalıştım.
I worked hard.
Şimdi oraya gidecektim.
I would go there now.
Onu görmüş olsaydım, söylerdim.
I would have told him, if I had seen him.
Biraz kahve rica edeyim.
I would like some coffee please.
Onlarla tanışmak isterim.
I would like to meet them.
Onu denemek istiyorum.
I would like to try it.
Kahve içsem daha iyi olur.
I would rahter drink coffee.
Çay yerine kahve içmeyi yeğlerim.
I would rather drink coffee than tea.
Yüzmektense tenis oynamayı yeğlerim.
I would rather play tennis than swim.
Eğer cevabı bilmiş olsaydım sana sormazdım.
I wouldn't have asked you, if I had known the answer.
Oraya gitmek istemezdim doğrusu.
I wouldn't like to go there.
Unuturum korkusuyla adresi bir yere yazdım.
I wrote the address down lest I forget it.
Yarın için bir randevu almak istiyorum.
I'd like to make an appointment for tomorrow.
Oraya kendim gitmeyi yeğlerim.
I'd sooner go there myself.
Onu görmemeyi yeğlerim.
I'd sooner not see him.
Herşeyi ayarlayacağım
I'll arange everything
Çok yakın zamanda geri döneceğim
I'll back soon
Evde olacağım.
I'll be at home.
Beşe kadar dönerim.
I'll be back by 5 o'clock.
Elimden geleni yapıyor olacağım
I'll be doing my best
Bütün öğleden sonra otel odamda olacağım.
I'll be in my hotel room all the afternoon.
Daha dikkatli olacağım
I'll be more careful
Hemen geliyorum
I'll be right there
Sana bu kitabın bir nüshasını bulmak için elimden geleni yapacağım.
I'll do my best to find you a copy of this book.
Nereye gidersen git seni bulacağım.
I'll find you wherever you go.
Sizinle ilgileneceğim
I'll fix you up
Bunu denemek zorundayım
I'll have to try that
Size memnuniyetle yardım edeceğim.
I'll help you with pleasure.
Sizi çok özleyeceğim
I'll miss you very much
O işi hallederim ben
I'll see to it
Elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışacağım
I'll try my best
Seni salonda bekleyeceğim.
I'll wait for you in the lounge.
Ben senin tarafındayım
I'm On your side
öyle şeylere tenezzül etmem
I'm above doing such things
Korkarım, seninle aynı fikirde değilim.
I'm afraid I disagree with you.
Korkarım gitmem gerekiyor
I'm afraid that I have to go
bu konudan sıkıldım
I'm bored of this conversation
bu mekandan sıkıldım
I'm bored of this place
Meşgulüm, yoğunum
I'm busy
Yapmam gereken her şeyi yapıyorum
I'm doing everything I should have
ödevimi yapıyorum.
I'm doing my homework
İyi gidiyor
I'm doing well
Tokum
I'm full
Kızmaya başlıyorum
I'm getting angry
Kahvaltı yapıyorum
I'm getting breakfast
Her şeyden vazgeçiyorum
I'm giving up on everything
Sizinle tanışmaktan memnun oldum.
I'm glad to meet you.
Beğendiğinize memnun oldum.
I'm glad you liked it.
Burada bir gün kalacağım
I'm going to stay here for one day
Onun hayranıyım
I'm his fan
Senin ipinle kuyuya iniyorum
I'm holding on your rope
Evdeyim
I'm home
Acelem var
I'm in a hurry!
Daha yeni başlıyorum
I'm just getting started
Her zamanki gibi meşgulüm
I'm keeping busy as always
Kayboldum
I'm lost
Şimdi bir saat öncesi kadar aç değilim.
I'm not as hungry now, as I was an hour ago.
Kendimi iyi hissetmiyorum, doktor.
I'm not feeling very well, Doctor.
Hiçbir yere gitmiyorum
I'm not going anywhere
Bunu bir daha söylemeyeceğim
I'm not going to say it again
Henüz aç değilim.
I'm not hungry, yet.
Yapabilir miyim emin değilim
I'm not sure I can do it
Emin değilim.
I'm not sure.
Diyetteyim
I'm on a diet
Perhizdeyim.
I'm on a diet.
10 Mart'ta Londra'ya gitmeyi tasarlıyorum.
I'm planning to go to London on the 10th of March.
Haklıyım, değil mi?
I'm right, aren't I?
Bekarım
I'm single
Bunun için çok üzgünüm
I'm so sorry about this
Özür dilerim, üzgünüm
I'm sorry
Bağışla, seni aramayı unuttum.
I'm sorry, I forgot to call you.
Eminim
I'm sure
Eminin
I'm sure
Ondan eminim
I'm sure of it
Çok açım.
I'm very hungry.
Seninle gurur duyuyorum
I'm very proud of you
Ne yapabiliyorsam oyum
I'm what I can do
Başım ve boğazım ağrıyor.
I've a bad headache and sore throat.
Başım ağrıyor.
I've a bad headache.
Çok yoruldum
I've become so tired
Yeni bir kol saati aldım.
I've bought a new watch.
Sana bir hediyem var.
I've got a present for you.
İyi vakit geçirdim.
I've had a lovely time.
Anahtarımı odanın içinde bıraktım.
I've left my key inside the room.
Unutmayayım diye telefon numarasına tekrar tekrar baktım.
I've looked at the telephone number again and again, in case I should forget it.
Duvarları babamın gösterdiği gibi boyadım.
I've painted the wals the way my father showed me.
Eğer şimdi param olsaydı, sana biraz ödünç verirdim.
If I had any money now, I would lend some to you.
Eğer zamanım olsaydı, onlarla beraber denize giderdim.
If I had any time, I would be going to the sea with them.
Eğer orada olsaydım, ben de öldürülmüş olacaktım.
If I had been there, I would have been killed too.
Şimdi param olsaydı, bu arabayı satın alırdım.
If I had money now, I would buy this car.
Eğer ondan haber alırsam, sana bildiririm.
If I hear from him, I will let you know.
Çalışırken rahatsız edilmeyi sevmem
If I study, I don't like being disturbed
Senin yerinde olsaydım, teklifi kabul edebilirdim.
If I were you, I might accept the offer.
Eğer şimdi yağmur yağsaydı, evde otururdum.
If it rained now, I would stay at home.
Okula gittiğim sıralarda sık sık futbol oynardım.
If often played football during the time I was at school.
Şimdi ansızın içeri girselerdi, ne yapardın?
If they suddenly came in now, what would you do?
Eğer üşüyorsan, pencereyi kapat.
If you are cold, shut the window.
Eğer kardeşimi arıyorsan, benimle gelmen iyi olur.
If you are looking for my brother, you'd better come with me.
Suyu kaynatırsan, buharlaşır.
If you boil water, it evaporates.
Eğer sen beni anlayabilirsen, O zaman ben de seni anlayabilirim
If you can understand me, then I can understand you
Eğer onu tek başına yapamıyorsan, sana yardım edebilirim.
If you can't do it alone, I can help you.
Eğer iyi yüzemiyorsan, burada yüzme.
If you can't swim well, don't swim here.
Eğer sen gelmiş olsaydın, onu görmüş olabilirdin.
If you had come earlier, you might have seen her.
Eğer o mektubu masanın üstünde bırakmış olsaydın, herkes okurdu.
If you had left that letter on the table, everyone would have read it.
Eğer bütün yıl sıkı çalışmış olsaydın, şimdi sınavda başarırdın.
If you had studied hard all year, you would do well at the exam now.
Eğer bu filmi görmüşsen, başka bir sinemaya gideriz.
If you have seen this film, we'll go to another cinema.
Eğer dikkatlice ararsan, onu bulacağın kesindir.
If you look for it carefully, you are certain to find it.
Eğer yardıma ihtiyacın olursa, hemen beni ara.
If you need any help, call me at once.
Eğer bu arabayı istiyorsan, onu alacaksın.
If you want that car, you shall have it.
Pencereyi açarsan, biraz temiz hava alırız.
If you will open the window, we'll have some fresh air.
Bu durumda
In that case
Bir hata yaptığın takdirde, onu baştan yazmak zorunda kalacaksın.
In the event that you make a mistake, you will have to write it again.
Bu durumda
In this case
İlginç olmasına rağmen yine de o kitabı bitiremedim.
Interesting as it was, I still couldn't finish that book.
Burada bildiğim birisi var mı?
Is anybody here I know?
Cumartesi akşamı için bilet almam mümkün mü?
Is it possible to get tickets for Saturday night?
Doğru mu yanlış mı?
Is it true or false?
Bu senin mi?
Is it yours?
Arabam hazır mı?
Is my car ready?
Mutlu mudur?
Is she happy?
Sizin için uygun mu?
Is that all right for you?
Giriş ücreti var mı?
Is there an admission charge?
Bana hiç mektup var mı?
Is there any mail for me?
Masanın üstünde hiç para var mı?
Is there any money on the table?
İzlemeye değer bir şey var mı?
Is there anything worth watching?
Bakalım bu iş olacak mı?
Is this really going to happen?
Evde değil mi?
Isn't he at home?
Güzel bir gün değil mi?
Isn't it a wonderful day?
Bu gece kar bile yağabilir.
It can even snow tonight.
Elden birşey gelmez
It can't be helped
Hiç fark etmez
It doesn't make any difference
Bunun bir anlamı yok
It doesn't make sense
Fark etmez
It doesn't matter
Zararı yok, fark etmez
It doesn't matter
Önemli değil zaten
It doesn't' matter anyway
Ayrılalı iki saat oldu, şimdiye kadar oraya varmış olması gerekirdi.
It has been two hours since he left; he should have arrived there by now.
Yağmur başladı, o halde evde oturup bir kitap okurum.
It has started to rain, so I'll stay at home and read a book.
İyi fikir.
It is a good idea.
Saat dörde geliyor
It is going on four o'clock
Yağmur yağacak
It is going to rain
Yağmur yağacak; şu bulutlara bak!
It is going to rain; look at those clouds!
Gelmekle iyi ettiniz.
It is good of you to come.
Bir yabancı dil öğrenmek zordur.
It is hard to learn a foreign language.
Mesele o değil
It is not a question of that
Dilimin ucunda
It is on the tip of my tongue
Yağmur yağacağa pek benzemiyor.
It is unlikely to rain.
Çok kolaydır.
It is very easy.
Çok yağmur yağdı.
It rained hard.
Bu gerçekten zaman alır
It really takes time
Bu böyle devam edecek
It s going to carry on
Tamam gibi gözüküyor
It seems all right
İyi bir partiye benziyor.
It seems like a good party.
Bunu yapmakla büyük bir hata işlemişim
It seems that by doing this I've made a big mistake
Kokusu puroya benziyor.
It smells like a cigar.
Kulağa harika geliyor!
It sounds great!
Yağmur yağmaya başladı.
It started to rain.
Yarışı kazanması iyi oldu.
It was good for her to win the race.
Ona yardım etmekle nezaket gösterdin.
It was kind of you to help her.
Beklenirdi
It was to be expected
Eğer hava değişmezse, pikniğe gitmek güzel olacak.
It will be nice to go for a picnic, unless the weather changes.
Sana pahalıya mal olacak.
It will cost you a lot.
Senin ağırlığını kaldırmaz
It won't bear your weight
Güzel bir gün
It's a fine day
Bu iyi bir fikir
It's a good idea
Uzun hikaye
It's a long story
Buradan yaklaşık 300 metre.
It's about 300 metres from here.
Herşey ters gidiyor
It's all going wrong
Zararı yok.
It's all right.
Satın alınacak kadar ucuz
It's cheap enough to buy
Böylesi en hayırlıdır
It's for the best
Böylesi daha iyi
It's fort he best
Saat geç olmaya başlıyor
It's getting late
Sinirlerime dokunuyor
It's getting on my nerves
En iyi o bilir, onun alanı
It's her field
Bu tam da ihtiyacım olan şey
It's just what I need
Şikayet etmenin anlamı yok
It's no use complaining
Sizin üstünüze vazife değil, sizi alakadar etmez
It's none of your business
Üstünüze vazife değil, sizi alakadar etmez, sizi ilgilendirmez
It's none of your business
Bu iyi bir fikir değil
It's not a good idea
Mesele o değil
It's not a question of that
Önemi yok
It's of no consequences
Herşey tamam, herşey yolunda
It's ok
Dilimin ucunda
It's on the tip of my tongue
Gerçek olamayacak kadar iyi
It's too good to be ture
Bu sana bağlı
It's up to you
Çok düşüncelisin
It's very thoughtful of you
Senin sıran
It's your turn
/ I didn't see the signal
Işığı görmedim.
Would you like some coffee?
Kahve alır mıydınız?
Is it going to snow?
Kar yağacak mı?
It's going to snow.
Kar yağacak.
Have you seen our catalogue?
Katalogumuzu gördünüz mü?
I'm lost:
Kayboldum.
I skidded,
Kaydım.
How many
Kaç
What size
Kaç beden
How much
Kaç para
How many
Kaç tane
How old
Kaç yaşında
Muhafaza et, irtibatı kesme, teması kesme
Keep in touch
Aynen devam et!
Keep it up!
Bomba gibiyim
Keeping cool
Uğraşıyoruz işte
Keeping myself busy
Bir sıkıntım yok
Keeping out of trouble
Help yourself
Kendine yardım et
Make yourself at home
Kendini evdeymiş gibi hisset
Is there a shortcut?
Kestirme bir yol var mı?
To whom
Kime
Who
Kimi
Whose
Kimin
Don't be ridiculous
Komik olma
I'm afraid we're full up
Korkarım doluyuz.
Don't move!
Kımıldama!
You went through a red light
Kırmızı ışıkta geçtiniz.
Geçen yaz Antalya'ya gittik.
Last summer we went to Antalya.
One of the tyres has burst
Lastiklerden biri patladı.
Bir bakayım
Let me see
Hayırlısı olsun
Let us hope for the best
Cumartesi günü yüzmeye gidelim.
Let's go swimming on Saturday.
Bir sinemaya gidelim.
Let's go to a cinema.
Gidelim
Let's go!
Şimdi bir fincan çay içip biraz dinlenelim.
Let's have a cup of tea now and rest a little.
Yarın sabah bir tenis maçı yapalım.
Let's have a game of tennis tomorrow morning.
Haydi bir çay molası verelim
Let's have a tea break
Taksiye binelim.
Let's take a taxi.
Yürüyüş yapalım.
Let's take a walk.
I'm going to high school
Liseye gidiyorum.
I finished the high school
Liseyi bitirdim.
Uzun zamandır görüşmedik
Long time no see!
Please call an ambulanca.
Lütfen bir ambulans çağırın.
Please correct my mistakes.
Lütfen hatalarımı düzeltiniz.
Come in, please
Lütfen içeri buyrun.
Please check the water, too.
Lütfen suyu da kontrol edin.
Please, don't move,
Lütfen, kımıldamayın.
Kendini evdeymiş gibi hisset
Make yourself at home
İnsanların kendi sorunları vardır.
Man has his problems.
İnsanoğlunun kendi sorunları vardır.
Mankind has its problems.
Size bir kahve ısmarlayabilir miyim?
May I buy you one cup of coffee?
Dışarı çıkabilir miyim?
May I go out?
Ehliyetinizi görebilir miyim?
May I have your licence?
Buraya oturabilir miyim?
May I sit here?
Televizyonu açabilir miyim?
May I turn on the television?
Belki zaman geçtikçe anlarsın
Maybe when time goes by you'll understand
It's the tenth of May.
Mayısın onu.
Ben de
Me too
With pleasure
Memnuniyetle.
Let's settle things ourselves.
Meseleyi aramızda halledelim.
I'm busy
Meşgulüm, yoğunum
Siz kendi işinize bakın
Mind your own business
Aşağı yukarı
More or less
Çoğu erkek çocuk futboldan hoşlanır.
Most boys like football.
Çoğu insanlar sigarayı bıraktı.
Most people have stopped smoking.
Anne, ev ödevim bitti.
Mummy, my homework is finished.
Happy new year!
Mutlu yıllar!
Erkek kardeşim avukattır.
My brother is a lawyer.
Arabamın yıkamaya ihtiyacı var
My car needs washing
Babam biraz boya aldı; duvarları boyayacak.
My father has bought some paint; he is going to paint the walls.
Babam Afrika'dadır.
My father is in Afrika.
Babam telefonda.
My father is on the telephone.
Bu evin sahibi olan babam burada oturur.
My father who owns this house lives here.
Arkadaşlarım İngilizce'yi benden iyi konuşabiliyorlar.
My friends can speak English better than I.
Aman Tanrım
My god!
Kocam bu akşam eve erken gelecek.
My husband will come home early this evening.
Param çalındı.
My money was stolen.
Annem ve babam dün akşam İzmir'e gittiler.
My parents left for İzmir yesterday evening.
Gelecek ay kızkardeşim evleniyor.
My sister is getting married next month.
Bu benden
My treat
Don't mention it
Mühim değil.
Impossible
Mümkün değil.
Excuse me.
Müsaade eder misiniz?( otobüste vs.)
I like music very much.
Müziği çok severim.
Let's settle in cash now.
Nakit parayla anlaşalım.
How's it going?
Nasıl gidiyor? Ne var ne yok?
How do I look?
Nasıl görünüyorum?
What would you like?
Ne alırdınız?
What would you like?
Ne arzu ederdiniz?
What do you want?
Ne istiyorsunuz?
For what?
Ne için?
How much
Ne kadar
How much?
Ne kadar
How heavy
Ne kadar ağır
How far
Ne kadar uzak
How far is it?
Ne kadar uzaklıkta?
How's life?
Ne var ne yok?
When can we meet?
Ne zaman buluşabiliriz?
When will he (she) be in the office?
Ne zaman büroda olur?
When will he be back?
Ne zaman dönecek?
When will he (she) be home?
Ne zaman evde olur?
How long have you been learning english?
Ne zamandır İngilizce öğreniyorsunuz?
What kind
Ne çeşit
Delicious!
Nefis!
Where is there a service garage?
Nerede bir servis var?
Where can we meet?
Nerede buluşabiliriz?
Where can I do some photocopying?
Nerede fotokopi yapabilirim?
Where are you staying?
Nerede kalıyorsunuz?
Where .... to
Nereye
Boş ver, zararı yok
Never mind
Asla umudunu kaybetme
Never quit certainty for hope
Cheer up!
Neşelen
It's the twenty-second of April,
Nisanın yirmi ikisi.
Para istemez
No charge
Kimse o çocuk kadar sıkı ve dikkatli çalışamaz.
No one can work so hard and carefully as that boy does.
Kimse bilemez
No one knows
Acı yoksa kazanmak yok
No pain no gain
Sorun yok!
No problem!
Kimse seni aramıyor.
Nobody is calling you.
Seni hiç kimse beklemiyor
Nobody one is waiting for you.
Seni ilgilendirmez
None of your business!
Sessizlik hâkimdi, çıt yoktu
Not a sound was heard
Kötü değil
Not bad
Henüz değil
Not yet
Hiçbir şey beni rahatsız etmiyor.
Nothing is brothering me.
Ara sıra
Now and then
Artık okullar kapandığına göre istediğini yapabilirsin.
Now that the schools have closed, you can do whatever you want.
He was born in New York
O New York da doğdu
He is my age
O benim yaşımda
Oraya gidebilirdim, ama gitmedim.
O could have gone there, but I didn't.
He repaired his house
O onun evini tamir etti
He is just a child
O sadece bir çocuk
He is totally exhausted
O tamamen bitmişti, tükenmişti
He looks very healthy
O çok sağlıklı gözüküyor
He can't take a joke
O şakadan anlamaz
Fırsat buldukça
Occasionally
Tabiî ki
Of course!
Ah! Çok heyecanlı bir filimdi.
Oh! It was a very exciting film.
Of! bacağım acıyor!
Oh! My leg hurts!
Tanrım! Bunu nasıl yapabildin!
Oh, God! How could you do it!
I learned some English at school.
Okulda biraz ingilizce öğrendim.
Impossible
Olamaz.
Hafta içi bir gün.
On a weekday.
Mektubunu alır almaz, cevap yazmaya oturdum.
On receiving your letter, A sat down to answer it.
It's five to ten.
Ona beş var.
It's a quarter to ten.
Ona çeyrek var.
I'm sure of it
Ondan eminim
I don't mean it
Onu demek istemedim, onu kasdetmedim.
I didn't mean it
Onu kastetmemiştim.
It's a querter past ten
Onu çeyrek geçiyor.
I don't care much for opera.
Operayı pek sevmem.
Let me take your coat.
Paltonuzu alayım.
Is the car-park open all night?
Park bütün gece açık mı?
Ahmet, bana tuzu ver, lütfen.
Pass me the salt, please, Ahmet.
Bana tuzu, ekmeği uzatır mısın lütfen?
Pass me the salt, the bread, please.
İnsanlar oksijen veya suya gerek duyar.
People need oxygen ad water.
Belki beraber alışverişe gidebiliriz.
Perhaps we could go shopping together.
He suggested a picnic
Piknik yapmayı önerdi
My registration number is ...
Plaka numaram ... dir.
Lütfen beni ara.
Please call me.
Lütfen kapıda bekleyen adamı çağırınız.
Please call the man waiting at the door.
Lütfen bir sonraki öğrenciyi çağırın.
Please call the next student.
Lütfen gitmeyiniz.
Please don't go.
Lütfen şimdi eve git.
Please go home now.
Lütfen bana hangi öğrenciyi en çok beğendiğini söyle.
Please tell me which student you like best.
Lütfen anlamayı dene
Please try to understand
Ahmet, bana salatayı uzatabilir misin lüften?
Please, can you pass me the salad, Ahmet?
Lütfen, sigaralarınızı söndürün.
Please, extinguish your cigarettes.
Shall we call the police?
Polis çağıralım mı?
Zavallı Fatma!
Poor Fatma!
Bu gece bir kitap oku.
Read a book tonight.
aklından geçeni okumak
Read one's mind
I decline!
Reddediyorum
That's all right
Rica ederim.
Roma bir günde inşa edilmedi.
Rome was not built in a day.
Güller kırmızıdır.
Roses are red.
Güller ilkbaharda kızarırlar.
Roses, get red in spring.
It's one (two, three ...) o'clock.
Saat 1 (2, 3 ...)
It's two thirty,
Saat 2.30.
What time do you open?
Saat kaçta açıyorsunuz?
What time can we meet?
Saat kaçta buluşabiliriz?
What time do you close?
Saat kaçta kapıyorsunuz?
It's exactly eight o'clock.
Saat tam olarak sekiz.
Let's meet at... o'clock.
Saat... da buluşalım.
Can I come at... o'clock?
Saat... da gelebilir miyim?
Your watch is slow
Saatiniz geri kalmış.
Be patient!
Sabırlı ol!
Just a minute
Sadece 1 dakika izin ver
Really?
Sahi mi?
Be calm!
Sakin ol!
I think so
Sanırım öyle
Turn right.
Sağa dönün.
To the right
Sağdan.
Görüşürüz
See you
Yaralı olduğu için ona yardım etmeye çalıştık.
Seeing that he was hurt, we tried to help him.
After you
Senden sonra
I love you!
Seni seviyorum.
I have a suprise for you
Senin için bir sürprizim var
Be quiet!
Sessiz ol
Bir taxi çağırayım mı?
Shall I call a taxi?
Seninle geleyim mi?
Shall I come with you?
Pencereyi açayım mı?
Shall I open the window?
Yemeğe gidelim mi?
Shall we go out to dinner?
Biraz çay içelim mi?
Shall we have some tea?
Artık başlayalım mı?
Shall we start now?
Bizimle gelmeye razı oldu.
She agreed to come with us.
Onsuz gitmenize razı oldu.
She agreed to our going without her.
Yüzmeye gitmesi için kızına izin verdi.
She allowed her daughter to go swimming.
Trende okumak için bir dergi aldı.
She bought a magazine to read on the train.
Benden iyi yemek pişirir.
She cooks better than me.
Ne yaptıysa kocasını memnun edemedi.
She couldn't please her husband, whatever she did.
Dün benimle dans etti.
She danced with me yesterday.
Belgeleri çaldığını inkar etti.
She denied having stolen the documents.
Hızlı sürer.
She drives the fastest.
John'u neden terketmiş olduğunu bana açıkladı.
She explained to me why she had left John.
Biz vardığımızda o gitmişti bile.
She had already left when we arrived.
Onu kapıda bekliyorduk.
She had us waiting at the gate.
Henüz bürodan dönmedi.
She hasn't come back from office, yet.
O bizi davet etti.
She invited us.
Yemek pişirmede iyi değildir.
She is not good at cooking.
Ömrümde gördüğüm en güzel kızdır.
She is the most beautiful girl I have ever seen.
Sınıfımızın en güzel kızıdır.
She is the most beautiful girl in our class.
O mutlu değildir, değil mi?
She isn't happy, is she?
Korku filmlerinden hoşlanır.
She likes horror films.
Sanki hayalet görmüş gibiydi.
She looked as if she had seen a ghost.
Kraliçeye benziyor.
She looks like a queen.
Annesini daha sık görmek için bu kente taşındı.
She moved into this town so as to see her mother more often.
Bu filmi görmüş olmalı.
She must have seen this film.
Oraya gitmesine gerek yoktu, telefon da edebilirdi.
She needn't have gone there; she could have called them.
Okula düzenli olarak gider.
She regulary goes to school.
Onunla ender olarak konuşuruz.
She seldom speaks to him.
İngilizce çalıştı.
She studied English.
Pencereyi açmaya çalıştı, ama açamadı.
She tired to open the window but she couldn't.
Benden iyi daktilo yazar.
She types better than I.
Genellikle erken bitirir.
She usually finishes early.
Dün dersteydi.
She was in class yesterday.
Yarışmayı kazanmaktan övünçlüydü.
She was proud of winning the contest.
Dün gece saat onda uyuyordu.
She was sleeping at 10 p.m. last hight.
Ben geldiğimde uyuyordu.
She was sleeping when I came.
Kağıtlarını almak için ofise gitti.
She went to the office to get her papers.
Oraya gitmek için elinden geleni yapacak.
She will do what she can to go there.
Onunla evlenmemiş olmayı isterdi.
She wished she hadn't married him.
O, iyi giyinir ve daima gözlük takar.
She, dresses well and always wears glasses.
Taksiye binsinler mi dersin?
Should they take a taxi?
Oraya şimdi gidecek olsaydın, hiçbir şey göremezdin.
Should you go there now , you wouldn't see anthing.
Kapa çeneni
Shut up!
burnundan gelmek
Sick and Tired
Do you smoke?
Sigara içiyor musunuz?
I don't smoke,
Sigara içmiyorum.
Could you clean the windscreen?
Silecekleri temizleyebilir misiniz?
Kendimi bildim bileli ..
Since I know myself..
Hastalığından daha yeni iyileştiği için henüz futbol oynayamaz.
Since he has just recovered from his ilness, he can't play football yet.
Is the fog going to lift?
Sis kalkacak mı?
Mind your own business
Siz kendi işinize bakın!
I'll send you a letter with the details.
Size detaylı bir mektup göndereceğim.
What can I offer you?
Size ne ikram edebilirim?
Let me give you my phone number
Size telefon numaramı vereyim.
How nice to see you!
Sizi görmek ne hoş!
I didn't mean to hurt you.
Sizi kırmak istememiştim.
Let me introduce you to....?
Sizi.... ile tanıştırayım.
It's a pleasure to do business with you.
Sizinle iş yapmak zevktir.
I quite agree with you.
Sizinle tamamen hemfikirim.
Yavaşla
Slow down!
Güya
So called
Bence de
So do I
Şimdiye kadar çok iyi
So far So good
Öyle görünüyor
So it seems
Hoşça kal, oldukça uzun
So long
Madem oraya gidiyorsun, benim için onlara bir haber iletir misin?
So long as you are going there, could you pass them a word?
Daha iyi ya! İsabet!
So much the better!
Yazıklar olsun ona!
So much the worse for him!
Pes mi ediyorsun yani?
So, you're just giving up?
Turn left.
Sola dönün.
To the left
Soldan.
Birkaç kişi seni bekliyor.
Some people are waiting for you.
Birisi seni arıyor.
Somebody is calling you.
Birisi havlumu kullanmış.
Someone has used my towel.
Biri sizi görmek istiyor.
Someone wants to see you.
Bir şey beni rahatsız ediyor.
Something is bothering me.
I caught the last bus
Son otobüse yetiştim
Onunla İngilizce konuşun.
Speak to him in English.
Henüz çileğin mevsimi değil.
Strawberries are not in season yet.
Yüzmek eğlencelidir.
Swimming is fun.
I promise
Söz veririm
Keep your promise
Sözünü tut
Of course
Tabii. İyi olur.
Guess what?
Tahmin et ne (oldu)?
Can you give me an estimate of the cost?
Tahmini bir fiyat verebilir misiniz?
Kendine iyi bak, dikkat et
Take care!
Lütfen şunu götürüver, olmaz mı?
Take it away, will you?
Kolay gelsin (Aldırma! Boş ver!)
Take it easy
Rahatına bak, kafana takma, boşver
Take it easy
Beni eve götür.
Take me home.
Uzun boylu olmasına rağmen yine de iyi bir basketbol oyuncusu değil.
Tall as he is, he is still not a good basketball player.
It seems all right
Tamam gibi gözüküyor
Congratulations!
Tebrikler!
Can you repeat it?
Tekrar eder misin?
Can I use your phone?
Telefonunuzu kullanabilir miyim?
Bana ne bildiğini söyle
Tell me what you know
Adama teşekkür et.
Thank the man.
Öğle yemeği için teşekkürler.
Thanks for the lunch.
Çay için teşekkürler.
Thanks for the tea.
O film ilginç gibi.
That film sounds interesting.
Kralı öldürmüş olduğu doğruydu.
That she had killed the king was true.
İyi bir fikire benziyor.
That sounds like a good idea.
Erken gelmemiz onları şaşırtmadı.
That we came early didn't surprise them.
Çok güzel bir fikir.
That's a splendid idea.
Şimdilik bu kadar
That's all for now
Hepsi bu, bu kadar
That's all!
Her zaman öyledir
That's always the case
Tamam.
That's it.
İlginç bir şey
That's neat
Bu olabileceğin en kötüsüdür
That's the worst of it!
Çok pahalı!
That's to expensive!
İngilizler çok bira içerler.
The English drink a lot of beer.
Bebek acıkmış.
The baby is hungry.
Banka soldadır.
The bank is on the left.
Kitap ilginçtir.
The book is interesting.
Teneffüs, mola sona erdi
The break is over
Pastanın tadı çok lezzetli.
The cake tastes delicious.
Otomobil köprüdedir.
The car is on the bridge.
Bize çok paraya mal olan araba bozuldu.
The car that had cost us a lot of money broke down.
Tavuk kötü kokuyordu.
The chicken smelled bad.
Çocuk ağlamaya başladı.
The child began to cry.
Annesi ağır hasta olan çocuk ağlıyor.
The child whose mother is seriously ill is crying.
Havanın kararmasına rağmen çocuklar oynamaya devam ettiler.
The children kept on playing, although it got dark.
Kahvenin kokusu enfesti.
The coffee smelled wonderful.
Konser şimdiye dek başlamış olmalı.
The concert must have started by now.
Serin su iyi geldi.
The cool water felt good.
Tatlının tadı tuzlu gibiydi.
The dessert tasted sallty.
Doktor sigarayı bırakmasını tavsiye etti.
The doctor advised him to stop smoking.
Doktor kendimi yormadığım sürece yine yürüyebileceğimi söyledi.
The doctor said I could walk again as long as I didn't tire myself.
Köpek her gün bahçede yemeğini iştahla yer.
The dog eats its food hungrily in the garden every day.
Sınav pazartesi günüdür.
The exam is on Monday.
İlk soru, sonuncudan daha kolaydı.
The first question was easier than the last one.
Oyun daha henüz başlamıştı ki, yağmur yağmaya başladı.
The game had sooner started than it began to rain.
Dün tanıştığım kız bir sinema yıldızı kadar güzeldi.
The girl I met last night was as beautiful as a movie star.
Kız çok güzel dans eder.
The girl dances very well.
Kızın kırmızı elbisesi var.
The girl has a red dress.
Kırmızı elbiseli kız çok güzeldir.
The girl with the red dress is very pretty.
Kızlar bahçededir.
The girls are in the garden.
Bahçedeki kızlar.
The girls in the garden
Ev denizin yakınındadır.
The house is near the sea.
Satın aldığımız ev denizin yakınındadır.
The house that we bought is near the sea.
Anahtar uzağa atıldı.
The key was thrown away.
Kütüphane sağdadır.
The library is on the right.
Küçük çocuk o kadar yorgundu ki, hemen uyuyakaldı.
The little boy fet so tired that he fell asleep right away.
Küçük kız bir türlü benimle konuşmuyor.
The little girl just won't talk to me.
Yaşadıkça daha çok öğrenirsin.
The longer you live, the more you learn.
Kapıdaki adam.
The man at the door.
Adam hergün buraya gelir.
The man comes here every day.
Adam kapıdadır.
The man is at the door.
Adam çok güçlüdür.
The man is very strong.
Yemek çürük yumurta gibi kokuyor.
The meal smells like rotten egg.
Yemeğin tadı bir tuhaftı.
The meal tasted strange.
Metal gittikçe ısınıyor.
The metal is growing hotter.
Yeni öğrenciler tembeldir.
The new students are lazy.
Haber şaşırtıcıydı.
The news was surprising.
Yaşlı adam torbasının taşınmasına izin vermedi.
The old man didn't allow his bag to carried.
Hastalar çaresiz görünüyorlardı.
The patients looked desperate.
Resim duvardadır.
The picture is on the wall.
Duvardaki resim.
The picture on the wall.
Nereye gizlenirse gizlensinler, polis soyguncuları yakalayacaktır.
The police will catch the robbers no matter where they hide.
Yoksul adam ihtiyaç içindeydi.
The poor man was in need.
Postacı kapıdadır.
The postman is at the door.
Program radyodadır.
The program is on the radio.
Yol burada ayrılıyor
The road divides here
Çorbanın tadı ılık su gibiydi.
The soup tasted like warm water.
Öğrenci tahtadadır.
The student is at the blackboard.
Öğrenciler Pazar günleri okulda iştahla et yerler.
The students eat meat hungrily at school on Sunday.
Öğrenciler et yer.
The students eat meat.
Öğrenciler yer.
The students eat.
Zil çalar çalmaz öğrenciler sınıftan dışarıya fırladılar.
The students rushed out of the classroom as soon as the bell rang.
Öğrenciler ilgilenmiş görünüyorlar.
The students seem interested.
Geç kalan öğrenciler et yediler.
The students who come late ate meat.
Güneş batıdan batar.
The sun sets in the west.
Anlamamış olabilirler diye öğretmen bütün konuyu bir daha açıkladı.
The teacher explained the whole subject again, in case the students didn't understand.
Öğretmen öğrencilere alıştırmaları yaptırıyordu.
The teacher kept the students doing the exercises.
Zayıfladıkça erkeklerden daha çok ilgi göreceksin.
The thinner you get, the more attention you will get from boys.
Tren saat sekizde kalkacak.
The train leaves at 8 o'clock.
Su buz gibi.
The water feels like ice.
Hava o kadar soğudu ki, planımızı değiştirip evde kaldık.
The weather got so cold that we had to change our plans and stayed at home.
Şu ana kadar hava iyiydi.
The weather has been fine so far.
Bugün hava daha iyi görünüyor.
The weather seems better day.
Otobüsleri henüz Ankara'ya varmamış olmalı.
Their bus shouldn't arrive in Ankara yet.
Görülecek o kadar çok şey var.
There are so many things to see.
Sokakta insanlar var.
There are some people in the street.
Sizin için iki mektup ve bir telgraf var.
There are two letters and a telegram for you.
Masada hiç elma yok.
There aren't any apples on the table.
Hiç bilet kalmadı.
There aren't any tickets left.
Son günlerde sorunlar çıkmakta.
There has been some trouble lately.
Bu karayolunda pek fazla kaza olmamıştır.
There haven't been many accidents on this highway.
Masanın üstünde bir kitap, iki defter ve birkaç kalem var.
There is a book, two notebooks and some pencils on the table.
Bu gece TV'de iyi bir film var.
There is a good film on TV tonight.
Masanın üstünde bir makas var.
There is a pair of scissors on the desk.
Masanın üstünde biraz para var.
There is some money on the table.
Masanın üstünde hiç para yok.
There isn't any money on the table.
Hiç zaman kalmadı.
There isn't any time left.
Dün gece bir kaza oldu.
There was an accident last night.
Öyle çok sis vardı ki, arabayı durdurmak zorunda kaldık.
There was so much fog that, we had to stop the car.
Orada hiç öğrenci yoktu.
There weren't any students there.
Hiç umut yok
There's no hope
Bugün pek bir şey olduğu yok
There's not much more going on today
Zaten yapacak daha iyi bir şey yok
There's nothing else better to do anyway
Arabamda bir arıza var.
There's something wrong with my car.
Binadan çıkmak üzereler.
They are about to leave the building.
Onlar yorgun değildirler.
They are not tired.
Onlar yorgundur.
They are tired.
Bana aynı soruyu sordular.
They asked me the same question.
Bana aynısını sordular.
They asked me the same.
Eve geldikten sonra bizi telefonla aradılar.
They called us after they had arrived home.
Herkesten geç geldiler.
They came the latest of all.
Onlar her gün buraya gelir.
They come here every day.
Sanki daha önce hiç dansetmemişler gibi dansettiler.
They danced as thought they had never danced before.
Burada sigara içmeye izin vermiyorlar.
They don't allow smoking here.
Hiçbir zaman balık yemezler.
They don't ever eat fish.
Onlar onu yerler.
They eat it.
Genellikle otobüse binerler.
They generally take the bus.
Her Pazar kiliseye giderler.
They go to church every Sunday.
Onlar acıtır, bu incitir
They hurt
Kente daha yeni geldiler.
They just came to town.
Onun bir yalancı olduğunu biliyorlar.
They know her to be a liar.
Onu beklemelerine gerek yok, çoktan gitti bile.
They needn't wait for her; she has already left.
Hiçbir zaman balık yemezler.
They never eat fish.
Sık sık bizi ziyaret ederler.
They often visit us.
Briç ve poker oynarlar.
They play bridge and poker.
Orada elden düşme arabalar satarlar.
They sell second-hand cars at that place.
Öğrenciler istedikleri zaman et yerler.
They students eat meat when they want.
Ücretlerini alabilmek için yöneticiyi beklediler.
They waited for the manager, in order to get their pay.
Ankara'ya vardıklarında 6 saatten beri araba sürüyor olacaklar.
They will have been driving for 6 hours, when they get to Ankara.
İşler iyi gidiyor
Things are going well
Bu kitap ilginç görünüyor.
This book seems interesting.
Bu son olamaz
This can't be the end
Bu koltuk tamir gerektiriyor.
This chair needs (wants) mending.
Bunun benimle bir alakası yok
This has nothing to do with me
Gördüğüm en kötü film.
This is the worst film I have seen.
Bu kumaş kadife gibi.
This material feels like velvet.
Bu parfümün kokusu çok güzel.
This perfume smeels very good.
Söylendiğine göre burası eskiden bir saraymış.
This place is supposed to have been a palace.
Bu problemin kolay olması gerekirdi.
This problem should be easy.
Bu bavul ağır gibi.
This suitcase feels heavy.
Bu domatesin tadı elma gibi.
This tomato tastes like an apple.
Buradan ya da bu şekilde
This way
Bunlar karpuz
Those are watermelons
Haftada üç kez.
Three times a week.
Zaman zaman
Time after time
Zaman paradır
Time is money
Zaman doldu, süre bitti
Time is up
Dikkatli olmak
To be careful!
Bu odada sigara içmek yasaktır.
To smoke in this room is forbidden.
I'm full
Tokum.
Is the traffic heavy?
Trafik yoğun mu?
Is there a route that avoids the traffic?
Trafikten kurtulacak bir yol var mı?
Tekrar dene
Try again
Öbür pencereyi açmayı denesene.
Try opening the other window.
Forget it!
Unut onu, unut gitsin
Benim arabamı kullan.
Use my car.
It isn't far.
Uzak değil.
Is it far?
Uzak mı?
It's a long story
Uzun hikaye
I couldn't stop in time.
Vaktinde duramadım.
Çok nadir
Very seldom
Beni bekle.
Wait for me.
O bitirinceye kadar bekle.
Wait until he finishes.
Haklı mıydım?
Was I right?
O arazi satın almaya değer miydi?
Was that piece of land worth buying?
Hiç kahve var mıydı?
Was there any coffee?
Dikkat et!
Watch out!
Nereye gittiğine dikkat et
Watch where you're going
Su sıfır derecede donar.
Water freezes at 0º C.
Bugün daha erken geldik.
We are earlier today, than we were yesterday.
Sizinle yolculuk yapmaktan mutluluk duyuyoruz.
We are happy about traveling with you.
Mutluyuz.
We are happy.
Doktoru çağırdık.
We called the doctor.
Geç geldik.
We came late.
Daha iyi oyuncularımız olsa, bu maçı kazanırdık.
We could win this game if had better players.
Çok yorgun olduğumuz için kalmaya karar verdik.
We decided to stay, because we felt very tired.
Fazla zamanımız yok, bu yüzden çabucak konuya girelim.
We don't have much time, so let's get to the point quickly.
Sık sık sorular sorarız.
We frequently ask questions.
Oraya hemen hiç gitmeyiz.
We hardly go there.
Her sabah saat 8'de kahvaltı ederiz.
We have breakfast at 8 o'clock every morning.
Sabahları kahvaltı ederiz.
We have breakfast in the morning.
Öğleden sonra çay içeriz.
We have tea in the afternoon.
En çok para bizde.
We have the most money.
Her nereye gidersek gidelim kitaplarımızı yanımıza almak zorundayız.
We have to take our books with us no matter where we go.
Henüz bitirmiş değiliz.
We haven't finished yet.
Onları şimdiye kadar görmedik.
We haven't seen them until now.
Sizi tekrar görmeyi umut ediyoruz.
We hope to see you again.
Son trene yetişebilelim diye partiden erken ayrıldık.
We left the party early, so that we could catch the last train.
Oksijen ve suya ihtiyacımız vardır.
We need oxygen and water.
Ara sıra televizyon izleriz.
We occasionally watch television.
Çoğu zaman onların yediği yerde yeriz.
We often eat where they eat.
Pazar günleri futbol veya basketbol oynarız.
We play football or basketball on Sundays.
Geç kalırız korkusuyla bir taksiye bindik.
We took a taxi in fear that we would be late.
Havaalanına gitmek için taksiye bindik.
We took a taxi to go to the airport.
Müzeleri yarın ziyaret edeceğiz.
We visit the museums tomorrow.
Onlar gibi şarkı söylemek istedik, ama beceremedik.
We wanted to sing like they did, but we couldn't.
Akşamları televizyon izleriz.
We watch TV in the evening.
Resmi bir ziyarete gidersek takım elbise giyeriz.
We wear a suit, if we go to a formal party.
Yağmura rağmen dışarı çıktık.
We went out despite the rain.
Saat sekizde kahvaltıdaydık.
We were at breakfast at 8 o'clock.
Biz onun tarafndan davet edildik.
We were invted by her.
Onları görmemiz gerekmeyecek.
We won't need to see them.
Onlardan çok çalışıyoruz.
We work harder than them.
Bizi davet etseler bile onların partisine gitmezdik.
We wouldn't go to their party, even if they invited us.
Gelecek hafta tatil olacağız.
We'll be on vacation next week.
Hepimiz onun için varız, buradayız
We're all for it
Geç kalmadık, değil mi?
We're not late, are we?
İyi notlar alalım diye iyi çalıştık.
We've studied hard so that we will get good grades.
Şeye göre değişir, şeye bağlı
Well it depends
Otomobilini park edecek bir yer bulabildin mi?
Were you able to find a place to park your car?
Aç mıydın?
Were you hungry?
Hiç kitap yok muydu?
Weren't there any books?
Ne güzel bir şarkı.
What a beautiful song!
Ne iyi bir anlaşma
What a good deal!
Ne güzel bir gün!
What a nice day it is!
Ne yazık!
What a pity!
Ne yazık, biz o filmi kaçırdık.
What a pity, we missed that film.
Ne ayıp!
What a shame!
Ne saçma bir film!
What a silly film!
Konsere gitmeye ne dersin?
What about going to concert?
Fiyatları nedir?
What are the prices?
Ne yiyoruz?
What are we eating?
Orada ne arıyorsun?
What are you doing in there?
Bu akşam ne yapıyorsun?
What are you doing tonight?
Ne yapıyorsun?
What are you doing?
Ne içersiniz?
What are you drinking?
Bu gece ne yapmayı tasarlıyorsun?
What are you planning to do tonight?
Şimdi ne diyebilirim
What can I say now
Ne söyleyebilirim?
What can I say?
Ne olabilir?
What can happen?
Nelerden hoşlanırsınız?
What do you like doing?
Yeni öğretmen hakkında ne düşünüyorsun?
What do you think of the new teacher?
Sen ne yaptığını zannediyorsun?
What do you think you're doing?
Genellikle ne satın alırsın?
What do you usually buy?
O ne yapar?
What does he do?
Neye benziyor? (Doku ya da duygu olarak)
What does it feel like?
Neye benziyor? (Görünümüyle)
What does it look like?
Neye benziyor? (Görünümüyle)
What does it seem like?
Kokusu neye benziyor?
What does it smell like?
Sesi neye benziyor?
What does it sound like?
Tadı neye benziyor?
What does it taste like?
Masa da ne var?
What is on the table?
Neyiniz var?
What is the matter with you?
Ne var? Ne oldu?
What is the matter?
Ahmet, bu hafta sonu ne yapacağız?
What shall we do this weekend, Ahmet?
Ne yapmalıyım
What should I do?
İşe saat kaçta gider?
What time does he go to work?
İlk tren saat kaçta hareket ediyor?
What time does the first train leave?
Saat kaç?
What time is it?
Ne çalındı?
What was stolen?
Gelecek hafta ne yapacaksın?
What will you do next week?
Ne içmek isterdiniz?
What would you like to drink?
Ne içmek istersiniz?
What would you like to drink?
Ne içmeyi yeğlersiniz?
What would you rather drink?
Ne tavsiye edersiniz?
What would you recommend?
Neler oluyor orada?
What's going on there?
Sorun nedir?
What's going on?
Ne haber
What's new?
Bu gece televizyonda ne var?
What's on TV tonight?
Ziyaretinizin amacı nedir?
What's the purpose of your visit?
Bugün günlerden nedir?
What's today?
Ne haber?
What's up?
Neyin var?
What's wrong with you?
Dişlerinizden şikayetiniz nedir?
What's your complaint about your teeth?
Derdiniz nedir?
What's your trouble?
Ne zaman başlayabilirim?
When can I begin?
Ahmet, tekrar ne zaman buluşabiliriz?
When can we meet again, Ahmet?
Ne zaman görüşebiliriz?
When can we meet?
Ne zaman gelebilirsin?
When can you come?
Toplantı ne zaman başlıyor?
When does the meeting begin?
Öğretmen geldiğinde öğrenciler çalışmaya başlamışlardı.
When the teacher arrived, the students had begun to study.
Paranız ne zaman çalındı?
When was your money stolen?
Doktor Ahmet ne zaman gelecek?
When will Dr. Ahmet come?
Ne zaman geri döneceksiniz?
When will you come back?
Nereye gidiyorsunuz?
Where are you going?
Nerede bulabilirim?
Where can I find it?
Nerede görüşebiliriz?
Where can we meet?
Nereye gidebilirsin?
Where can you go?
Onu nerede yaparsınız?
Where do you do it?
Son günlerde nerelerdeydin?
Where have you been lately?
Neredeydiniz?
Where have you been?
Öğretmen nerededir.
Where is the teacher?
Nereye gidelim?
Where shall we go?
Paranız nerede çalındı?
Where was your money stolen?
Okulun hangi ay başlıyor?
Which month does your school begin?
Hangi öğrenci iyidir?
Which student is good?
Kimi bekliyorsunuz?
Who are you holding for?
En sevdiğiniz yazarlar kimlerdir?
Who are your favourite authors?
Buraya kim geldi?
Who came here?
Kim bu motoru yeniden çalıştırabilir?
Who can get this engine working again?
Kim her gün buraya gelir?
Who comes here every day?
Kim yetkili?
Who is in charge?
Seni kim gördü?
Who saw you?
Kim arıyor, kim çağırıyor
Who's calling?
Kimin davet edeceksin?
Whom are you going to invite?
Kimi bekliyordunuz?
Whom are you holding for?
Neden geç kaldın?
Why are you late?
Neden onu yapmıyorsun?
Why can't you do it?
Neden oynamadın?
Why didn't you?
Neden sana yardım etmemize izin vermiyorsun?
Why don't you allows us to help you?
Neden sen de bütün arkadaşların gibi bir iş bulmuyorsun?
Why don't you find a job like, all your friends have?
Neden gitmiyorsun?
Why don't you go?
Tren neden bu kadar gecikti?
Why is the train so late?
Neden olmasın
Why not?
Niçin, bir doktora gitmiyorsun?
Why won't you go to a doctor?
Bu gece bizimle gelecek mi?
Will he come with us tonight?
Çantalarımı taşımama yardım eder misiniz, lütfen?
Will you help me to carry my bags, please?
Lütfen pencereyi açar mısın?
Will you open the window, please...
Sayenizde
With your favour
Eğer yoksul olsaydı, onu sever miydin?
Would you have loved him if he had been poor?
Lütfen bana yardım eder misiniz?
Would you help me, please.
Bir fincan çay mı yoksa kahve mi istersiniz?
Would you like a cup of tea or coffee?
Dedetif hikayesi mi yoksa bir roman mı istersiniz?
Would you like a detective story or a novel?
Başka bir şey istiyor musunuz, efendim?
Would you like anything else, Sir?
Biraz daha pasta ister misin?
Would you like some more cake?
Biraz daha çay, biraz daha pasta ister misiniz?
Would you like some more tea, some more cake?
Oturmak ister misiniz?
Would you like to sit down?
Is there a petrol station near here?
Yakınlarda benzin istasyonu var mı ?
Is there a car-park near here?
Yakınlarda bir otopark var mı?
Are you on your own?
Yalnız mısınız?
You're on the wrong road
Yanlış yoldasınız.
Come on
Yapma, hadi ama
Do l have to?
Yapmak zorunda mıyım?
Can I help you?
Yardım edebilir miyim?
Thank you very much for your help.
Yardımınız için çok teşekkür ederim.
Are you free tomorrow?
Yarın boş musunuz ?
Are you free tomorrow?
Yarın boş musunuz?
I'm free tomorrow.
Yarın boşum.
I'm not doing anything tomorrow.
Yarın hiçbir şey yapmıyorum.
I'm busy tomorrow.
Yarın işim var.
Is it going to rain?
Yağmur yağacak mı?
It's going to rain.
Yağmur yağacak.
Could you change the oil?
Yağı değiştirebilir misiniz?
Evet, çok ihtiyacım var.
Yes, I need one badly.
Is there enough oil?
Yeterli yağ var mı?
It's twenty degrees Centigrade.
Yirmi derece santigrat ... da
I had the right of way.
Yol benimdi.
When will the road be clear?
Yol ne zaman açılır?
The road was wet.
Yol ıslaktı.
Did you have a good journey?
Yolculuğunuz iyi geçti mi?
The roads are icy.
Yollar buzlu.
Move out of my way!
Yolumdan çekil!
Sen bir ödleksin
You are a chicken
Her zaman sözlüğümü kullanabilirsin.
You are always welcome to use my dictionary.
Sen de onlar kadar kadar zekisin.
You are as intelligent as they.
Bugün çok daha iyisin
You are doing much better today
Yorgunsun, değil mi?
You are tired, aren't you?
Sen kaşındın
You asked for it!
İyi misin?
You been keeping cool?
Ne demezsin!
You can bet on it!
Gidip sorabilirsiniz
You can go and ask
Yapabilirsin
You can make it!
Nerede isterseniz oynayabilirsiniz.
You can play wherever you want.
Nereye istersen oturabilirsin.
You can sit anywhere you like.
Beni rahatsız etmediğin sürece bu odada kalabilirsin.
You can stay in this room so long as you don't disturb me.
Odanı düzeltmezsen dışarı çıkamazsın.
You can't go out, unless you tidy your room.
Bulamamana imkan yok
You can't miss it
Kaçırmana imkan yok
You can't miss it
Bunu bilerek yaptın
You did it on purpose
Doğru yaptın
You did right
Oraya gitmen gerekmezdi.
You didn't need to go there.
Çocuklar kadar erken yatmak zorunda değilsin.
You don't have to go to bed as early as the children do.
Yazlık bir yere gidersen, kalın bir paltoya gereğin yoktur.
You don't need a heavy coat, if you go to a summer resort.
Çok yardımcı oldunuz.
You have been most helpful.
Benim sözüme sahibisin
You have my word
Bugün bütün gün uyudun.
You have slept the whole day today.
Her şeyi itiraf etmeniz gerekir (etmelisiniz)
You have to confess everything
Sana birşey söyleyeyim mi?
You know what?
Anlarsın ya ..
You know..
Bugün mutlu görünüyorsun.
You look happy today.
Kardeşine benziyorsun.
You look like your brother.
Şaşırmış görünüyorsun.
You look surprised.
Mutsuz görünüyorsun.
You look unhappy.
Üzgün görünüyorsun.
You look worried.
Dün gece onu partide görmüş olabilirsin.
You may have seen her at the party last night.
Belki biliyorsun(uz),
You may know
İstediğin kitabı alabilirsin.
You may take any book that you like.
Düşecek olursan yaralanabilirsin.
You might get hurt, if you fell down.
Erken gelmelisin.
You must come early.
Sigara içmeyi bırakmalısın, sağlığın için zararlı.
You must give up smoking, it's harmful for you health.
Sıhhatinize dikkat etmelisiniz.
You must take care of your health.
Bu kadar erken kalkmana gerek yok.
You needn't get up so early.
Böyle şık giyinmene gerek yoktu, samimi bir parti olacak.
You needn't have dressed up; it will be an informal party.
Dikkatli araba kullanmalısın.
You ought to drive carefully.
Paranı daha dikkatli harcaman gerekirdi.
You ought to have spent your money more carefully.
Sigarayı bıraksan iyi edersin.
You ought to stop smoking.
Sen benden daha iyi oynarsın.
You play better than I do.
Keyifsiz görünüyorsunuz
You seem to be out of sorts
Bana tezgah kurdun!
You set me up!
çözüm bulman gerekir
You should find a way out
Şimdiye kadar bilmen gerekiyordu
You should know by now
Benim durumumdan ders almalısınız
You should profit by my exam
Daha çok çalışmalısın.
You should study harder.
O kadar içtikten sonra araba kullanmamalıydın. Bir kaza yapabilirdin.
You shouldn't have driven after drinking so much! You may have had an accident.
Bu kadar geç saate kadar uyumamalısın.
You shouldn't sleep so late.
Bu kadar para harcamamalısın.
You shouldn't spend so much money.
Ahmet, Zeynep'e bir mektup yazıyor
Ahmet is writing a letter to zeynep
Ahmet, bu müziği dinler
Ahmet listen to this music
Ahmet şimdi kızdı
Ahmet was angry now
Ahmet'in çantası buradadır
Ahmet's bag is here
Ahmet'in topu büyüktür
Ahmet's ball is big
Öğleyin beraber yiyebilir miyiz?
Can we have lunch together?
Yürüyerek gidebilir miyiz?
Can we walk there?
Biraz sonra arayabilir misin?
Can you call a little later?
Çarşamba günü gelebilir misiniz?
Can you come on Wednesday?
Ahmet'in kitabı benimkinden daha enteresandır
Ahmet's book is more interesting than mine
Ahmet'in kalemi uzun değildir
Ahmet's pencil isn't long
Bana yardım edebilir misin?
Can you help me?
Wouldn't you like to stay for dinner?
Akşam yemeğine kalmaz mıydınız?
Ali onu ona verdi
Ali gave it to her
Tek düşünebildiğim sensin
All I can think about is you
Tek istediğim zaman
All I need is time
Bütün çocuklar oyuncak severler
All children like toys
Bütün erkekler siyah takım elbise giyiyorlardı
All men were wearing black suits
Bütün umudum yitip gitti
All my hope is gone
Tüm hayatımı sana verdim
All of my life I gave to you
Bütün öğretmenlerimiz ve arkadaşlarımız iyidirler
All our teachers and friends are fine
Bildigim bir şey
All that l know
Bütün kitaplar, rafın üstündedir
All the books are on the shelf
Bütün çocukların komik ayakkabıları vardı
All the children had funny shoes
Bekleyebilir misiniz?
Can you hold?
İndirim yapabilir misiniz?
Can you lower the price?
Bütün kızlar çok sıkı ders çalıştılar
All the girls studied very hard
Buradaki bütün evler yenidir
All the houses are new here
Bütün insanlar durakda bekliyor
All the humans are waiting in the stop
Bütün yollar iyi ve temizdi
All the roads were good and clean
Bütün kadınlar, bir yürüyüş için gidiyor
All the women are going for a walk
Tüm hayallerin gerçekleşebilir
All your dreams could come true
Good-bye.
Allahaısmarladık.
Bana izin ver
Allow me
Don't be so modest
Alçak gönüllü olma
Sonraki ben miyim?
Am I next?
My god!
Aman Tanrım
Ne yaptığını bilmiyorum
And I don't know what to do
Hiçkimse seni anlamıyor
And no one understands you
Şimdi bir degişiklik yapıyorum
And now I'm making a change
Ve ikimiz de bunu çok iyi biliyoruz
And we know it very well
Do you understand?
Anladın mı?
I dont understand
Anlamadım
Agreed.
Anlaştık.
Başka ilgi alanın?
Another interests?
Başka zaman
Another time
Adama cevap ver.
Answer the man.
Herhangi bir gün bana uğra
Any day will do
Bunu hangi öğrenci olsa anlayabilir
Any student can understand this
Bunu hangi öğrenci olsa anlayabilir.
Any student cn understand this.
Başka bir şey var mı?
Any thing else?
Ne zaman olursa, ne zaman isterseniz
Any time
Ne zaman isterseniz
Any time you like.
Bunu kim olsa yapabilir
AnybOdy can do this
Bunu kim olsa yapabilir
Anybody can do this
Bunu kim olsa yapabilir.
Anybody can do this.
Her şey olabilir
Anything can happen?
Her şey olabilir.
Anything can happen?
Başka bir şey?
Anything else?
Yapabileceğimiz bir şey var mı?
Anything we can do?
Ne zaman istersen
Anytime you want me to
Elma portakal kavun karpuz üzüm
Apple orange melon watermelon grapes
My car's broken down.
Arabam bozuldu.
My car is insured.
Arabam sigortalıdır.
Can I park my car here?
Arabamı buraya park edebilir miyim?
Would you clean the car inside as well?
Arabamın içini de temizler misiniz?
My car needs washing
Arabamın yıkamaya ihtiyacı var
Is your car insured?
Arabanız sigortalı mı?
Where can I park the park?
Arabayı nereye park edebilirim?
Hiç geniş cadde var mı?
Are there any wide streets?
Odada öğrenciler var mı?
Are there some students in the room?
Onlar rahat mıdır, efendim?
Are they comfortable, Sir?
Arkadaş olalım mı?
Are we can be friend?
İyi misin?
Are you all right?
Yalnız mısın?
Are you alone?
Size bakan var mı (yardım ediliyor mu?)
Are you being helped?
Körmüsün
Are you blind
Meşgulmüsün
Are you busy
Sağırmısın
Are you deaf
Yüzmekten hoşlanır mısınız?
Are you fond of swimming?
Yarın boş musun?
Are you free tomorrow?
Benim için dua edecek misin?
Are you going to be praying for me?
Yoksa onu öpecek misin?
Are you going to kiss her?
Onunla evlenecekmisin?
Are you going to marry her?
Eski evinizi satacak mısınız?
Are you going to sell your old house?
Ögrenci yurdundamı kalacaksın?
Are you going to stay at the dorm?
Şaka mı yapıyorsun? (Kafa mı buluyorsun?)
Are you kidding?
Evli misin
Are you marriaged?
Bana aldırmıyor musun?
Are you passing me by?
Hazır mısın?
Are you ready
Bekar mısın?
Are you single?
Yatıyor musun?
Are you sleeping?
Emin misin?
Are you sure?
Orda mısın?
Are you there
Peçeteleri kullanıyormusun
Are you using the napkins?
Denemek istiyor musun?
Are you willing to try
Sıra bende değil mi?
Aren't I next?
Yemiyor muyuz?
Aren't we eating?
Acıkmadın mı?
Aren't you hungry?
Ona telefonda erişemediğim için evine gitmek zorunda kaldım.
As I couldn't reach her on the phone, I had to go to her house.
Bildiğime göre, bildiğim kadarıyla
As far as I know
Anladığım kadarıyla,
As far as I understand..
Bence
As for me
Bence, bana göre
As for me
Canan, lütfen bana şekeri uzatabilir misin?
Can you pass me the sugar, please, Canan?
Piyano çalabilir misin?
Can you play the piano?
Onca arkadaşı olmasına rağmen muhtaç olduğunda hiçbirini bulamıyordu.
As many friends as he had, he couldn't find any when he was is need.
Tamir edebilir misiniz?
Can you repair it?
Onunla o kadar konuşmak istememe rağmen yanına yaklaşamadım.
As much as I wanted to speak to her, I couldn't get near her.
Gün gibi ortada
As plain as the nose on a man's face
İki kere ikinin dört etmesi kadar basit
As plain as two and two make four
Mümkün olan en kısa sürede
As soon as possible ASAP
Her zamanki gibi.
As usual.
(Gördüğünüz gibi...)
As you can see,
Bildiğiniz gibi..
As you know
Adama sor
Ask the man
Adama sor.
Ask the man.
Okul hangi sokakta?
At what street is the school located?
Saat kaçta?
At what time?
Keep it up!
Aynen devam et!
I don't agree
Aynı fikirde değilim.
I agree:
Aynı fikirdeyim, sana katılıyorum
Ayşe onları gördü
Ayşe saw them
Ayşe binanın içine yürüdü
Ayşe walked into the building
Ayşe'ninki güzeldir
Ayşe's is beautiful
Ayşen Selin'den daha güzel
Ayşen is more beautiful than Selin
More or less
Aşağı yukarı
Ana kuzusu
Baby in arms
Kötü haber tez yayılır
Bad news travels fast
Do me a favor
Bana bir iyilik yap
Could you do me a favour?
Bana bir iyilikte bulunabilirimsiniz?
Tekrar eder misin?
Can you repeat it?
Can you give me a ..., please?
Bana bir... verebilir misiniz, lütfen?
Can you show me on the map?
Bana haritada gösterebilir misiniz?
Allow me
Bana izin ver
Can you help me, please?
Bana yardım edebilir misiniz? lütfen?
Give me a hand!
Bana yardımcı ol, bana yardım et
Will you act as a witness for me?
Bana şahitlik eder misiniz?
What time do the banks open?
Bankalar saat kaçta açılır?
What time do the banks close?
Bankalar saat kaçta kapanır?
Havlayan köpek ısırmaz
Barking dog never bites
Barry'nin hiç hobisi yok
Barry does not have any hobbies
Barry'nin bazı hobileri var
Barry has some hobbies
Can I speak to Mr. (Mrs.)..., please.
Bay (Bayan) ... ile konuşabilir miyim?
Can I speak to Mr. (Mrs.)...please?
Bay (Bayan) ile konuşabilir miyim?
I have an appointment with Mr
Bay (bayan) ... ile randevum var.
Is Mr.... free now?
Bay ... şimdi müsait mi?
Is Mr.... in?
Bay... burada mı?
Any thing else?
Başka herhangi bir şey?
Sakin ol!
Be calm!
Dikkatli ol!
Be careful!
Sabırlı ol!
Be patient!
Acele et
Be quickly
Sessiz ol
Be quiet!
Orda ol, benim için
Be there, for me
Senin yüzünden
Because of you
Üzülmekle eline bir şey geçmez
Being unhappy won't help you
Hold on
Bekle
İnan veya inanma
Believe it or not!
Perhaps we can have dinner together
Belki birlikte bir akşam yemeği yiyebiliriz.
I'm a worker.
Ben bir işçiyim.
I'm a civil servant
Ben bir memurum.
I'll come back later.
Ben daha sonra gelirim.
Me too
Ben de
Count me on, Count me in
Ben varım, beni de sayın.
As for me
Bence
Don't keep the truth from me
Benden gerçekleri saklama
Forgive me
Beni affet
Don't let me down
Beni hayal kırıklığına uğratma
Follow me
Beni takip et
He doesn't care about me
Beni umursamıyor
I can't help it
Benim elimde olan bir şey değil
I've run out of petrol.
Benzinim bitti.
Bütün aileye en iyi dilerimi sunarım.
Best regards for the whole family.
Geç olsun da güç olmasın
Better late than never
Zararın neresinden dönülürse kardır
Better lose the saddle than the horse
It's twenty to five.
Beşe yirmi var.
It's twenty past five.
Beşi yirmi geçiyor.
I have the right to know
Bilmeye hakkım var
It's half past one (two...)
Bir (iki...) buçuk.
Let me see
Bir bakayım
I work in a factory
Bir fabrikada çalışıyorum.
I've had an accident
Bir kaza geçirdim.
There's been an accident.
Bir kaza oldu.
Can I leave a message?
Bir not bırakabilir miyim?
I wish to hire a secretary
Bir sekreter tutmak istiyorum.
Can I ask a question?
Bir soru sorabilir miyim?
Can you send a mechanic?
Bir tamirci gönderebilir misiniz?
Can I make a phone call?
Bir telefon edebilir miyim?
I'd like a road map.
Bir yol haritası rica ediyorum.
Not at all.
Bir şey değil.
I speak English a little.
Biraz İngilizce konuşurum.
Çok yasa!
Bless you!
Bob istirahat etmekteydi
Bob had been resting
Mutluluk kitabı
Book of happiness
Kitaplar ve defterler arabanın içinde
Books and notebooks are in the car
Kitap yararlıdır
Books are useful
Kitap yararlıdır.
Books are useful.
sıkıntıdan patlamış (adjective used for people)
Bored to death
Her ikisi de harika!
Both are wonderful
Her iki kadın da kısa
Both women are short
Şerefe! İçkiyi bir yudumda bitirmek Fondip yapmak
Bottoms up!
I'm one metre, sixty centimetres tall.
Boyum 1 metre, 60 santimetredir.
Never mind
Boş ver, zararı yok
Kitabı bana getir
Bring the book to me
Kitabı bana getir.
Bring the book to me.
By the way
Bu arada
Can I have a copy of this brochure?
Bu broşürün bir kopyasını alabilir miyim?
In that case
Bu durumda
It really takes time
Bu gerçekten zaman alır
It's a good idea
Bu iyi bir fikir
Would you change this tyre please?
Bu lastiği değiştirebilir misiniz, lütfen?
Can you repair this tyre?
Bu lastiği tamir edebilir misiniz?
Is this clock right?
Bu saat doğru mu?
It's up to you
Bu sana bağlı
How do you pronounce this word?
Bu sözcüğü nasıl telaffuz edersiniz?
You're early today.
Bugün erkencisiniz.
What's the weather going to be like today?
Bugün hava nasıl olacak?
Today's the fourth of June.
Bugün haziranın dördü.
What's the temperature today?
Bugün sıcaklık kaç derece?
I'd prefer this
Bunu tercih ederim.
How long can I park here?
Burada ne kadar kalabilirim?
How long are you staying here?
Burada ne kadar kalacaksınız?
Is there a telephone here?
Burada telefon var mı?
Have you been here long?
Burada uzun zamandan beri mi bulunuyorsunuz?
I've been here since ....
Burada... dan beri bulunuyorum.
Can I send a telex from here?
Buradan teleks gönderebilir miyim?
Is this your first time here?
Buraya ilk gelişiniz mi?
Ama nasıl söylesem bilemiyorum
But I don't know how i say
Ama bu nasıl olabilir ki?
But how can that be?
Bu arada
By the way
Bir süreliğine güle güle
Bye for a while
paydos etmek
Call it a day
Beni bu numaradan ara: 0532 33384
Call me from this number 053233384
İstediğiniz zaman bize gelin.
Call on us any time you like.
Bir oda ayırabilir miyim?
Can I book a room?
Seni daha sonra arayabilir miyim?
Can I call you back?
Gidebilir miyim?
Can I go?
Size yardım edebilir miyim, bayan?
Can I help you, madam?
Yardım edebilir miyim?
Can I help you?
Nakit ödeyebilir miyim?
Can I pay cash?
Kimlik kartınızı görebilir miyim?
Can I see your identification card?
Size birşey gösterebilir miyim?
Can I show you with something?
Size bunu önerebilir miyim?
Can I suggest this?
Diğerini diğer kalemi alabilir miyim?
Can I take the other one?
İngilizce öğrenirsem bu kitabı
Can I understand this book if I learn English?
Bu gece yağmur yağabilir mi?
Can it rain tonight?
O da gidebilir mi?
Can she go too?
Kredi kartı ile alabilir miyiz?
Can we charge it?
Oraya gidebilir miyiz?
Can we go there?
Ahmet, onunla gidiyor
Ahmet are going with her
Ahmet'in çok kitabı var
Ahmet has a lot of books
Ahmet, Fatma Hanım'a boş fincanları veriyor
Ahmet is giving empty cups to Fatma Hanım
Ahmet şarkı söylemiyor
Ahmet is not singing
Ahmet , şu evi tamir ediyor
Ahmet is repairing that house
Ahmet pencerenin yanında oturuyor
Ahmet is sitting near the window
Ahmet masanın yanında duruyor
Ahmet is standing near the table
Ahmet, İngilizce'ye Türkçe'den çeviriyor
Ahmet is translateing from turkish into English
çünkü biliyorsun
'Cause you know,
What's the temperature in ...?
... da sıcaklık kaç derece?
What do you think of... ?
... hakkında ne düşünüyorsunuz?
Do you want...?
... ister misiniz?
Would you like ...?
... ister miydiniz?
I want...
... istiyorum. ... rica edecektim.
I work for ...
... için çalışıyorum.
behind ...
... nın arkasındadır.
next to...
... nın bitişiğindedir.
opposite...
... nın karşısındadır.
near...
... nın yanındadır.
in front of...
... nın önündedir.
I'd like ...
... rica edecektim.
... sent you his (her) regards.
... size selam söyledi.
Is this the road to ...?
... ya giden yol bu mu?
Can you show...?
... yı gösterebilir misiniz?
How do you like ...?
... yı nasıl buluyorsunuz?
Do you like ... ?
... yı seviyor musunuz?
my husband
.... benim kocam
I've been learning English for .... months.
.... dır İngilizce öğreniyorum.
I'm staying at the.... hotel.
.... otelinde kalıyorum.
Give my regards to ....
.... ya benden selam söyleyin.
How can I get to the ... highway?
...ya giden otoyola nasıl çıkabilirim?
isn't working.
...çalışmıyor.
I was born on May the fifteenth nineteen sixty.
15 mayıs 1960'da doğdum.
Kilosu 2 Lira.
2 Lira a kilo.
Kilosu 4 lira, hanımefendi.
4 liras per kilo, madam.
I weigh 50 kilos.
50 kiloyum.
Saatte 90 km.
90 km. an hour.
Bu sabah seni Ahmet diye biri aradı.
A Ahmet called you this morning.
Aç ayı oynamaz
A hungry bear does not dance
Hoş bir gün, öyle değil mi?
A lovely day, isn't it?
Excuse me Sir
Affedersiniz efendim
Excuse me, is Mr (Mrs)... at home?
Affedersiniz,... Bey (Hanım) evde mi?
Excuse me.
Affedersiniz.
Senden sonra
After you
Ahmet ve mehmet eve gittiler
Ahmet and Mehmet went home
Ahmet ve Zeynep trenle geliyor
Ahmet and zeynep are coming by train
Ahmet ve Zeynep, daha sonra İngiltere'ye gidiyor
Ahmet and zeynep are going to england after
Ahmet üzgün bir şekilde cevap verdi
Ahmet answered sadly